30 Haziran 2014 Pazartesi

Atlar ve kadınlar...


Hayatımda hiç ata binmedim ama atları hep hayranlıkla seyrettim. Belki biraz ürkek, biraz da uzaktım atlara...

Hele şu dağlarda guruplar halinde yelelerini savurarak özgürce koşan gem vurulmaz atlar...

Özgürlük ve sadakat simgesi atlar.

Ve kısrak.

Ve gem vurulmaz kısrağa benzeyen kadın..!

İkisi de dişi / dişli...

Nefs gibi, ama nefis...

Hem çok zor, hem de vazgeçemiyoruz işte, kadınlardan tabi.

Ruhumuzu okşuyorlar, ruhumuzda raksediyorlar, rüzgara salınmış yele (pelerin) gibi...

Kaçıyormuş gibi yapıyorlar ama ilgisiz hiç değiller.

Sürmeli gözleri yere baksa da, bakar gibi yapsa da hep üstümüzde, kalbimizi hedef almış.

İlgi çekme taktiği mi, nazlı bir cilve mi ?

İnsana en yakın canlılardan atlar, yunus balığı gibi...

Yunus ısırmaz ama at çifte atar, şaha kalkar; kadın gibi; zor yani...

İsmet Özel:
''Atlara ve uzaklara hayrandım.'' der.

Evet atlar uzaklara götüren, uzaklığı çağrıştıran, uzaklardan gelen ve getiren.

Keşke hayran olunacak bir kadınım  olsaydı demiş bir başka düşünür de...