30 Haziran 2014 Pazartesi

Atlar ve kadınlar...


Hayatımda hiç ata binmedim ama atları hep hayranlıkla seyrettim. Belki biraz ürkek, biraz da uzaktım atlara...

Hele şu dağlarda guruplar halinde yelelerini savurarak özgürce koşan gem vurulmaz atlar...

Özgürlük ve sadakat simgesi atlar.

Ve kısrak.

Ve gem vurulmaz kısrağa benzeyen kadın..!

İkisi de dişi / dişli...

Nefs gibi, ama nefis...

Hem çok zor, hem de vazgeçemiyoruz işte, kadınlardan tabi.

Ruhumuzu okşuyorlar, ruhumuzda raksediyorlar, rüzgara salınmış yele (pelerin) gibi...

Kaçıyormuş gibi yapıyorlar ama ilgisiz hiç değiller.

Sürmeli gözleri yere baksa da, bakar gibi yapsa da hep üstümüzde, kalbimizi hedef almış.

İlgi çekme taktiği mi, nazlı bir cilve mi ?

İnsana en yakın canlılardan atlar, yunus balığı gibi...

Yunus ısırmaz ama at çifte atar, şaha kalkar; kadın gibi; zor yani...

İsmet Özel:
''Atlara ve uzaklara hayrandım.'' der.

Evet atlar uzaklara götüren, uzaklığı çağrıştıran, uzaklardan gelen ve getiren.

Keşke hayran olunacak bir kadınım  olsaydı demiş bir başka düşünür de...




27 Haziran 2014 Cuma

Hoş geldin...



"Zaman yaklaşır. Öyle ki yıl bir ay gibi, ay bir cuma/bir hafta gibi, hafta bir gün gibi, gün bir saat gibi, saat ise, bir anda yanıp kül olan hurma ağacının dalı gibi süratle gelip geçer. Ayrıca o zamanda bulunan insanların seviyesi –genellikle- birbirine yaklaşmış olur. Hayırlı işler yapmamakta, kötülük yapmakta insanlar aynı düzeyi paylaşmış olur." (İbn Hacer, 13/16)

Daha dün gibiydi, kendimce her ramazan-ı şerif gününe bir şeyler yazmaya çalışmıştım.

Bir çırpıda zaman aynı noktaya dönmüş gibi. 

Geçen yıldan bu ramazana mesela bendeniz evlendim.
Bir çok insan bu günlere eremedi, dünyalarını değiştirdiler...Hastalıklar, mutsuzluğun tapusunu almış insanlar...

Farkındalık diye bir kelime/kavram var. İdrak kelimesi ile eş anlamlı, sevdiğim kavramlardan.

Gördüğümüz ama bakmadığımız (ya da tersi) pek çok şeyde bu farkındalık maalesef devre dışı...

Oruç ayı en çok da bunun için var aslında, kulluğumuzun idrak seviyesini açlık vasıtasıyla farkına varmak.

Söz gelimi akşam ezanı bu mübarek ayda daha bir özel olur. Ramazan dışında onu duymayanlar da duyar, hatta bekler olur.

İnşallah bizler; sevdiklerimiz, İslam dünyası ve insanlık, gelen kutlu ayın bereketinden nasiptar oluruz. 

Tüm okurlarımın, dostlarımın Ramazan-ı şeriflerini tebrik ediyorum, dualaşalım.


23 Haziran 2014 Pazartesi

Louise L. Hay okurken...

Elime Louise L. Hay'a ait '' Tüm hastalıkların zihinsel nedenleri ve iyileşmemizi sağlayacak düşünce modelleri'' adlı Türkçeye çevrilmiş 95 sayfalık eseri geçti.

Kişisel gelişim kitaplarına bakışımı, daha önce buna benzer bir kitabı tanıtan yazımdan, takip edenler biliyorlar.


Yeniler için özetlersem, evrenin ALLAH yerine konması temelli eserlere prim vermiyorum, zira bu taktirde ŞİRK söz konusu ve bu tür kitapların çoğunda şirk kokusu mevcut. 

Yazar metafiğin yani manevi fizik ötesi hayatın boyutuna inanıyor ama Amerika'lı olarak mesela kitabını ''....ben evrenin sevgili çocuğuyum ve evren sonsuza dek bana sevgiyle bakacak, beni koruyacaktır.'' paragrafı ile bitirerek kadim Hristiyan geleneği ile uzak doğu karışımı felsefelerin rengini koruduğunu da ispatlamış oluyor.


Oysa evren denen, kainatın kimseyi koruyacak gücü yoktur, böyle bir gücü olsa, Hz.İbrahim (as) 'ın tarihte geçen olayı gibi, parçaladığı putlar sebebiyle, muhataplarına cevap verirken:Putlarınız kendilerini korumaktan acizken sizi nasıl koruyacaklar, hiç akletmez misiniz..?'' evrenin bizi koruma gücü olsaydı, önce kendisini bizden korurdu, diyorum.İnsanoğlunun bozduğu ekolojik denge gibi. 


Bizi ve her şeyi koruyan ALLAH'dır ve kainatın tek hakimi, sahibi O'dur. 


Meseleyi böyle temellendirdikten sonra, soran olabilir: Kitabın ve bu tür kitapların hiç mi faydası yok diye, zaten bu yazım salt eleştiri yazı değil. 


Bahsettiğim şirke düşme tehlikesi varsa, kesinlikle bu tür kitaplar fayda yerine imana, inanca beladır..!


İtikaden sağlam bilgi donanımına sahipseniz, belli ölçülerde bu tür kitapları dini kaynaklarla takviye ederek kendinizi geliştirmeniz mümkündür.


Söz gelimi, evrene pozitif enerji, sevgi gönderme diye geçen tema. ''Ameller (işler oluşlar, eylemler,

niyetlere (düşünsel iç dünyanıza) göredir'' şeklindeki muazzam Peygamber (sav) sözü, bize önce niyetlerimizi, düşüncelerimizi, bakışımızı olumlamayı,düzeltmeyi; sevgi eksenli, pozitif ve helal dairesinde fikirlere, niyetlere sahip olmamızı salık verir. 

Yaşamın hiç bir alanı olmasın ki, dinimizin rehberliği ve hükmü orada bulunmasın.


Ey yaşam koçu arayan sen..!

ALLAH, O güzeller güzeli elçisini, son Peygamberini zaten sana dünya ve ahiret klavuzu olarak göndermiş, örnek de O, önder de...(sav) 

Bu özet girişten sonra kitaba dönersek, bana göre kitabı okunmaya değerli kılan, ''hastalıklarımızda kendi düşünce kalıbımızın etkisi'' yazara göre bedensel ve ruhsal hastalıklarımızda düşüncelerimizin, zihinsel sebeplerinin birinci derece etkisi var ve yazar bunu kendi hayatında bizzat yaşadığını, kanser teşhisini bir kaç ayda zihinsel yöntemlerle tedavi ettiğini belirtiyor.


Evet madem insan yeryüzünde Allah'ın (cc) halifesi ve madem dinimiz bize ''Mü'minin niyeti, amelinden daha önce gelir'' diye daha hayat yolunun başında yol gösteriyor, öyleyse bize düşen aklımızı, düşüncemizi, irademizi, inancımızı olumlamak...Pozitif düşünme biçimini kesin olarak hayat prensibi haline getirmek.


Bedende en çok rahatsızlığa sebep olan düşünce kalıpları olarak da : Eleştirme, kızgınlık, içerme (gücenme) ve suçluluk duygusu esas alınarak örneklemelerin yapıldığı kitapta, daha sonraki sayfalarda  sorun, olası neden ve buna karşı yeni düşünce modeli çeşitli hastalıklar alfabetik olarak sıralanarak formüle edilerek okura sunulmuş.


Doğrusu bu tablolar bana oldukça ikna edici geldi.


Başta da belirttiğim gibi, şirk, evren meselesine dikkat edilerek bu tür kitaplar moral motivasyon açısından, özellikle depresyona girmiş çağımız insanına faydalı olabilir diye düşünüyorum.


Son paragraf: Aslında çağın asıl hastalığı, manevi bunalım ve buhrandır. Maneviyatı bozulan insan da haliyle bedenine zarar vererek bu bunalımı derinleştirerek hayatını çekilmez bir yük haline getiriyor.

22 Haziran 2014 Pazar

bizse...


I'm no longer the master 
Artık efendisi değilim 
Of my emotions 
Duygularımın
For You / Tracy Chapman


20 Haziran 2014 Cuma

Yeter ki...



Yeni, yepyeni bir gün;
İçinde imkansızlıklarla, tüm imkanları barındıran...
Böcek olmadığına, çiçek olmadığına sevin,
Sen bir insansın,
Uçsuz bucaksız kainatta Yaratan'ın değer verip muhatap aldığı...
Ölüm varmış, ne gam !
İman ettiğimiz sonsuz yaşam varken,
O yalnızca bir geçit.
Hayallerini, umutlarını öldürme yeter ki...


19 Haziran 2014 Perşembe

sordum işte kendime...


İdam sehpasında,
Boyna geçirilmiş sicimden daha mı az acıtıcıdır,
Yaşadığın hayal kırıklığı..?  
Hayallerinin boynundayken zalim bir urgan,
Buruk bir gönülle, 
Tebessüm kolay mıdır ?

Değişmez senaryonun, hep aynı sınavın,
Ölümcül yalnızlığında,
Anlaşılamamanın, 
Hak edilememenin o yakıcı eleminde,
Sordum işte kendime :
İdam sehpasında,
Boyna geçirilmiş sicimden daha mı az acıtıcıdır,
Yaşadığın hayal kırıklığı..?




15 Haziran 2014 Pazar

şifre...



Yalnız akşamların gölgesine yaslanarak,
Batan güneşin, son kızıllığında,
Anlam yüklemeye çabalamadan,
Pay alalım sunulanlardan.

Dil ucu harflerin her birinde,
Gizliyorum, bir şifre gibi hayatı...

Mutluluk diye bir şey yok diye,
Kaç kez söyleyeceğim sana..!
Huzur'u aramaksa, o, bambaşka bir iklim.
Bunu iyi anla..!

Kadife yumuşağı sesinle gel bana,
İçin dışın bir olsun..!
Ne hatır için tebessüm eyle,
Ne de hatır için öv beni..!
Olmuyorsa da kırıp dökme şu sefil bendimi..!

Bakışların huzur döksün yoluma,
Hiç konuşmayalım,
Duruşumuzdan aksın, 
Şelale şelale mana okyanusu.
Tüm derbeder karelere bir selam gönder,
Fahişeleri dök, meyinin kırık kadehinden nehirlere...

Alemde ne varsa,
Cebinde ne varsa, saç masamıza...

Bana O'ndan söz et yalnızca...
Beni O'na götür, marifetin varsa..!



14 Haziran 2014 Cumartesi

geldik bir kere, kaçamıyoruz...



Zorlasa da hayat insanı, insandan yana,
Geldik bir kere, kaçamıyoruz...
Özlediklerimiz, özümüzde, özümüzden içeri.
Belki de aşkımız yalnızca koca bir ütopya !
Sevdik bir kere, kaçamıyoruz...

Kelebek kanadı kadar narin,

Örümcek ağı gibi bir yürekle,
Birazda çocuksu bir küsmüşlükle,
Bakarken şu fani aleme,
Geldik bir kere, kaçamıyoruz...

Günler günlere eklenirken,

Yormakta hoyrat eller, gönüllerimizi,
Sevgi kuşumuza bir yuva kuralım derken,
Göklerimize gölgesi düşüverir atmacanın..!
Kader bizi böyle eyledi,
Geldik bir kere, kaçamıyoruz...


11 Haziran 2014 Çarşamba

İstanbul olmasa cennetin güzelliğini nasıl tahayyül edebilirdik..?

İstanbul'dan yeni bir kaç kare...

İstanbul olmasa cennetin güzelliğini nasıl tahayyül edebilirdik..?


Meşhur Kuş Konmaz camii, Üsküdar.

 Yaşamak için artık çok zor şehir, ama gezip görmek şart...


Ve kaldırım taşını kendisine yastık edinmiş, mutlu bir İstanbul kedisi...Taşı toprağı altın demişler, o da altın yastıkta yatıyor...


6 Haziran 2014 Cuma

Bende kalanlardan...

'' Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.'' ( Haşr : 18 )

Bazı ayetler, hadisler, alimler bazı insanların kalbinde daha fazla (muştu gibi) kalır, bu da onlardan bir tanesi...''...ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın...''

Cum'amız mübarek kılsın.Amin.



3 Haziran 2014 Salı

Fark...


Yaklaşık iki saat otobanda yol aldık. Ne bizi götüren servis, ne de yolda bir araç hatalı, sinir bozucu bir şey yapmadı.

Sakinlik içinde hız sınırına riayetle yolumuz hava alanında huzurla bitti...
Sonrası uçuş ve yaban elden yurduma dönüş.

Uçağın tekerlekleri yere değer değmez, anons :
- Lütfen kemerlerini uçak tamamen durmadan çözmeyiniz...
Bizimkiler bunu hemen çözün ve ayaklanın şeklinde anlıyorlar ve salakça uzun süre ayakta el bavulları ile bekleyiş.

İğrenç...!

Bizim gibi sabırsız kaç millet vardır bilemem...

Sonra koşturmaca pasaport gişeleri, ne de olsa ardımızda kovalayan var.

Sakinlik onlara, asabiyet bize.

Ne güzel demiş Akif, bir Avrupa dönüşü soranlara:
- Onların işleri dinimiz, bizim işlerimiz de onların dini gibi, diye...

İslam bize, en dindarımızda, namaz kılarken; biraz dindarımızda, ramazandan ramazana; az olanda bayram namazlarında uğrayan bir şey sanki...

Otoyoldayız, önce ben geçerim lan mantığı...

Bu yüzden hep söylerim bir milletin ahlaki seviyesini, insanlığını, öğrenmek için öyle uzun zamana, testlere, analizlere, anketlere ihtiyaç yok.

Çıkın yarım saat trafiğe, hemen anlarsınız..!


1 Haziran 2014 Pazar

Gül ve insan


- Bu gülü kokla belki bu istediğin gibi kokuyordur !

- Hayır, bu da diğerleri gibi, ''gül'' görünümünde bitki bunlar..!

Artık güller bile ''gül'' gibi kokmaz oldular; insan görünümlü bazı mahluklar gibi..!

''Gül mevsimi geçince gülün kokusunu nerede bulursun, elbette gül suyundan'' demiş Hz.Mevlana... Gül, O gül kokulu Peygamberi Zişan Efendimiz (sav), gül suyu da O'nun izindeki evliyası...