Bazen Kalbini Susturmak İçin,
Yutkunur Acılarını,
Aşklarını...
Sustukça,
Sahipsiz Gölgeler Yayılır Her Yanına...
Susmaz Fısıltıları Dalgalarının...
O Hiç Yaşanamayan,
Ama Hiç Unutulmayan,
Hep Hatırlanan Bir Masal...
Ne Çok Kırmış Kendini,
Ne Çok Yormuş İçini ki,
Dökülüyor Ruhu Boşluklara...
İnceden Bir Hüzün Yayılıyor Yüzüne...
Sonbahara Dönüştükçe,
Satır Satır Dökülüyor Ömür Sayfaları...
Maziye Dönüp Bakarken,
Bir Ölüm Yayılıyor Yüreğine...
Sanki Tüm Mutlulukları Tüketmiş,
Bir Ölüm Hayal Ediyor Gözleri...
Öyle Bir Ah! Ediyor ki Kalbinden,
Yaşlar Dökülüyor Yüreğinin Pencerelerinden...
Bazen Anlatamıyor,
Bazen Dinletemiyor,
Öylece Kalakalıyor...
Çıkartıp Kalbimi Göstereyim Diyor,
Ah!
Gösteremiyor...
Kimse Yoktur Gözlerinde,
Ne de Kalbinde...
Kimseler Kalmamış Mutluluk Ülkesinde...
O Sadece Birini İstemiş Hayattan...
Kalbini Birinin Kalbine Bağlamak...
O Güldüğünde Gülüp,
Ağladığında Ağlamak...
O da Sadece Hayalden...
O Kendini Kendine Saklamış,
Kendini Herkese Yasaklamış...
O Aklı,
Kalbi,
Ruhuyla,
Sadece Kendine Ait...
O Şimdi Sahibini Yitirmiş Bir Gölge!
Ne Zaman Biter Mutsuzluğu,
Kaç Vakit Sürgünde Kalır Uykuları,
Bilinmez...
Sevda
İçinde Zincirleri Koparan,
Alev Alev Yanan Bir Gönül...
Anlatılamayan Duygular,
Yaşanmayan Tatlar...
Sonbaharda Dökülen Yapraklar Gibisin...
Gözyaşların Nisan Yağmuru...
Her Gecenin Sabahında,
Hüzün Doluyor Gözlerin...
Aldığın Nefesi Bile,
Suç Sayıyorsun Kendine...
Konuştukça Ağırlaşan Kelimelerin,
Susmalara Hapsettiğin Gözyaşlarınla,
Kendinle Olan Kavgaların,
Çok Yoruyor Seni..
Yüreğine Düşen Her Tını;
Ya Düşsüz Bir Uyku,
Ya da Renksiz Bir Düş...
Çünkü Sen,
Hüzünlerini,
Eylül Gibi Seviyorsun...
Sen Yine de Unutma;
Eylülün İçinde Yaz da Vardır,
Bahar da...
Sevda