Kader konusunda pek çok farklı eser okumuş biri olarak, özetle söyleyeceğim şudur :
Kader bir büyük dairedir bunun dışına çıkamazsın, içinde sana verilmiş hür iraden ile serbestçe yapıp ettiklerinden, ya da yapman gerektiği halde yapmadıklarından sorumlusun.
Kader; ruh gibi, insanlara hakkında az bir ilim verilmiş, sırlar ve ilahi cilveler manzumesi...
Allah'ın olmuş ve olacak her şeyi iyice ve tam/eksiksiz bilmesi ve mahlukatı için taktir etmesi kaderdir.
''Haberiniz olsun ki, Biz her şeyi bir kaderle yaratmışızdır.'' (Kamer: 49 ) Tefsirine Elmalılı tefsirinden bakılabilir.
Aklını,bilgini,tecrübeli insanlara danışmanı yaptıktan sonra, yani kul olarak üzerine düşen dünyevi her türlü tedbiri aldıktan sonra, gönlünü Allah'a açar; iyi şeyler taktir etmesini dilersin. Hayırlı işlere besmele ve güzel bir niyetle başlar, gerekenleri yaptıktan sonra, sonucun iyiliğini Allah'dan istersin.
Bunun dışında kader bahsinin içinden çıkmak mümkün gözükmemektedir. Zira o yuvarlak kader dairesinin içinde senin küçük cüz'i irade dairelerinde bile, bazen kaderin görünmeyen gizli müdahalesinin olmadığını kim söyleyebilir ? Söz gelimi bir sadaka verdin, birine bir iyilik yaptın, sana taktir edilmiş bela sınavı, bu davranışın sebebi ile geri alınıyor.Ya da aksine, birine lanet okudun, sonraki zamanlarda istenmeyen şeyler başına geliyor ve sen bu neden başıma geldi diye dövünüyorsun...
Derine girmeyelim, bu da levh-i mahfuz'da değişebilen kadere işarettir. Bir kader var, asla değişmez, ecel gibi...Bir kader de var kulun davranışlarına, hatta niyetine göre değişkendir, sadaka-bela ikilemi gibi...
Görüldüğü gibi kader hakkında en iyisi sözü uzatmamak.Kadere temiz bir iman ile, bize düşenleri yaparak, Allah'a sığınmak.
Kaderin bir yönü, bize çizilen sınav yol haritası, yani taktir-i ilahidir. Bir yönü, de Allah'ın (cc) ezeli ilmiyle bize bir yaptırımı olmaksızın, olacak her şeyi ve hayat çizgimizi bilmesidir.
Evlilik ile ilgili aşağıdaki hadis-i şerif çok manidardır. Bu hadis-i şerifi bizim anlamamız değil, İslam bilginlerinin nasıl yorumladığı önem arz eder.
Ashab-ı Kiram’dan bir zatın Peygamberimize (s.a.v.):
''Falan kadınla evlenmek istiyorum, dua buyurun.'' demesi üzerine:
''- Eğer sana, İsrafil, Mikail, Cebrail, ve Hamele-i Arş, (as) dua etse, aralarında Ben de bulunsam, yine sen ancak, senin için yazılan (taktir edilen) kadından başkasıyla evlenemezsin.'' (Ramuz:357/9)
Bu noktada ''senin için yazılan'' kısmının altını çizelim. Bu yazılma ezelde mi yazılmış taktir edilmiştir, yoksa kulun fiiliyatı ezelden bilinip, kula bağlı bir ilim olarak mı yazılmıştır sorusundan kurtulmak kolay olmasa gerek...
Gördünüz mü, yine sır perdeleri girdi araya...
Bu hadisi bilmenin bir faydası var, hoşunuza gitmeyen şeylerde; taktir, nasip buymuş diyerek ruhi ferahlık, teselli ile hayat sınavından kopmamış oluruz. Bununla birlikte, nasılsa kader tecelli edecek diye de, balıklama evliliğe dalmaz, akıllıca, tecrübe sahibi dost kimselere de danışmak yerinde olur.
Sonuç olarak tekrarlayalım ki; biz kul olarak, bize verilen başta akıl gibi nimetleri, iyi niyet ve dua tedbirleriyle takviye ederek, üstümüze düşeni, elimizden gelen en iyi şekilde yapar, sonucu Mevlamız'a havale ederiz.
Tohumu, sağlıklı toprağa ekip sulamak bizden, yeşertip büyütmek O'ndan.
Olumsuz bir netice olunca da, güzel bir sabırla, bu benim kaderim, sınavımmış demek ve yerine/duruma göre bir kaderden, bir başka kadere göç ediş...
Başka yazmasam ve yazıyı bu şekilde noktalasam iyi olacak, çünkü yazdıkça aslında başka kapılar açılıyor...En doğrusunu Allah bilir...