25 Eylül 2025 Perşembe

Senin Korkularını Benim İnceliğimi


Ayrılık ne biliyor musun?
Ne araya yolların girmesi
Ne kapanan kapılar
Ne yıldız kayması gecede, ne güz
Ne ceplerde tren tarifesi
Ne de turna katarı gökte
İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!
İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini
Birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine
Ardında dünyalar ışıyan camlar dururken
Duvarlara dalıp dalıp gitmesi
Türküsünü söylecek kimsesi kalmamak ayrılık
Ödünç sesle konuşan bir kalabalık içinde kendi sesiyle silinmek
Birdenbire büyümesi gülüşü artık yaprak kıpırdatmayan bir çocuğun
İnsanın yaşlandıkça kendi kuyusuna düşmesi
Bir kadının yatağına uzanan kül bağlamış bir gövde
Saçına rüzgâr, sesine ışık düşürememek kimsenin
Parmaklarını sözüne pınar edememek
Uzaklarda bir adamın üşümesi; bir kadın dağlara daldıkça
Işıklı vitrinlere bakmadan geçmek çarşılardan
Çiçekçilerden uzağa düşmesi insanın yolunun
Evlerle sokaklar arasında bir ayrım kalmaması
Ayrılık; yağmurdan vazgeçiş, sudan üşüme
Yalnızca gölge vermesi ağaçların
İyiliğin küfre dönmesi ayrılık
Güneşin bir ceza gibi doğması dünyaya
Başını alıp gitmek gibi bir geri dönüş
İki adımından birisi insanın, sevincin kundakçısı
Hüznün arması, süren korkusu inceliğin
Ayrılık, o küçük ölüm; usta dokunuşlarla bizi büyük ölüme hazırlayan
Şimdi anlıyor musun gidişinin neden ayrılık olmadığını?
Bir yaprak düşmesi kadar ancak acısı ve ağırlığı olduğunu
Bir toplama işleminin sonucunu yazmak gibi bir değer taşıdığını
Boşluğa bir boşluk katmadığını
Kar yağdırmadığını yaz ortasında
Ayrılık, o köpüklü öpüşlerin ardından kalkıp ağzını yıkadığında başlamıştı
Ben bulutları gösterirken "Bulmacanın beş harfli bir yemek sorusuna"
Yanıt aramanla halkalanmış
Aşkın şarabının ağzını açtım, yâr yüzünden içti murt bende kaldı
Türküsü tenimde düğümlenirken, odadan çıkışınla yolunu tutmuş
Dağlarda öldürülen çocukların fotoğraflarını kenara itip
"Bu eteğin üstüne bu bluz yakıştı mı?" dediğinde varacağı yere varmıştı çoktan
Ne mi yapacağım bundan sonra?
Ayak izlerimi silmek için sana gelen yolları tersinden yürüyeceğim önce
Şiir okumayacağım bir süre
Hediyelik eşya satan dükkanların önünden geçmeyeceğim
Senin için biriktirdiğim yağmur suyunu, bir gül ağacının dibine dökeceğim
Yeni bir yanlışlık yapmamak için telefonlara çıkmayacağım
Ardı kuş resimli aynalar arayacağım mahalle pazarlarında
Gençliğimi anımsamak için
Emekli kahvehanelerinde yaşlılarla konuşarak, sonumu görmeye çalışacağım
Fotoğraflarını güneşe koyacağım, bir an önce solsun diye
İçinde ay ışığı, iğde kokusu ve begonvil bulunan tüm resimleri duvarlardan indireceğim
Mican türküsünü asacağım yerlerine
Falcı kadınlara inanmayacağım artık
Trafik polislerine adres sormayacağım
Geleceğe ışık düşüren bir gülüşle gülmeyeceğim kimseye
Fesleğenden başka bir çiçek koymayacağım penceremin önüne
Büyük kentlerin varoşlarında çırpınan üç milyon yurtsuza evimi açacağım
Nerde bir kayıp, bir faili meçhul varsa bıraktığı acının yanına resmini asacağım
Şaşırma! Yetimi korumak için yeni aşklar bulacağım kendime.
Ne yapacağımı sanıyorsun ki?
Tenin tenime bu kadar sinmişken
Ömrüm azala azala akarken önümde
Gittiğin gerçek bu kadar herkese benzerken
Senin korkularını
Benim inceliğimi doldurup yüreğime
Bıraktığın boşluğu yonta yonta
Binlerce heykelini yapacağım

Şükrü Erbaş

24 Eylül 2025 Çarşamba

Alın yazındı

Kaç kez hâyâl kırıklığın oldum, 
Sen hiç vazgeçmedin... 
O güzel kalbin yara bere içinde, 
Umudu arayan gözlerin 
Seferden yenik dönen akıncı misali yine ıslak... 
Demiştim sana;
Şiir dilerken, 
Şiir olursun visal olamazsın... 
Bir rüyadan uyanırsın 
Kâbus sayarlar diye... 
Kaç kez hâyâl kırıklığın oldum, 
Sen hiç vazgeçmedin... 
Bazen hırçınlaştın! 
Çokça kırıldın, 
Hiç kırmadın... 
Bir çocuğun masum avazını 
Sessizce içinde yaşadın 
Sonra yine geldin, yine, yine...
Usanmadın... 
Sen de yalnızdın, 
Saçların rüzgârda özgürdü de
İki avuç arasında mahpus olsun, 
Okşansın yanağın gibi isterdin... 
Yollar, şehirler, kitaplar, arkadaşlar... 
Gece olunca içindeki geceyi nasıl doldursundu... 
Kaç kez hâyâl kırıklığın oldum, 
Sen hiç vazgeçmedin... 
Sen sevmelerin kadını, 
Sen aşkın meftunu, 
Bu da senin alın yazındı... 


23 Eylül 2025 Salı

Affetme bizi çocuk!

Affetme bizi çocuk! 
Sen un çuvalı taşırken beyazı kırmızıya boyadın! 
Çocukluğunu unutup, adam rolünü oynadın... 
Affetme bizi çocuk! 
Sen açık hava hapishanesinde aç ölürken, 
Biz çocuklarımıza mutluluk masalları anlattık! 
Affetme bizi çocuk! 
Sen evsiz barksız enkaz aralarında yatarken, 
Biz pamuklu yataklarda keyif yapmaktan sıkılarak uyuduk! 
Affetme bizi çocuk affetme!
Affetme bizi! 

22 Eylül 2025 Pazartesi

Lezzet sömürü denklemi

İnsanın muhatabını sömürmesi ile onunla karşılıklı muhabbet duymaları arasındaki farkı anlayabildiysek, dağılabiliriz... 

Dibin notu (haşiye) : Lezzetin ve sömürünün de sınıflara ayrılıp, dereceleriyle uzun bir mevzu olduğu, izahtan varestetir. 


21 Eylül 2025 Pazar

Medeniyetin sonu!

Aklım, 
Fikrim, 
İdrakim, 
Anlayışım, 
Vicdanım, 
İnsanlığım, 
Bu olup bitmeyen, 
Günler, haftalar, aylar... 
Yıllardır sürdürülen 
Zulüm, işkence ve şiddet çeşitlerini asla kabullenmiyor! 

Kâbus gibi çöken ama bildiklerimizden çok çok daha fazla uygulamada olan bu hakikatin yaşandığı, bebeklerin ve insanların aç bırakılıp öldürülmesine, bu yüzyılda inanmak istemiyor! 

Orada! 
Hemen bir ülke ötemizde, 
Çağdışı bir barbarlıkla sanki zamanlar geriye sarılmış! 
İnsanlık dışı akla hâyâle gelmeyen her türlü öldürüp yok etme çeşidi, bombardıman altındaki savunmasız, silahsız, masum insanlara uygulanıyor! 

Bırakmıyorlar yardım edilsin! 
Bırakmıyorlar göç edilsin... 
Bırakmıyorlar yaşamaya... 
Bir tek ölmelerine var izin(!) 

Geçerli mottolar, çağın kurum ve kuralları, beyannamelet, yasalar, mahkeme kararları... hiç birinin zerre etkisi kalmamış! Hukuk sanki guguk kuşu olup dünyadan uçup gitmiş... 

Zorba çağına girdik ey insanlar! 
Medeniyet Filistin'de dibe vurdu! 
Gücü elinde tutan haklı(!) 
Silah ve para kimdeyse zorbalık onun hakkı! 
İnsani değerler, hak, adalet, merhamet... Bu kelimeler kavramlar nasıl girdi lisanlarımıza ve kullanıma? 
Yalan ve aldatmaca olduğu anlaşıldı! 
Şimdi neredeler, niçin onları kimse kullanmaz, umursamaz oldu!? 

Bu caniler, masumların cesetlerinin üzerinde açık açık ve kimselerden çekinmeden, nasıl parsel paylaşmaktan, kumarhaneler, gazinolar yapmaktan söz edecek kadar insanlık çukurundan gayyaya düşebiliyorlar! 

Ve bizler, 
Seyrediyoruz! 
Seyrettiğimiz, soykırıma uğratılan bir millet değil! 
Seyrettiğimiz ne aczimiz, ne beceriksizliğimiz ne de çaresizliğimiz. 
Kendi rezilliğimizi, kepazeliğmizi, kendi ödlekliğimizi, kendi onursuzluğumuzu seyrediyoruz!  

Şayet yakında kıyamet kopmazsa, dünya tarihinin lekeli, kara, kanlı sayfalarında bizi, gelen yüzyılın insanları taaccüp ve esefle öğrenecekler. 
Onlara rezil olacağımız gibi mahşer halkına da rezil olacağız... 


20 Eylül 2025 Cumartesi

Bütün mevsimler sanattır!

Son söyleyeceğimi yazıya başlık olarak attım zaten... 
Geçenlerde ziyaretine gittiğim arkadaşımın bürosunda masanın üzerinde, uzun yıllar sonra, Zafer dergisi Aralık 2024 sayısı vardı. Arkadaşım birkaç tane sayıyı bana hediye etti. 

Fotoğrafta da gördüğünüz gibi Cemal Süreya'nın: "Sonbahar sanattır, diğerleri mevsim." özlü sözünü almışlar. (Yazarın sonbahar anlatımı kalemi güzelmiş.) 

Sosyal medyada görmeye alışkınız lakin Zafer dergisini bilim ve tefekkür dergisi olarak bildiğimden, ilahi sanatı temaşaa cephesinden, sanat hadisesinin yalnızca sonbahara indirgemesine razı oluşlarına doğrusu biraz yadırgadım. 
Tabii aradan yıllar geçti yönetim kadrosu belki de anlayış da değişmiştir bilemeyeceğim. Neyse maksadım Zafer daha iyisini tenkit etmek değil zaten ama söz konusu san'atsa hangi mevsimi ele alıp incelersek orada ilahi sanatın sonsuz desenlerini renklerini temaşa ederiz. 

Hep söylüyorum; yerli ya da yabancı ünlülerden birisi bir şey söyleyince önünü ardını zerre düşünmeden dinimize imanımıza bir halel gelir mi diye aklımızın ucuna bile getirmeden hemen kopyala yapıştır, paylaşıyoruz! 
Cemal Süreya'nın bu sözünde tabii ki böyle bir tehlike yok! 
Sadece diğer mevsimlere büyük haksızlık var. Haliyle Allahu Teala'nın sanatına da körlük! 
Haşmet babaoğlu'nun;“Eylül bir ay değil, bir aylık ayrı bir mevsim.” özlü sözünü yeğlerim. 

İslam'ın sanat anlayışında ilahi sınırların aşılmasına müsamaha yoktur, sanat bahane edilerek sınırsız bir özgürlük asla kabul edilemez. Bu notu da düşerek yazımı sonlandırmış olayım. 


19 Eylül 2025 Cuma

Zor yıllar

Dudağımda yarım kalan
Söylenmemiş son sözümdür
Baki olsa da ayrılık
Aşk her daim ölümsüzdür
Hatırla sevgili o eski günleri çocuklar gibi
Efkâr mektubudur aşkın sözsüz okunur
Yalan dünya dört mevsimde bir bahar olur

Varsın eller gönül yarası kapanır sansın
Kabuğun altında sevgili sen kanayansın
Ömrümüzün son demidir
Dönülmeyen o vedalar
Kuşatıldık zor yıllarda
Yarım kaldı hep o sevdalar

Hatırla sevgili o eski günleri çocuklar gibi
Efkâr mektubudur aşkın sözsüz okunur
Yalan dünya dört mevsimde bir bahar olur
Varsın eller gönül yarası kapanır sansın
Kabuğun altında sevgili sen kanayansın

Eylem Aktaş - Zor Yıllar

18 Eylül 2025 Perşembe

Derin söz



Öperken koklardım, 
Koklamadan öpmezdim, sanki az, eksik olurdu... 
Dün de kardeşler, ziyaretine gittik. 
Güneş ağaçların arasından yumuşacık şefkâtle süzülüyordu, çektim. 
"Özlerken kalbi sızlar. "
Çok özlediğimize göre... 

(Resim olmayınca kısa video da yayında sonradan bulunamıyor.) 

17 Eylül 2025 Çarşamba

Kalp

Aklın kapattığı kapının eşiğindeki esintiye pusuya yatmış şeydi; kalp... 

16 Eylül 2025 Salı

Teselli etmek isteyen gönlü güzel dosta teşekkür ederken...

Neden bu hırçınlığın
Kime bu öfken
Niye huzursuz
Nedir seni içten içe kemiren
Mutlu olmak istemiyorsun 
Hüznü ortak etmişsin onunla yol alıyorsun
Kahır seni yiyip bitiriyor
Acımadan canına kendini kapatıyorsun
Yeter artık yeter…
Bedeller ödedin …
Bitmedi mi  artık…
Sen değerlisin…
Kıymetlisin…
Özelsin…
Hiç bir şiir seni sana anlatamaz…
Hiç kimse senin kalbine esir olamaz…
Azad et kendini 
Sal bütün hüzünlerini…
Sev ama tutsağı olma…
Yasak bunlar…
Seviyorum Seni..
Sen çok Değerlimsin
Sana duyduğum bu Sevgim 
Görünmeyen savaşlarımda benim Zırhımdı..

N

Anneciğim çok korkardı ama geçen dayı kızına:" Keşke daha önce gelseymişim, burası çok güzel."demiş.
- Çok şükür ben de 3 kez çok iyi güzel gördüm anneciğimi.

Sensizliğin içinde bocalıyorum anne! 
Ben de o tarafa geçeyim artık... 
Dünyaya doydum, dünya da benden çok hoşlanmadı sanki... 
Seni çok özledim anne... 
Uzun zamandır istatistiklere bakmıyordum. Saat 21:00 itibariyle günlük 28 bin 511 okuma yeni bir rekor.
Günümüzde klasik olmuş blog ya da sitelerin takibi çok kıymetli. Teşekkür ediyorum. 



15 Eylül 2025 Pazartesi

Gökyüzünde


Eskiye dalıyor gözüm dalmasın da ne yapsın

Bugün günlerden o gün

Sanki döndün ayaktasın

Eskiye dalıyor gözüm dalmasın da ne yapsın

Bugün günlerden o gün

Sanki döndün ayaktasın

Bak güneş batıyor işte bir gün daha yakınız

Bu yağmur sensin işte

Oradasın gökyüzünde

Bak güneş batıyor işte bir gün daha yakınız

Bu yağmur sensin işte

Oradasın gökyüzünde

Aklıma düşüyor yüzün gülümser gibi ayrılışın

Artık sayılı zaman değil müebbet yalnızlığım

Aklıma düşüyor yüzün gülümser gibi ayrılışın

Artık sayılı zaman değil müebbet yalnızlığım

Zakkum




13 Eylül 2025 Cumartesi

Muamma

İsteyip de gidemediğim bir şehir gibiydi, 
Gözgöze gelmek yerine, 
Sözlerin özünde tek bir ruhtuk halbuki. 
İmkânsız mıydık, 
(Besbelli!) 
Yoksa biz mi imkânsız kılmıştık? 
Muamma!.. 
Belki de bir Pamuk Prenses masalı... 
Mazgalları pas tutmuş bir şiire evrilir gibi, 
Zamanın çarkında hızlıca akıp yittik... 
Sonra... 
Sonrası diye bir şey yok! 
O gitti, 
Ben hâyâlini anılarla harmanlayıp, 
Her günüme taze bir başlangıç yaptım, 
Onsuz bir güne uyanmadım. 
Gitmedi, gidemezdi! 
(Şizofreni!) 
Bu masal böyle saçma bitemezdi... 
(Bitmişti...) 
Ya da en olması gereken yerde, 
Tahammülü mümkün olmaz bir vadede, 
(Gitmişti!) 
Olması gerektiği gibi;
Tam vaktinde, 
Her canlı ölümü tadacaktı! 
Hayatın içinde yaşarken, 
Yudum yudum, 
Islak sancıların gölgesinde
Bu ölüm yaşanacaktı... 
Bu ölüm bizi yaşatacaktı. 


12 Eylül 2025 Cuma

Anlatmıyorum!

Belki de içten içe çürüyorum! 
Bu yıl zordan zor oldu... 
Aşamıyorum!
Anlatmıyorum!.. 


11 Eylül 2025 Perşembe

Çılgın

İnsanlar çıldırmanın eşiğinde, insan olmaktan çıkmaya başlamışken, 
Seninle biz, çocukça bir çılgınlığı yaşamak için çok müsaitken, ümitsizce dümeni kırdık... 

10 Eylül 2025 Çarşamba

Müzik ve ben

Epeydir kendime müzik dinlemeyi yasaklamak istiyorum... 
Malum, müzik benim için bir eğlence aracı değil; hüznümün ifadesi... 
İçimde var olan hüzne eşlik ediyor ve çoğu zaman da canlandırıyor... 
Peki müzik dinlememek çare mi? 
Hayır! 
Bu defa da sonbaharın melodisine, yaprakların ritmine, rüzgarın esintisine kapılır giderim... 
Gecenin sessizliğindeki violini dinlerim... 
Güneş doğmadan önceki saba makamında demlenirim... 
Bunlar olmasa, nefes alış verişlerimdeki dizili notalar girer devreye... 
Ya parmaklarım, onların tuttuğu tempoyu ne yapacağız... 
Ya ayaklarım, yürüyüş zamanı orkestra onların... 


9 Eylül 2025 Salı

Ceza mı

   Yalnızlıkla sırdaş, 
Kaybetmelerle arkadaş
          birine, 
            kim, 
hangi cezayı verebilir ki... 

Alışmak yok!

Alışmak yok! 
Alıştığım gün, öldüğüm gündür!.. 

Şiir değil bunlar! 
Zaten ona gücüm yetmez! 
Yazmaya mecalim yok, hayata da... 
Tek cümlemde anlamalısın beni.
Bir iç çekişimi, mesafeler ötesinden duymalısın... 

Alışmak yok! 
Alışırsam kalbim de benden gitmiş demektir... 


Sürükleniş

Gittim demekle gidilmiyor, 
Bitti demekle bitmiyor, 
Susmakla dinmiyor, 
Bazı sevdalar bir ömür sürüklüyor... 



8 Eylül 2025 Pazartesi

Boşuna yorulma

Kayboldum! 
Ben de bilmiyorum, 
Neredeyim!.. 
Boşuna yorulma, 
Sen de bulamazsın artık beni!..


Hatırlamıyor, bilmiyorum!

Okullar bir çok şey öğretti de
Düştükten sonra kalkmayı, 
Yeniden başlamayı 
Hatırlamıyorum!... 


7 Eylül 2025 Pazar

İki şiir

NAZLICAN'A MEKTUP

saat gecenin on ikisi,
ve ben hâlâ uyumadım Nazlıcan!..
senlik bir şey yok ama,
saat gecenin on ikisi olduğu için uyumadım,
saat gecenin on üçü olsa kesin uyurdum!..
sahi,
sen beni gece on ikiden sonra hiç görmedin değil mi?..
görme ama,
görsen çıldırırsın!..
gece bekçileri,
sarhoşlar,
fahişeler gördü de ne oldu?..
karakollar niye çoğaldı sanıyorsun,
tımarhaneler niye doldu?..
babaannem hep derdi;
bu buzdolabını kim icat etmişse cennetlik valla!..
babaanne derdim,
bunu icat eden bir gâvur...
olsun derdi,
gâvur mavur!..
ben de saymadım ama,
şu sigarayı icat edene,
en az on kere dua etmişimdir bu gece!..
bu mektubu alır almaz,
cevapla Nazlıcan!..
yıllardır,
adresime faturadan başka bir şey gelmiyor!..
yeter ki,
yaz sen...
ilensen,
küfretsen bile,
bir şiir gibi okurum ben!..
sitem eder,
öperim kara gözlerinden!..

Mahmut Turan


Mektubun geldi…
zarfı açmadım önce,
çünkü bazı kelimeler
kâğıttan çok sitem kokar.

Gece on ikiyi bilirim,
saatin gözbebeğinde büyüyen o siyah halka…
sen orada kayboluyorsun.
Benimse takvimim,
her yaprağına senin adını yazıp
yırtamadığım bir defterden ibaret.

Geometriyi severim;
çünkü üçgenler dua eder,
daireler secdeye varır,
pergellerse hep bir kalbe bağlıdır.
Seninle aramızdaki mesafe,
iki nokta arasındaki en kısa yol değil;
bir suskunluğun sonsuza açılan açısıdır.

Babaannen derdi ya:
“Bu buzdolabını kim icat ettiyse, cennetliktir.”
Oysa ben seni,
içinde hiç bozulmayan bir elma gibi saklıyorum.
Ve sigara dediğin,
küllerinden yeni bir harita çizer
ama ben bilirim:
her kül, aynı zamanda yıldız tozudur.

Hendese susuyor,
çünkü senin dumanın
cetvelleri yamultuyor.
Sigaranın külleriyle yazdığın mektuplar,
borçlu çıkarıyor adamı.

Yine de yaz,
yaz ki ben sana kızmayı öğreneyim.
Kızsam da yaz,
çünkü gözlerin
karakol duvarlarına sürülmüş en güzel kaçış planı.

Ve unutma:
imkânsızlığın dudak payı…
içilmez.

Kanarya Banu Dağ


Sessizlik (30)

Bazen gölgemle yer değiştirip, bedenimi ararken, gölgeye benzer başka bir şey görüyorum; ruhum... 
Bazı hallerimi tasvip ediyor, bazılarına şaşkın, bazılarına hüzünlü.  
Ah bu sessizlik ne oyunlar oynuyor insana... 

6 Eylül 2025 Cumartesi

Hissediyorum

Bazen Kalbini Susturmak İçin,
Yutkunur Acılarını, 
Aşklarını...
Sustukça,
Sahipsiz Gölgeler Yayılır Her Yanına...
Susmaz Fısıltıları Dalgalarının...
O Hiç Yaşanamayan,
Ama Hiç Unutulmayan, 
Hep Hatırlanan Bir Masal... 
Ne Çok Kırmış Kendini,
Ne Çok Yormuş İçini ki,
Dökülüyor Ruhu Boşluklara...
İnceden Bir Hüzün Yayılıyor Yüzüne...
Sonbahara Dönüştükçe,
Satır Satır Dökülüyor Ömür Sayfaları...
Maziye Dönüp Bakarken,
Bir Ölüm Yayılıyor Yüreğine...
Sanki Tüm Mutlulukları Tüketmiş,
Bir Ölüm Hayal Ediyor Gözleri...
Öyle Bir Ah! Ediyor ki Kalbinden,
Yaşlar Dökülüyor Yüreğinin Pencerelerinden...
Bazen Anlatamıyor,
Bazen Dinletemiyor,
Öylece Kalakalıyor...
Çıkartıp Kalbimi Göstereyim Diyor,
Ah! 
Gösteremiyor...

Kimse Yoktur Gözlerinde, 
Ne de Kalbinde...
Kimseler Kalmamış Mutluluk Ülkesinde...
O Sadece Birini İstemiş Hayattan...
Kalbini Birinin Kalbine Bağlamak...
O Güldüğünde Gülüp,
Ağladığında Ağlamak...
O da Sadece Hayalden...

O Kendini Kendine Saklamış,
Kendini Herkese Yasaklamış...
O Aklı, 
Kalbi,
Ruhuyla,
Sadece Kendine Ait...

O Şimdi Sahibini Yitirmiş Bir Gölge!
Ne Zaman Biter Mutsuzluğu,
Kaç Vakit Sürgünde Kalır Uykuları,
Bilinmez...

Sevda

İçinde Zincirleri Koparan,
Alev Alev Yanan Bir Gönül...
Anlatılamayan Duygular,
Yaşanmayan Tatlar...
Sonbaharda Dökülen Yapraklar Gibisin...
Gözyaşların Nisan Yağmuru...
Her Gecenin Sabahında,
Hüzün Doluyor Gözlerin...
Aldığın Nefesi Bile,
Suç Sayıyorsun Kendine...
Konuştukça Ağırlaşan Kelimelerin,
Susmalara Hapsettiğin Gözyaşlarınla,
Kendinle Olan Kavgaların,
Çok Yoruyor Seni..
Yüreğine Düşen Her Tını;
Ya Düşsüz Bir Uyku,
Ya da Renksiz Bir Düş...
Çünkü Sen,
Hüzünlerini,
Eylül Gibi Seviyorsun...
Sen Yine de Unutma;
Eylülün İçinde Yaz da Vardır,
Bahar da...

Sevda


5 Eylül 2025 Cuma

Son virajda

Çok koştum peşinden sevdamın, 
Yanlış şehirlerde, 
Yanlış gözlerde aradım.
Oysa nasibim dünyalık değilmiş! 
Son viraja girince anladım... 

4 Eylül 2025 Perşembe

Duymadın

Herkes duydu, 
Bir sen duymadın, 
İtiraz etme! 
Duysaydın, seslenmezdim! 
Duysaydın, inlemezdim! 
Herkes gitti, 
Bir sen hep benimlesin... 
Sevmeler para etmiyor diyorlar! 
Evet para etse değeri sınırlanmış olurdu... 
Herkes duydu, 
Bir sen duymadın, 
İtiraz etme! 
Duysaydın, seslemezdim! 
Ellerin avuçlarımda, 
Yüzün omuzlarımda olurdu... 
Duymadın sen dilimi kurutan şarkımı, 
Duymadın sen içimi yakan aşkımı... 

3 Eylül 2025 Çarşamba

Bir Mevlid Kandili'ne daha eriştik

Hz. Peygamber'in (SAV) amca oğlu İbn Abbas şöyle demiştir:

"Resûlullah pazartesi günü dünyaya geldi, ona pazartesi günü peygamberlik verildi, Mekke'den Medine'ye pazartesi günü hicret etti, Medine'ye girişi pazartesi günü oldu. Pazartesi günü de vefat etti."

(İbn Receb el-Hanbelî, Letâifü'l-Maârif)

Allah Resulü (SAV) bir hadis-i şerifinde pazartesi orucunun hikmetini soranlara şöyle buyurmuştu:

"O benim doğduğum ve peygamber olarak gönderildiğim gündür"

(Müslim, Sıyâm, 36)

Bu gece, Sevgili Peygamberimiz Hatemü’l-Enbiya Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.s.) dünyayı teşriflerinin 1500. yıldönümüdür. (Diyanet İşleri Başkanlığı) 

Allahümme salli ala seyyidina Muhammed... 


Hz Ömer (ra) Efendimizin, Sevgilimiz (sav) için söylediği bu sözün üzerine, bizlere de aşkın, hayranlığın, sadakatin yaşandığı o saadet asrını idrakten acziyet düşüyor. 

İyi ki Allah'ın "Habibi"ne ümmet olma ayrıcağına, bahtiyarlığına erişmek nasibimiz olmuş. Bunun şükründen mahcup olarak, bir Mevlid Kandiline daha eriştik. 

Kandilinizi tebrik ediyorum. Dualarda buluşalım. 

https://youtu.be/_S2nFR2ea4k?si=_u2DXyB2MUIJQ-9A

Ruhumuzun gölgesi


Güneşin altındaki cisimler misali manaları/anlamları uzar ve kısalır. 
Mevsimler gibi azalır ya da çoğalırlar. 
Gün gelir, yazdıkça yazarsın doymazsın. 
Gün gelir, tek cümleye koca bir anlam yükler ya da gizlersin... 
Ruhumuzdan üflediğimiz kelimelerimizin kıymetlimiz olarak hebaya gitmesine razı olmayız. Bunu fark edince de kısalır, azalmış görünürüz. 


2 Eylül 2025 Salı

Anlamıyorlar!

Ne yeni biri olsun hayatımda, ne birisi için yollara düşeyim. 
Bırakın! 
Kendi içimdeki mezarımda, kendi kendime can vereyim!..

Sana benzemediği gün

Gördüğüm kadınlar sana benzemediği gün;
Sanıyorsun ki yeniden başlayacağım yaşamaya... 
Gördüğüm kadınlar sana benzemediği gün, 
Kalbim de veda edecek bu zindana... 

1 Eylül 2025 Pazartesi

Bazı türkülerin güftesi bestesiyle doğar


Tanrıdan diledim bu kadar dilek aman aman
O yârin yüzünü bir daha görek aman aman
Bana kısmet değil dizinde yatmak aman aman
Dizinde yatıp da yüzüne bakmak aman aman
Gel aman aman yanıma
Kıyma bu yazık canıma
Bir kara kaşın bir kara gözün
Değer dünya malına
Ayrılık hasreti canıma yetti aman aman
Kalmadı gözümün yaşları dindi aman aman
Bahçesinizde lale sümbül gül bitti aman aman
Eridi yüreğim tükendi bitti aman aman
Gel aman aman yanıma
Kıyma bu yazık canıma
Bir kara kaşın bir kara gözün
Değer dünya malına. 

Haydar Telhüner