“… Herc, ümmetin birbirini öldürmesidir. Öyle ki, kişi komşusuyla, amcaoğluyla veya akrabasıyla karşılaşır da onu öldürüverir…”
Ebu Mûsâ el-Eş’arî (r.a)’dan rivayet edilen başka bir hadiste Allah Resûlü (s.a.v), “Kıyametten önce herc çıkar” buyurdular.
Ashab; ''Herc nedir ey Allah’ın Resûlü?'' diye sorduğunda,
“Adam öldürmektir” buyurdular.
Ashab, ‘(Şu ana kadar) öldürdüklerimizden çok mu?’ diye sorunca da Allah Resûlü, “Bu sizin müşrikleri öldürmeniz değildir, birbirinizi öldürmenizdir” dediler.
Ashab, ‘O gün aklımız yerinde olacak mı?’ diye sorunca, Allah Resûlü, “O günün insanlarının akılları alınır” buyurdular. (İbn-i Hibbân, Târih, 9/72.)
Hadiste zikredilen hercin, yani meşru olmayan sebeplerle insanların birbirlerini öldürmelerinin kaynağı; mala düşkünlüğün artması, insanlardan Allah’a sevk edici ilm-i hakîkinin kaldırılması, cehaletin artması, fitnelerin çoğalması, kısaca toplumun Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin yolundan ayrılmalarıdır. Bunun neticesi de aklın dumura uğramasıdır.
Hadislerde, kıyametten önce insanların cinayet işlemesinin çokça vuku bulacağı ve bunu yaparken de sebebini bilmeyecekleri dile getirilmiştir.''
''Akıl; doğruyu-yanlışı, iyiyi-kötüyü, güzeli-çirkini birbirinden ayıran, fark eden, ölçen-değerlendiren duygumuzdur.
İslâm filozofları, aklı dört kısma ayırmışlardır:
Heyülânî akıl: Çocuk gibi potansiyel halinde, gelişmemiş akıl.
Melekî akıl: Doğru ile yanlışın, çirkin ile güzelin farkına varan, kıyas ederek sonuçlar çıkaran akıl.
Fiilî akıl: Sür’at-i intikal halindeki akıl. Yani, bir meseleyi anında kavrayan, az bir çaba ile meseleyi çözümleyebilen akıl. Bir ilmi, biri on sene çabalayarak elde ederken, fiilî akıl sahibi başkası bir saatte kazanır.
İstifade edilen akıl: İlâhî hibeye mazhar olan akıldır. Pek çok hakikat ve ilimler, kendisine hibe edilmiş ve onda mevcuttur. Ledün ilmine mazhar olan bu akıl, peygamberler ve ehassü’l-havâs diye tâbir edilen seçkin, ender velilerin aklıdır.
Bediüzzaman, bir ölçme-değerlendirme âleti, cihazı olan aklın ‘ifrat, tefrit ve vasat’ olmak üzere üç derecesi bulunduğunu söyler:
Tefrit mertebesinden, yani akıl çalıştırıl(a)mayıp veya eğitil(e)meyip geri bırakılsa “gabavet” (bönlük, duyarsızlık) doğar.1
Gabavetin psikolojideki karşılığı aptallıktır. Bireysel psikolojinin kurucusu Alfred Adler, aptallığın yalnızca zekâ düzeyinin alçak olması değil, aynı zamanda bir düşünme biçimi olduğunu belirtir:
“Saf (pür) aptallık, mantığın taleplerine karşı soğuk davranır ve onlara ancak zorlama sonucu uyar. Bir hayat tarzı yoktur. Hayat biçimi de herhangi bir ilgiyi anlayabilmekten uzaktır. Sağduyuya karşı da saygı duymaz.”2
Aklın ifratı, yani çizgiyi aşan, aşırı merhalesi “cerbeze”dir. Cerbeze, doğruyu yanlış, batılı hak gösterecek derecede aldatıcı bir zekâ yapısına sahip olmaktır. Uzmanlar, böyle kişilerin zekice iddiaları, fikirleri olabileceğini, zekîce hareket edebileceklerini ama aslında korkak ve akılsız olduklarını söylerler.3
Aklın vasat mertebesine, yani olması gereken mertebesine ise “hikmet” denilir. Hikmet, her şey hakkında doğru, uygun karar verebilme kabiliyetidir. Hikmet sahibi, hakkı hak bilip uyar, yanlışı da yanlış bilip ondan uzaklaşır.
Psikologlar, doğru düşünme, isabetli karar verebilme kabiliyetinin irsî değil, öğrenme ve çalışmaya bağlı olduğunu vurgular. Potansiyel yetenek olarak verilen akıl diğer duygular gibi geliştirilebilir. Bediüzzaman da Kur’ân’a dayanarak, aklı üçe ayıran bu değerlendirmesiyle akıl gücünü geliştirebileceğimizi gösterir. Aklın geliştirilebilmesi için Yaratıcının gönderdiği Kelâm’daki âyetler ile o âyetlerin maddî tezahürleri olan kâinat kitabındaki âyetleri incelemek gerekir. Ki, yüce Yaratıcı, gözlerimizi mütemadiyen varlık âlemine çevirmemizi, oradaki eserleri temaşa etmemizi emreder: “Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini/belgelerini gösterir ki akıllanasınız.”4
Dipnotlar:
1. Bediüzzaman Said Nursî, İşaratü’l-İ’câz, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 29.
2. Kişilik Bozuklukları ve Toplumsal Bütünleşme, s. 66.
3. A.g.e., s. 64-65, 68.
4. Kur’ân, Bakara: 73. (Ali Ferşadoğlu )''
'' Bazıları da akıl 4 kısımdır demişlerdir:
1. Akl-ı meaş : Kısa görüşlü,baygın, cahillerin akıl seviyesi.
2. Akl-ı mead : Yarı baygınların aklı. MÜrşid elinde ayılabilir.
3. Akl-ı nûrânî : Nûrânî akla sahip olanlar gönderiliş sebebini bilmiş, Allah-u Teâlâ’ya yönelmiş ve içini nurlandırmaya çalışıyor.
4. Akl-ı kül : Bu akla sahip olanlar Allah-u Teâlâ’nın sevdiği seçtiği kullardır.Peygamberler, veliler gibi...''
Hz. Ömer'den rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
“Hiç kimse akıl gibi büyük bir fazileti elde etmiş değildir. Akıl, sahibini hidayete erdirir, felâketten kurtarır. Kişinin aklı tamam olmadıkça imanı tamam, dini müstakim olmaz.”
Yine Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
“Kişi güzel ahlâkının sayesinde; gününü oruç, gecesini ibadetle geçiren kimsenin derecesine varır. Fakat kişinin aklı tamam olmadıkça güzel ahlâkı tamam olamaz. Aklı tamam olunca da imanı tamam olur. O imanın sayesinde de rabbine itaat ve düşmanı olan İblise de isyan eder.”
Ebu Said el-Hudrî, Rasûlullah'tan şu hadisi rivayet etmiştir:
Her şeyin bir dayanağı ve direği vardır. Müminin dayanağı ve direği ise akıldır. Kişinin ibadeti aklının nispetinde olur. Siz ateşte bulunan fâcirlerin şu sözünü hiç işitmediniz mi? 'Biz işitir veya akıl eder olsaydık, şu azgın ateşe atılanlar arasında bulunmazdık'. (Mülk 10)
Katilin neden öldürdüğünü, öldürülenin de neden öldürüldüğünü bilmemesi ve kişinin komşusunu, kardeşini ve babasını öldürmesi şeklinde öldürme olaylarının çoğalması. (Buhari 6934, Edebü’l-Müfred 118, Müslim 2672/10, 2908/56)
“Böyle yapmaları, akıl erdirmeyen bir topluluk olmalarındandır.” (Mâide: 58)
“Onların çoğunu hakikaten söz dinlerler, yahut akıllanırlar mı sanıyorsun?” (Furkan: 44)
Sakın bulaşıcı hastalık gibi nükseden toplumsal cinnet ve cinayetlerin kaynağı ''Bütün Müslümanların evine girecek bir fitne.'' (Buhari 2967) olmasın ? İster TV deyin, isterseniz İnternet !