Aferin büyük marifet!
Senin dobra dobur dediğin karşındakinin kalbine inen domdom kurşunundan beter!
Kendi özelimden örneklersem, elbette dostum bana yanlışlarımı söyleyendir de o söyleme şekli, zamanı son derece önemlidir. Bazı insanlara kırmadan direkt söylersiniz, teşekkür ederler. Bazı insanlara kırmadan direkt söyleseniz de incinir mahcup olurlar, onlara acele etmeden vakti gelince örneğin bir dizi, bir başka olay üzerinden yorum yaparak mesajını endirekt söylersiniz ve onlar bunu anında kapar, hisselerine düşeni zaten alırlar.
Bizim kültürümüzde dilenen kişiye bile durumuna göre farklı ihsanda bulunulur. Biri vardır iki kuruşla mutlu gider, biri vardır ciddi ihtiramla gururunu kırmadan ihsan şart olur.
Bir yerde yine buna benzer konu geçmişti. Benim yorumum; eşler birbirlerinin eksiklerini, hatalarını direkt söyleme aşamasına geçmeden önce, yukarıda işaret ettiğim gibi başkalarının üzerinden örneklemelerle eşinin gururunu, yaşama sevincini, enerjisini düşürmemeye özen göstermeliler.
Düşünsenize sizi çok sevdiğine inandığınız bir partneriniz, an geliyor size (sizde gerçekte var olan ve sizin de bilip baş etmeye çalıştığınız) bir kusurunuzu ''dangadanak'' yüzünüze çarpıveriyor!
Çarpılırsınız, önem verip kıymetlim dediğiniz kişinin gönlünde çok iyi bir yerde olduğunuza inanmıştınız. Onun sizde kusur görmediğine, göremediğine, görse bile hep iyiye yorduğunu ve bunu gerçekten samimi içten yaptığına inanmıştınız. Günlerden bir gün, -örneği kendimden verirsem- asabi mizaçlıyımdır ve bir şeye sinirlenmem çevremin teyidi ile saman alevi gibidir, uzatmam, yeter ki muhatabım o an tahrikkâr bir şekilde üzerime gelmesin, hatta mümkünse ortam değişelim. Onbeş- yirmi dakika sonra canım cicimle gelse, yelkenlerim hemen suya iner. Çünkü dargın kalmayı hiç sevmem.
Günlerden bir gün bir mevzuyu normal olarak konuşurken eşiniz dönse ve dese, sen mi saman alevi hadi canım oradan...şeklinde devam etse, bu aşağılanmışlık hissi, bu itibar zedelenmesi şahsen başıma gelse o büyük yara almış ilişkim devam eder mi, ederse de eski tadım, şevkim olur mu bilemiyorum. Zira eleştiri en kıymet verdiğiniz ve çok kıymet gördüğünüzden, emin olduğunuzdan geliyor.
İnsanlar eleştiriye açık olmalılar da, bu eleştirinin bir ayarı, bir dozu, zamanlaması, üslubu, tekniği yok mu arkadaş.
Birisine hatasını, yanlışını söylerken kalbini kıracaksam, hiç söylememeyi tercih ederim. Kaş yapayım derken göz çıkarmanın alemi yok.
Özellikle eşler arasında, gururu okşamak diye bir şey var ki çok mühim.
Teni herkes bir şekilde okşar, ruhu/gururu okşamak, muhatabına mükemmelliği tattırmak herkesin düşünebileceği bir incelik maalesef olamayabiliyor.
Eşin senin için süslenmiş ya da yeni bir kıyafet almış ama sen vaka-i adiyeden sayıp ya iki kelam etmiyor ya da görmüyorsun. Oysa o görmeni ve iltifat etmeni bekliyor, o sana özeniyor, önem veriyor.
Erkeklerde bir ince detay da, her erkek istisnasız, kadınının gözünde benim kocam/sevgilim en iyisi, harika bir adamdır, şöyle şöyle güzel özellikleri karakteri vardır'ı yaşamak ve bu gururla, bu onurla yatağa girmek, işine gitmek ister, aksini yaşatırsanız eşinizin bütün çekim gücünü, enerjisini, cazibenizi bitirirsiniz. Ve telafisi bir hayli zor olur.
Konu uzun, burada bırakalım: Su en sert (mizaçlı) kayalara bile zamanla istediği şekli (mesajı) verir.
Unutmamalı, eleştiri kadar eleştirenin kim olduğu, bizdeki yeri de çok önemlidir.
Bazen insan bir cümle ile cinayet işler de farkına varmaz.
Kelimelerimiz yaşatsın, katletmesin...