Alış-verişe çıktım, bir iki eksik vardı.17 yaşlarında var-yok bir delikanlı. Elinde yara bandı ''abi alır mısın?'' dedi.
Normalde yardım olsun diye alırım ya da almaz parasını veririm. Bu kez içimden gelmedi nedense...''Yok canım lazım değil'' dedim. Arkadan : ''Allah razı olsun'' deyince aniden geri döndüm ve ver hadi dedim, parasını uzatırken.(Bu da benim hatam oldu. Dini suistimal etmesine destek vermiş oldum.Ama o anda duygusallığım üstümdeydi demek ki.) Bir adet uzatınca, dedim ''her yerde bu paraya 3 adet veriyorlar..!'' Güldü bir tane daha uzattı. Ki dediğim gibi, çoğu kez kendim ya bir adet alırım, ya da hiç almadan parasını veririm. Bu kez olay başka. Baktım 3. paketi veresi yok. Bu kez son sözü söyleme sırası bende : '' İnşallah, Allah benim iyi niyetimden razı olmuştur da, senden razı olacağı şüpheli...''
*
''Ahir zaman'' son zamanlarda bu cümleyi daha sık kullanır oldum. Kütübi Sitte, okumalarımda daha önce bahsettiğim gibi, 13.cilt 460. sayfalardayım ve hep ahir zaman fitnelerinden; bozulan insan ve ahlakından,normal olmayan hadiselerden ihbar buyuruyor Sevgilimiz (sav)...Tam eve kapanacak zaman, (kitapta dağlara sığınılacak zamanlar da gelecek buyruluyor.)
Geçen cuma namazındayım. Farzdan sonra arkalarda bir yere geçtim. Yanımdaki kişi, kapı önüne durmuş; habire önünden geçiyorlar iç kapıdan çıkanlar.Ki namaz kılanın önünden geçmek cinayettir! Selam vermesini bekledim,isterseniz biraz yana kayın, önünüzden geçenler günaha giriyorlar..Bana öyle kötü, öyle korkunç bakarak homurdandı ki, dediğime pişman, tabi siz haklısınız derken; ruhum havalandı bir Osmanlı tokadı çaktı adama...Huzur kalmadı, ne caddelerde, ne Allah'ın evinde, ne ülkelerde...
*
Gelelim 2017'den beklentilerin klasiğin...Yani 2017 de Allah'tan dilediklerimiz demenin modern (!) şekli.
Belki de adam hicri yeni yıla girerken bu dileklerini seslendirmişir. Ah şu tek kanallı zamanlardan beri genlerimize yapıştırdıkları, kiliseli,papazlı,Küçük Ev dizileri ve filmleri..! Şehirlerimiz,AVM'ler ışıl ışıl süslenmişken ben sözlerim ne kadar da mat,etkisiz,güçsüz ve gölgede kalıyor değil mi..?
Bana 2017'den beklentimi soran maile, bundan önceki yazımı okuyunuz diyorum.
Karamsar mıyım..? Belli konularda evet. Dünyalıların gidişatı iyi değil! ABD-Rusya,uzaklarda Kore-Çin-Japonya,Hindistan-Pakistan...yakınımızda İran ve çevresi savaşın eşiğinde geziniyoruz. Her gelen gün, gideni aratıyor,aratacak da...Ahir zamanın özelliği böyle.
Ama Allah'ın, şahsıma keremli davranacağına olan inancım tam çok şükür...Bu konuda hiç bir zaman karamsar ve ümitsiz değilim elhamdülillah.
2016 ne şahsım ne ülkem, ne de dünyamız için iyi bir yıl olmadı. Son aylarda da,ekonomik olarak yıkılmak isteniyoruz. Pahalılık had safhada. Ama ilginçtir ki, buna rağmen sıfır araba satışı rekor seviyede olmuş, ev alanlar da fena değil. Dünyanın en pahalı benzinini tüketen ülkelerden olmamıza rağmen, şehirler hınca hınç araç sıkışıklığı içinde. Bakıyorum adam evin önünde aracını uzun süre boşta çalıştırabiliyor. Bunu Avrupa'da iki sebepten yapamazsınız. Bir, savurganlık bilinci;iki, çevre-doğa bilinci,yapanı görseler de zaten hemen ikaz ederler..! Orada ikaz edeni kimse de dövmez!
Sözün özü, hayat eskisi gibi kolay ve güzel değil...
İşte böyle sevgili dostlarım,bazen bir günde 2-3 ayrı paylaşım yapabilirim.Ve yazdıklarımı tekrar okuyup, hataları düzelme işini pek sevdiğimi de söyleyemem,hoş görün...
31 Aralık 2016 Cumartesi
''iyi bilirdik'' deyin !
uzaklardan gelen nazlı sabah ezanının,
ılıklığı gibi gelse bana ölüm,
bir sarı sonbaharda yerler kuruyken,
toprak üşütmezken,
ardımdan kimseler ağlamasa,
insanlar ''iyi bilirdik'' deyip,
günlük yaşamlarında koştursa...
''iyi bilirdik'' kötü niyeti yoktu,
çocuk hallerine rağmen,
''iyi bilirdik''iyilik yapmayı çok severdi,
bile bile bir can'ı incitmezdi,
iyi insan olmayı çok isterdi...
''gerçekten iyi miyim, Hak nazarında,
ölürken belli olacak...'' derdi,
iyi birisin sen denildiğinde...
bu yüzden ''nasılsın?'' hitabında gizli,
matematik sorusunu hiç sevemedi,
hesaba çekilişi anımsatırdı,
olmayan keyfi kaçardı...
''bilmiyorum ki, nasılım,
Hak katında..!?'' diye iç çekerdi...
sabah ezanlarında doğmuşum,
annem öyle derdi,
sabah ezanlarına dolanarak gidesim var,
bir sarı sonbahar günü,
yağmur yağmasın,
yerler ıslak olmasın,
insanlar üşümesin,
ayakkabıları çamurlanmasın,
''iyi bilirdik'' derken...
çok tanıyanım da yok zaten,
şairin dediği gibi inanmış dört adam yeter,
tabutumu yeşil renkli arabaya atmak için...
sonrası zaten ölmeye gör,
düşmanın bile komaz cesedini orta yerde...
''iyi bilirdik'' deyin ne olur,
en azından iyi biri olmaya çabaladım,
''iyi bilirdik'' deyin ki,
şehadetinizi Rab makbul saysın...
sarı sonbaharda,
yerler kuruyken,
sarı yapraklar dallarından koparken,
sabah ezanı yanık yanık uzaklardan okunurken...
''iyi bilirdik, iyi olsun gittiği yerde'' deyin...
30 Aralık 2016 Cuma
Bir hadisin düşündürdükleri.
"Ahir zamanda bir grup insan türeyecek ki, bunlar dinle dünyayı talep edecekler. İnsanlara karşı yumuşak (dindar, dünyayı terk etmiş) görünmek için koyun postuna bürünürler. Dilleri şekerden tatlıdır. Kalpleri ise, canavarların kalbi gibidir. Allah onlara şöyle der: "Bana karşı laubalilikte mi bulunuyorsunuz! Şanıma ve azametime kasem olsun ki, ben onlara, kendilerinden, öyle bir fitne göndereceğim ki, (değil fiilen fenalıkları işleyenler) içlerindeki iyiler bile şaşkına dönecekler (ne def edebilecekler, ne de ondan paçalarını kurtarabilecekler)."
İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 13/456-457
İnsanlara karşı yumuşak,mülayim,sevecen,güler yüzlü,alim havasında,çocuk sever, hatta çocuklara para dağıtır...Ağlayarak vaaz eder, etkili konuşur,her şeyi biliyormuş havası verir. Kendisine muhabbeti olmayanalarla alay eder,aşağılar,ama bunu yaparken de; enaniyetini gizleyici role bürünmeyi de ihmal etmez. Bilir ki, dinleyip ya da takip edenler içine zeki olanlar da vardır.
Oysa bu vaazlarda ağlayan,veli (evliya) pozundaki kişinin kalbi canavar kalbi gibi, menfaatine galebe çalanlara,düşman ilan ettiklerine karşı, kindar,zalim ve acımasızdır.
Dünyayı terk etmiş zahid (!) için maksadına,hevasına ulaşmak için her yol, her yol mübahtır! Haramlarla güya helal bir amaca gitmenin hiç bir mahsuru yoktur !
Dinle dini talep, dinle Allah'ın rızasını talep eder görünümünün altında, aslında dinle makam ve dünyevi hırsını talep etmekte olduğunu her zaman herkes anlayamaz...Mehdi de odur,mesih de, allame-i cihan da...
Uyanmayacaklarını bilse son peygamber'de benim diyecek ama bunun bizim topraklarda geçmeyeceğini bilir.
Merhum Prof. İbrahim Canan'ın tercüme ettiği, Kütüb-i Sitte okumalarımdan yukarıdaki hadis-i şerifi okuyunca bunlar geldi aklıma.Ve biliniz ki, bu şablona uyan pek çok portre var yurdumuzda ve dünyada..!
Allah'ım iyileri başımızdan eksik eyleme ! İyilerimizi şaşırtma. İyilerimizi sen koru. Ülkemize kötülük yapmak isteyenlere fırsat verme. Ahir zaman fitnelerinden, sen bizleri muhafaza eyle. Gelecek yılı bu yıldan hayırlı ve güzel eyle. Bereketli cumalar...
İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 13/456-457
İnsanlara karşı yumuşak,mülayim,sevecen,güler yüzlü,alim havasında,çocuk sever, hatta çocuklara para dağıtır...Ağlayarak vaaz eder, etkili konuşur,her şeyi biliyormuş havası verir. Kendisine muhabbeti olmayanalarla alay eder,aşağılar,ama bunu yaparken de; enaniyetini gizleyici role bürünmeyi de ihmal etmez. Bilir ki, dinleyip ya da takip edenler içine zeki olanlar da vardır.
Oysa bu vaazlarda ağlayan,veli (evliya) pozundaki kişinin kalbi canavar kalbi gibi, menfaatine galebe çalanlara,düşman ilan ettiklerine karşı, kindar,zalim ve acımasızdır.
Dünyayı terk etmiş zahid (!) için maksadına,hevasına ulaşmak için her yol, her yol mübahtır! Haramlarla güya helal bir amaca gitmenin hiç bir mahsuru yoktur !
Dinle dini talep, dinle Allah'ın rızasını talep eder görünümünün altında, aslında dinle makam ve dünyevi hırsını talep etmekte olduğunu her zaman herkes anlayamaz...Mehdi de odur,mesih de, allame-i cihan da...
Uyanmayacaklarını bilse son peygamber'de benim diyecek ama bunun bizim topraklarda geçmeyeceğini bilir.
Merhum Prof. İbrahim Canan'ın tercüme ettiği, Kütüb-i Sitte okumalarımdan yukarıdaki hadis-i şerifi okuyunca bunlar geldi aklıma.Ve biliniz ki, bu şablona uyan pek çok portre var yurdumuzda ve dünyada..!
Allah'ım iyileri başımızdan eksik eyleme ! İyilerimizi şaşırtma. İyilerimizi sen koru. Ülkemize kötülük yapmak isteyenlere fırsat verme. Ahir zaman fitnelerinden, sen bizleri muhafaza eyle. Gelecek yılı bu yıldan hayırlı ve güzel eyle. Bereketli cumalar...
29 Aralık 2016 Perşembe
27 Aralık 2016 Salı
3 soru 3 cevap
Sosyal medya denilen ortamlarda,bendenize ait söz/şiirlerin çalındığını çok kez görmüşümdür ya da dostlar haber vermiştir. Bu kez tersi oldu, bana ait olmayan bir sözün altında ismim varmış.
'' Zaman her şeyin katili...''
Bazen,bazı şiirlerin/sözlerin şahsıma ait olup olmadığını hatırlamakta zorluk çeksem de; (çünkü bir sarhoşluk içinde ruhumun atıklarını döküp, bir daha ardıma bakmadığım çok olur, hatta redakte edilmesi gereken harf eksikliği ile kalanlar da az değildir.)
Zamanı mecaz bile olsa katil yapmam,yapamam. Dehre,kadere sitem edenlerden de asla olamam.
''kuşlar diyorum,
neden ölünce bağışlamazlar ki kanatlarını...?'' keza bu da şahsıma ait değil !
Yukarıdaki söz kesinlikle bana ait değil ve tumbrl'da şahsıma ait bir sayfanın olmadığını bir kez daha altını çize çize belirtmeliyim. (Bu da şüpheci dostlar için.)
*
Diğer bir mektup beni mutlu etti. Bir hoca, blogumdan bazı yazılarımın bazı kısımlarını sınıfta öğrencileriyle paylaşıp,üzerinden ders veriyormuş. Kendisine bu değer verişi için sonsuz teşekkürler.
*
Bir başka sorunun cevabına geçelim:
Yalanı sevmediğim için ve bunu dostlarımın iyi bildiğinden hareketle; bir konuda yemin ederek bana inanacak birisine belki mecbur kalırsam yemin ederim ama o kişiye tarifsiz kırılırım da...
Beni hayatta en çok ne üzer sorusuna gelirsek : Vefasızlık derim. Nankörlükle taçlandırılmış vefasızlık...
Maddi verdiklerimde gözüm olmaz, olacak olsa zaten vermem. Verirken de o kişinin buna değip-değmediğine bakmam; bakarsam çoğu kez o iyiliği yapmamam lazım. Allah rızası için ve iyilik yapmayı sevdiğim için yapmaya çalışırım. Birine hakkımı helal etmiyorsam,bu maddi sebeplerden değil, manevi olarak sevgimin hiçe sayılması, sevgime inanılmaması, sevgimin heba edilmesi sebebiyledir. Sevgi emektir ve o emeğe vefasızlık tekmesi, nankörlük tokadı atanları affedemez içim.
'' Zaman her şeyin katili...''
Bazen,bazı şiirlerin/sözlerin şahsıma ait olup olmadığını hatırlamakta zorluk çeksem de; (çünkü bir sarhoşluk içinde ruhumun atıklarını döküp, bir daha ardıma bakmadığım çok olur, hatta redakte edilmesi gereken harf eksikliği ile kalanlar da az değildir.)
Zamanı mecaz bile olsa katil yapmam,yapamam. Dehre,kadere sitem edenlerden de asla olamam.
''kuşlar diyorum,
neden ölünce bağışlamazlar ki kanatlarını...?'' keza bu da şahsıma ait değil !
Yukarıdaki söz kesinlikle bana ait değil ve tumbrl'da şahsıma ait bir sayfanın olmadığını bir kez daha altını çize çize belirtmeliyim. (Bu da şüpheci dostlar için.)
*
Diğer bir mektup beni mutlu etti. Bir hoca, blogumdan bazı yazılarımın bazı kısımlarını sınıfta öğrencileriyle paylaşıp,üzerinden ders veriyormuş. Kendisine bu değer verişi için sonsuz teşekkürler.
*
Bir başka sorunun cevabına geçelim:
Yalanı sevmediğim için ve bunu dostlarımın iyi bildiğinden hareketle; bir konuda yemin ederek bana inanacak birisine belki mecbur kalırsam yemin ederim ama o kişiye tarifsiz kırılırım da...
Beni hayatta en çok ne üzer sorusuna gelirsek : Vefasızlık derim. Nankörlükle taçlandırılmış vefasızlık...
Maddi verdiklerimde gözüm olmaz, olacak olsa zaten vermem. Verirken de o kişinin buna değip-değmediğine bakmam; bakarsam çoğu kez o iyiliği yapmamam lazım. Allah rızası için ve iyilik yapmayı sevdiğim için yapmaya çalışırım. Birine hakkımı helal etmiyorsam,bu maddi sebeplerden değil, manevi olarak sevgimin hiçe sayılması, sevgime inanılmaması, sevgimin heba edilmesi sebebiyledir. Sevgi emektir ve o emeğe vefasızlık tekmesi, nankörlük tokadı atanları affedemez içim.
26 Aralık 2016 Pazartesi
25 Aralık 2016 Pazar
ruh sestedir...
..ben ruhun seste olduğuna inanmışımdır...
yüzünü görmesem bile sesini duyduğum birini ''gördüm'' sayarım...
ses rengi güzelse,
o kişi de güzeldir zaten...
öyle sesler vardır,akar ruhum o sesin kaynağına...
tersinden de ifade edecek olursam:
fiziken çok güzel de olsa biri,
ses rengi itici gelmişse,
ısınamam,o seste gördüğüm ruhu sevemem...
23 Aralık 2016 Cuma
olur da...!
Soğuk geliyor ölüm anne,
Hele şu soğuk günlerde...
Olur da gidersen benden önce,
Sıkı sıkı sarıl ellerime...
22 Aralık 2016 Perşembe
sevmek mi sevilmek mi diye sordu...
''sevmek mi
sevilmek mi..?'' diye sordu..
sevmek, dedim..
sevilen sevenin duygularını,
hasretini, çilesini yaşamaktan mahrumdur...
oysa aşkı aşk yapan şeylerdir bunlar.
sevilen, habersiz uyur huzurla,
seven gecelere günaydın diyerek,
başlar hasretin duvarlarında türkülerini söylemeye.
sevene sevilenin dikeni batar hecelerce,
sevilense gül gibi hasret kokuları saçar habersizce...
seven ağlar,
sevilen ağlatır...
işte böyle dedim kısaca...
sevilmek mi..?'' diye sordu..
sevmek, dedim..
sevilen sevenin duygularını,
hasretini, çilesini yaşamaktan mahrumdur...
oysa aşkı aşk yapan şeylerdir bunlar.
sevilen, habersiz uyur huzurla,
seven gecelere günaydın diyerek,
başlar hasretin duvarlarında türkülerini söylemeye.
sevene sevilenin dikeni batar hecelerce,
sevilense gül gibi hasret kokuları saçar habersizce...
seven ağlar,
sevilen ağlatır...
işte böyle dedim kısaca...
21 Aralık 2016 Çarşamba
19 Aralık 2016 Pazartesi
İlk kez Akdeniz'de idim...!
Evet güzel yurdumun Marmara, Karadeniz, Ege, kısmen güneydoğusunu görmek nasip olmuştu, da bir türlü Akdeniz'i yani güneyini görmek kısmet olmamıştı. Tabi kısa bir geziydi. İnşallah baharda Antalya şelalelerini görmek istiyorum.
Eshabı-ı Kehf mağarası bizde diyerek Türkiye'mizde 3, dünyada toplam 33 yer iddiada bulunuyorken ve en çok da K.Maraş'ın Afşin'i daha öne çıkıyorken;geçen hafta İzmir'e gitmem gerekiyordu;bir anda yönümü Mersin, Tarsus'a çevirdim.
Bornova'da otobüs saatimi beklerken AVM'de bu ilginç abdest alma lavabo tasarımı dikkatimi çekti. Mescid'de çok sade abartısız ama tertemizdi.
Batıda,üç-beş Suriye'li kardeşimizden şikayet edenleri, Mersin'den başlayarak, Adana, Osmaniye, Antakya, Kilis, G.Antep, Ş.Urfa...devam eden sıradan içeriye doğru götürmek gerekir. Mersin bazen size bir Arap şehrinde yaşıyormuşsunuz izlenimini veriyor.
Otelde odamın özellikle denizi görmesini istemiştim,oldu.Güneşin doğuşu,batışı sonsuzluğa uzanır gibi deniz ufkunda seyredilesi bir lezzet idi. Balkonuma konan güvercinler kalan poğaçamın sahibiymişler,itiraz etmeden yemeye koyuldular.
Gördüğünüz Ulu Camii'ne sabah namazına gideyim dedim. İmam ve bir kişi vardı cemaat olarak.Ve caminin ana kapısını açmamışlardı, kilitli ikinci kapı önünde kılıyorlarmış. Tabi kime çattıklarını öğrenesiye kadar. Dedim ben bir misafir olarak caminin içini göremeyecek miyim ? Açtılar kıldık.Genç imamının kıraatı enfesti. Ayrılırken kimse olmasa da sen içerde mihrabında kıl hocam dedim. Bilirsin dedim Sevgili Efendimiz (sav) hutbe vermek için üzerine çıktıkları''kütük'' üzerinden yeni yapılan minbere geçince o mübarek ''kütük'' nasıl da inlemişti. Sen yerinde,mihrabında kıl,ardın melekler cemaati olur. Tebessümle vedalaştık. Koskoca camide imam hariç iki cemaat olmuştuk.
Bu minibüsü neden çektim, tül perdesi için. Sanki sünnet çocuğu yatağı süslemesi gibi, hatta resmi çekerken birisi daha iyileri var, incik boncuk takılı olanlar dedi, tebessüm ettik. Tarsus'a inince Kleopatra Kapısı karşılıyor sizi. Oradan yine bir vasıta gerekiyor mağaraya gitmek için. Giderken belediye otobüsü ile gittim. Dönüş için yaklaşık 3 saat beklemek gerekiyordu ve birilerine rica ediyorsunuz, şehre inen sevabına sizi de götürüyor. Aslında biri beni bir arkadaşına kanalize etmişti.Ama arabası olan o kişilik, ne camiden çıkmak bildi, cuma bitti, imam bile evine gitti, adam yok ortada, seslendim gelicem dedi, bu kez de mağaraya daldı, bekle ki gelsin. Sanki beni götürmemek için benden kaçıyor, inip bakayım dedim ara ki bulasın, hangi kovuğa girdin ben adam. Yok bundan bana hayır yok. Bilse ''yolda kalmışa'' yardımın orada edeceği dua ve mağaradan daha hayırlı bir iş olduğunu beni o soğukta sinir etmeden gelirdi,gelmedi ve ben söylene söylene başka bir hayırsever ile indim şehre...
Mağaraya gelirken sizi bu şadırvan ve az yukarıdaki cami karşılıyor. Sonra mağaranın girişi ve korkulukların olduğu yerde ashba-ı Kehf'i vesile ederek,onların hatırına,hatırasına dua edilen yer. Tabi bilenler ya da isteyenler mağaranın ilerisine devam ediyorlar ki, anlatıldığı gibi bir kaya gelip giriş yerini kapatıyor, hükümdarın adamlarına sır oluyorlar. Mağara sabah akşam bir yerden güneş ışığı alıyormuş. Acaba bu çektiğim kare mi, yoksa daha fazla ilerleyemediğim bölümlerde de var mı gök yüzüne açılan bir pencere...
Böyle pırıl pırıl sanki parlatılmış gibi kayalar dikkatimi çekti. Ne yosunlaşmışlar, ne de solgun. Dediğim gibi mağara girişi küçüle küçüle ileriye doğru devam ediyor. Bilenler ya da meraklılar devam ediyorlardı.
Allah nasip ederse, yolum düşerse bir de Afşin'deki mağarayı da görmek isterim. Nasılsa K.Maraş'lı samimi eski bir dostumun sürekli daveti cebimde...
Çünkü Afşin'lilerin bu konuda çok iddialı olmalarının yanı sıra : Alman Şark Enstitüsü Başkanı Dr. Franz Babinger, inceleği Eshab-ı Kehf Mağaraları ile ilgili 1957 yılında "Ben Eshab-ı Kehf’ in yeri olarak Dünyadaki şu yerleri inceledim: İspanya’ da, İtalya’ da, Yunanistan’ da, Kıbrıs’ ta, Efes’te, Tarsus’ ta ve son olarak Afşin’ e geldim. Afşin deki Mağarayı günlerce inceledim. Çevresini, yörenin konumunu vs. her şeyi inceledim. Bir Astronomi Uzmanı, bir Arkeolog, bir Tarih Uzmanı, Dinler tarihini yazan araştıran bir yazar bu mevkii nasıl incelemesi gerekir ise o şekilde inceledim ve şu neticeye vardım : Benim bir araştırmacı olarak hıristiyan aleminden elde ettiğim bilgiler münasebetiyle dünyaya şunu iddia ediyorum : Eshab-ı Kehf, Efsus (Afşin) tadır.''
http://www.haber7.com/arkeoloji/haber/895468-kurana-en-uygun-eshab-i-kehf-magarasi
Eshabı-ı Kehf mağarası bizde diyerek Türkiye'mizde 3, dünyada toplam 33 yer iddiada bulunuyorken ve en çok da K.Maraş'ın Afşin'i daha öne çıkıyorken;geçen hafta İzmir'e gitmem gerekiyordu;bir anda yönümü Mersin, Tarsus'a çevirdim.
Batıda,üç-beş Suriye'li kardeşimizden şikayet edenleri, Mersin'den başlayarak, Adana, Osmaniye, Antakya, Kilis, G.Antep, Ş.Urfa...devam eden sıradan içeriye doğru götürmek gerekir. Mersin bazen size bir Arap şehrinde yaşıyormuşsunuz izlenimini veriyor.
Otelde odamın özellikle denizi görmesini istemiştim,oldu.Güneşin doğuşu,batışı sonsuzluğa uzanır gibi deniz ufkunda seyredilesi bir lezzet idi. Balkonuma konan güvercinler kalan poğaçamın sahibiymişler,itiraz etmeden yemeye koyuldular.
Gördüğünüz Ulu Camii'ne sabah namazına gideyim dedim. İmam ve bir kişi vardı cemaat olarak.Ve caminin ana kapısını açmamışlardı, kilitli ikinci kapı önünde kılıyorlarmış. Tabi kime çattıklarını öğrenesiye kadar. Dedim ben bir misafir olarak caminin içini göremeyecek miyim ? Açtılar kıldık.Genç imamının kıraatı enfesti. Ayrılırken kimse olmasa da sen içerde mihrabında kıl hocam dedim. Bilirsin dedim Sevgili Efendimiz (sav) hutbe vermek için üzerine çıktıkları''kütük'' üzerinden yeni yapılan minbere geçince o mübarek ''kütük'' nasıl da inlemişti. Sen yerinde,mihrabında kıl,ardın melekler cemaati olur. Tebessümle vedalaştık. Koskoca camide imam hariç iki cemaat olmuştuk.
Bu minibüsü neden çektim, tül perdesi için. Sanki sünnet çocuğu yatağı süslemesi gibi, hatta resmi çekerken birisi daha iyileri var, incik boncuk takılı olanlar dedi, tebessüm ettik. Tarsus'a inince Kleopatra Kapısı karşılıyor sizi. Oradan yine bir vasıta gerekiyor mağaraya gitmek için. Giderken belediye otobüsü ile gittim. Dönüş için yaklaşık 3 saat beklemek gerekiyordu ve birilerine rica ediyorsunuz, şehre inen sevabına sizi de götürüyor. Aslında biri beni bir arkadaşına kanalize etmişti.Ama arabası olan o kişilik, ne camiden çıkmak bildi, cuma bitti, imam bile evine gitti, adam yok ortada, seslendim gelicem dedi, bu kez de mağaraya daldı, bekle ki gelsin. Sanki beni götürmemek için benden kaçıyor, inip bakayım dedim ara ki bulasın, hangi kovuğa girdin ben adam. Yok bundan bana hayır yok. Bilse ''yolda kalmışa'' yardımın orada edeceği dua ve mağaradan daha hayırlı bir iş olduğunu beni o soğukta sinir etmeden gelirdi,gelmedi ve ben söylene söylene başka bir hayırsever ile indim şehre...
Mağaraya gelirken sizi bu şadırvan ve az yukarıdaki cami karşılıyor. Sonra mağaranın girişi ve korkulukların olduğu yerde ashba-ı Kehf'i vesile ederek,onların hatırına,hatırasına dua edilen yer. Tabi bilenler ya da isteyenler mağaranın ilerisine devam ediyorlar ki, anlatıldığı gibi bir kaya gelip giriş yerini kapatıyor, hükümdarın adamlarına sır oluyorlar. Mağara sabah akşam bir yerden güneş ışığı alıyormuş. Acaba bu çektiğim kare mi, yoksa daha fazla ilerleyemediğim bölümlerde de var mı gök yüzüne açılan bir pencere...
Böyle pırıl pırıl sanki parlatılmış gibi kayalar dikkatimi çekti. Ne yosunlaşmışlar, ne de solgun. Dediğim gibi mağara girişi küçüle küçüle ileriye doğru devam ediyor. Bilenler ya da meraklılar devam ediyorlardı.
Allah nasip ederse, yolum düşerse bir de Afşin'deki mağarayı da görmek isterim. Nasılsa K.Maraş'lı samimi eski bir dostumun sürekli daveti cebimde...
Çünkü Afşin'lilerin bu konuda çok iddialı olmalarının yanı sıra : Alman Şark Enstitüsü Başkanı Dr. Franz Babinger, inceleği Eshab-ı Kehf Mağaraları ile ilgili 1957 yılında "Ben Eshab-ı Kehf’ in yeri olarak Dünyadaki şu yerleri inceledim: İspanya’ da, İtalya’ da, Yunanistan’ da, Kıbrıs’ ta, Efes’te, Tarsus’ ta ve son olarak Afşin’ e geldim. Afşin deki Mağarayı günlerce inceledim. Çevresini, yörenin konumunu vs. her şeyi inceledim. Bir Astronomi Uzmanı, bir Arkeolog, bir Tarih Uzmanı, Dinler tarihini yazan araştıran bir yazar bu mevkii nasıl incelemesi gerekir ise o şekilde inceledim ve şu neticeye vardım : Benim bir araştırmacı olarak hıristiyan aleminden elde ettiğim bilgiler münasebetiyle dünyaya şunu iddia ediyorum : Eshab-ı Kehf, Efsus (Afşin) tadır.''
http://www.haber7.com/arkeoloji/haber/895468-kurana-en-uygun-eshab-i-kehf-magarasi
15 Aralık 2016 Perşembe
Hadislerde haber verilen bütün fitnelerin yaşandığı zamandayız!
Kütib-i Sitte okumalarımdan Fitneler bahsinde, cilt :13; sh:358,359.de dehşetimi arttıran hadis-i
şeriflerden birini daha okuyorum.
''Zamanımız,hadislerde haber verilen bütün fitnelerin yaşandığı bir devredir.'' diyor kitabı tercüme ve şerh eden merhum Prof.İbrahim Canan.
Ebu Musa'dan gelen bir rivayete göre, Hz. Peygamber: "Kıyametten önce mutlaka herç vardır" buyurması üzerine: "Ey Allah'ın Resûlü herç nedir?" diye sordum. "Katldir" cevabını verdi. Bunun üzerine orada bulunan Müslümanlardan bazıları: "Ey Allah'ın Resûlü (bunu belirtmeniz de niye?) Biz şimdiden bir yılda şu kadar bu kadar çok müşrik öldürüyoruz!" derler.
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) muhatablarının yanlış anladıklarını görerek, şu tavzih ve açıklamada bulunur: "(Benim kastım) müşriklerin öldürülmesi değildir. (O gün gelince) birbirinizi öldüreceksiniz, o kadar ki, kişi komşusunu, amcaoğlunu ve akrabalarını öldürecek." Cemaatten bazıları tekrar sorar:
"Ey Allah'ın Resulü, o zaman aklımız başımızda olduğu halde mi bunu yapacağız (yoksa delirmiş mi olacağız?)"
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şu cevabı verir:
"Hayır, bu esnada akıl kalmaz. (Aşırı hırs ve cehalet sebebiyle) o devir insanlarının ekseriyetinin aklı ortadan kalkar. Bu durumda, halk içinde ortaya çıkan akıldan mahrum bir ayak takımı, öncekilerin yerine geçer."
Büyük âlim ve Velilerden Hakim-i Tirmizi “rahmetullahi aleyh” hazretlerine, bir gün akıl’dan sordular.
Cevabında;
- Akıl, başlıca iki kısımdır, buyurdu. (Selim akıl) ve (Sakim akıl). Bunların her ikisi de akıldır.
Ve izah etti:
- Tam selim akıl, hiç yanılmaz, hata etmez. Pişman olacak hiçbir harekette bulunmaz. Düşündüğü şeylerde asla hata etmez. Hep doğru ve sonu iyi olan işlerde bulunur. Doğru düşünür ve doğru yolu bulur. İşleri hep doğrudur.
Sordular:
- Bu akıl kimlerde bulunur efendim?
- Böyle akıl, ancak Peygamberlerde bulunur. Her başladıkları işte muvaffak olmuşlar, pişman olacak, zarar görecek bir şey yapmamışlardır.
Ve ekledi:
- Bunların aklına yakın, Eshab-ı kiramın, Tâbiin ve Tebe-i tâbiinin, din imamlarının akıllarıdır. Bunların akılları, ahkâm-ı İslamiyyeye uygun akıllardır.
Sordular:
- Ya sakim akıllar efendim?
- Sakim akıllar, bunların tam tersi olan aklardır ki, düşündükleri şeylerde ve yaptıkları işlerde yanılır. Hepsi üzüntüye, pişmanlığa, zarara, sıkıntıya sebep olur.
Bunu akl-ı meaş ve akl-ı mead olarak İmam-ı Rabbani (ks) hazretleri beyan etmişlerdir.
İmandan hikmetten,sabırdan,maddi ve manevi temizlikten nasipsiz akıl,ancak dünyaya ait işlerde çalışır,çabalar,elde ettiği faydalar da dünyaya ait,dünya ile sınırlı kalır. Para,makam,şöhret,kariyer vs.
Bu akıl sahibinin ahiretten nasibi yoktur.Allah korusun.
Şu yaşadığımız günlere, haberlere bir de bu mübarek hadis-i şerif ışığında,ihbarında bakınca,korkularımız daha çok artıyor. En basit trafikte yol verme meselesinden kan döken; Halep'inden,Filsitine, Arakan'dan,Doğu Türkistan'a kadar her yerde oluk oluk kan dökülüyor. İnsan gibi mükerrem bir varlık,akıl tutulması içinde;sarhoşlar gibi, robotlar gibi,iz'ansız,hikmetsiz,bilgisizce bir savruluşun içinde veballerini çoğaltıyor ve çember gitgide daralıyor!
Artık sokaklar güvensiz,insanlar tekin değil. Tam da ''akıldan mahrum'' ve ''Zamanımız,hadislerde haber verilen bütün fitnelerin yaşandığı bir devrede'' iman nuruna tutunmuş aklı muhafaza savaşı yaşıyoruz.
Allah yardımcımız olsun ve selim akıl,selim kalpten bizleri mahrum etmesin. Amin.
şeriflerden birini daha okuyorum.
''Zamanımız,hadislerde haber verilen bütün fitnelerin yaşandığı bir devredir.'' diyor kitabı tercüme ve şerh eden merhum Prof.İbrahim Canan.
Ebu Musa'dan gelen bir rivayete göre, Hz. Peygamber: "Kıyametten önce mutlaka herç vardır" buyurması üzerine: "Ey Allah'ın Resûlü herç nedir?" diye sordum. "Katldir" cevabını verdi. Bunun üzerine orada bulunan Müslümanlardan bazıları: "Ey Allah'ın Resûlü (bunu belirtmeniz de niye?) Biz şimdiden bir yılda şu kadar bu kadar çok müşrik öldürüyoruz!" derler.
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) muhatablarının yanlış anladıklarını görerek, şu tavzih ve açıklamada bulunur: "(Benim kastım) müşriklerin öldürülmesi değildir. (O gün gelince) birbirinizi öldüreceksiniz, o kadar ki, kişi komşusunu, amcaoğlunu ve akrabalarını öldürecek." Cemaatten bazıları tekrar sorar:
"Ey Allah'ın Resulü, o zaman aklımız başımızda olduğu halde mi bunu yapacağız (yoksa delirmiş mi olacağız?)"
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şu cevabı verir:
"Hayır, bu esnada akıl kalmaz. (Aşırı hırs ve cehalet sebebiyle) o devir insanlarının ekseriyetinin aklı ortadan kalkar. Bu durumda, halk içinde ortaya çıkan akıldan mahrum bir ayak takımı, öncekilerin yerine geçer."
Büyük âlim ve Velilerden Hakim-i Tirmizi “rahmetullahi aleyh” hazretlerine, bir gün akıl’dan sordular.
Cevabında;
- Akıl, başlıca iki kısımdır, buyurdu. (Selim akıl) ve (Sakim akıl). Bunların her ikisi de akıldır.
Ve izah etti:
- Tam selim akıl, hiç yanılmaz, hata etmez. Pişman olacak hiçbir harekette bulunmaz. Düşündüğü şeylerde asla hata etmez. Hep doğru ve sonu iyi olan işlerde bulunur. Doğru düşünür ve doğru yolu bulur. İşleri hep doğrudur.
Sordular:
- Bu akıl kimlerde bulunur efendim?
- Böyle akıl, ancak Peygamberlerde bulunur. Her başladıkları işte muvaffak olmuşlar, pişman olacak, zarar görecek bir şey yapmamışlardır.
Ve ekledi:
- Bunların aklına yakın, Eshab-ı kiramın, Tâbiin ve Tebe-i tâbiinin, din imamlarının akıllarıdır. Bunların akılları, ahkâm-ı İslamiyyeye uygun akıllardır.
Sordular:
- Ya sakim akıllar efendim?
- Sakim akıllar, bunların tam tersi olan aklardır ki, düşündükleri şeylerde ve yaptıkları işlerde yanılır. Hepsi üzüntüye, pişmanlığa, zarara, sıkıntıya sebep olur.
Bunu akl-ı meaş ve akl-ı mead olarak İmam-ı Rabbani (ks) hazretleri beyan etmişlerdir.
İmandan hikmetten,sabırdan,maddi ve manevi temizlikten nasipsiz akıl,ancak dünyaya ait işlerde çalışır,çabalar,elde ettiği faydalar da dünyaya ait,dünya ile sınırlı kalır. Para,makam,şöhret,kariyer vs.
Bu akıl sahibinin ahiretten nasibi yoktur.Allah korusun.
Şu yaşadığımız günlere, haberlere bir de bu mübarek hadis-i şerif ışığında,ihbarında bakınca,korkularımız daha çok artıyor. En basit trafikte yol verme meselesinden kan döken; Halep'inden,Filsitine, Arakan'dan,Doğu Türkistan'a kadar her yerde oluk oluk kan dökülüyor. İnsan gibi mükerrem bir varlık,akıl tutulması içinde;sarhoşlar gibi, robotlar gibi,iz'ansız,hikmetsiz,bilgisizce bir savruluşun içinde veballerini çoğaltıyor ve çember gitgide daralıyor!
Artık sokaklar güvensiz,insanlar tekin değil. Tam da ''akıldan mahrum'' ve ''Zamanımız,hadislerde haber verilen bütün fitnelerin yaşandığı bir devrede'' iman nuruna tutunmuş aklı muhafaza savaşı yaşıyoruz.
Allah yardımcımız olsun ve selim akıl,selim kalpten bizleri mahrum etmesin. Amin.
12 Aralık 2016 Pazartesi
Adına köpek denilen candan özür dileyerek !
Bir köpek kadar değilsiniz !
Köpek sahibine ihanet etmez..!
Sahibi dövse de, çağırır çağırmaz yine koşar sadakatle..!
Sizler bu vatana, bu millete ihanet ettiniz..!
Doğduğunuz,ekmeğini yediğiniz, bu cennet vatanı,ahmakça düşmanlara peşkeş çektiniz..!
Uşak ruhlu zavallılarsınız..!
Canlarımıza kıyıp,canımızı yakınca efendileriniz mutlu mu oldu..?
Bizi böyle yıldıracağınızı,böleceğinizi,yükselişimizi durduracağınızı mı sanıyorsunuz..?
Çok aldanıyorsunuz..!
Köpek sahibine ihanet etmez..!
Sahibi dövse de, çağırır çağırmaz yine koşar sadakatle..!
Sizler bu vatana, bu millete ihanet ettiniz..!
Doğduğunuz,ekmeğini yediğiniz, bu cennet vatanı,ahmakça düşmanlara peşkeş çektiniz..!
Uşak ruhlu zavallılarsınız..!
Canlarımıza kıyıp,canımızı yakınca efendileriniz mutlu mu oldu..?
Bizi böyle yıldıracağınızı,böleceğinizi,yükselişimizi durduracağınızı mı sanıyorsunuz..?
Çok aldanıyorsunuz..!
11 Aralık 2016 Pazar
Bu şiiri okumaya cür'et ettim.
Nurlu bir Rebiülevvel ayının 11.pazartesi gecesine ''Alemlere rahmet olarak'' teşrif buyurdun Efendim.
Aylardan Nisan idi, hakiki bahar seninle başlamıştı.
Geldiğinde insanlık her türlü çirkefin, putçuluğun girdabında boğulmayı, sefa sanıyordu.
Geldiğinde faizle insan insanın kanını emiyordu, insan insana kuldu.
Geldiğinde, kız çocukları diri diri toprağa gömülüyor; köle pazarlarında insan satılıyordu.
Geldiğinde, şirk devletlerinin despotları diledikleri gibi hevalarının kanun ve kurallarını uyguluyor; ırkçılık geçer akça,sınıf farklı belirleyici unsur idi...
Geldiğinde insan merhametten yoksun, içkilerden sarhoştu.
Kumarın,fal oklarının gölgesinde;serkeş bir düzen vardı.
Geldiğinde insanlık süfli ve basit sebeplerden birbirinin kanı döküyordu. Babalar çocuklarını sevmekten utanıyor, aslen sevmeyi tanımıyor, aşk'a da fersah fersah uzaktılar.
Ukaz panayırında yolunu gözleyen, mübarek ismini heceleyenlerin vardı.
Geldin, gördün ve değiştirdin...
Putları, putçuluğu, insan aklının ürünü parlamentoları yerle yeksan etmek için Medine İslam devletini kurup, başına devlet reisi oldun.
Kula kulluğu kaldırıp, Allah devletinde, insanca adil yaşamayı gösterdin.
Kuşu ölen bir çocuğa taziyeye gidilebilecek bir kalbi, kedilere merhameti, ölmüş bir hayvana burunlarını tıkayanlara;''Ne güzel de azı dişleri var, değil mi'' buyurarak, güzel bakışı öğrettin.
Sen güzelliği, iyiliği, doğruluğu tebliğ ettin ve bunun kısa adı İslam idi.
Geldin, nurlandırdın; asırlarca beklenendin, muştunu ve mührünü zamana vurdun ve bizi öksüz, yetim bırakıp asıl ve gerçek olan alemi şereflendirdin...
Geldiğin gibi şimdi dünya Efendim!
İnsan insanın kurdu, tam da buyurduğun gibi; kıyamet alametlerinin hepsini yaşamaktayız.
Güvenliğimiz, saygınlığımız, haysiyetimiz, şerefimiz yerle yeksan!
Bu dinin Kitabını korumayı bizzat üzerine alan Allah (cc); bu kerim Kitabı bizlere tebliğ edip açıklayan senin etrafına öyle aşıklar, pervaneler halk etti ki, 1438 yıldır, onlar sebebi ile alıp-verdiğin handiyse nefeslerinden bile haberdar olduk. O aşıkların hem çağında, hem de çağlar sonra bile hiç tükenmediler; seni anlatan kelimelerin tükenmediği gibi...
Geldiğin gibi şimdilerde dünya, çekilmiyor kahrı Efendim..!
Ukaz panayırlarında adını çöl susuzluğu ile haykıranların hala var olsa da; hayat yorgun,dünyamız gri, renkler solgun...
10 Aralık 2016 Cumartesi
8 Aralık 2016 Perşembe
5 Aralık 2016 Pazartesi
4 Aralık 2016 Pazar
3 Aralık 2016 Cumartesi
sırlara karış da gel...
hadi kelimelerini topla da gel,
ıslak kaldırımları aş da gel...
bir şey sormadan,
söylemeden gel...
kapı açık,çalmadan gel...
seni bekliyor olacağım balkonda,
bunca yıl bekledim,
daha fazla oyalanma,
arkamdan sarıl da,
ruhuma sıcaklığını ser...
bir fısıltı ol,
kulağımdan kalbime gel...
sessizliği melodi yapalım,
zaman dursun biz akalım...
sevişmemiz gerekmez,
ruhlarımızı seyretsek yeter...
hadi kapıyı kapat da gel..
sırlara karış da gel...
2 Aralık 2016 Cuma
1 Aralık 2016 Perşembe
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)