ne olurdu sussaydın,
sussaydık,susabilseydik...
belki kartopu olacaktı yüreklerimizde,
serin serin yakacaktı ruhumuzu.
içimizde büyüse,
içimizde alevlenseydi yangınların pırıltısı
tabiplere,yarenlere söylemezdik hem de,
serinlik uğramasın diye kalplerimize...
ne olurdu cesaret vermeseydik birbirimize
dillerimiz sussa,
gönüllerimiz çağlasaydı
zamanların koynunda...
ne olurdu şiirlerin ardına saklanabilseydik,
şarkılardan misaller getirebilseydik de,
dökmeseydik ruhumuzun nehirlerini,
yüreğimizin ateşli havzasına...
bir kelam eyliyorsun,
parmak uçlarımdan başlıyor, ruhumun zirvesine dek
üşüten titreyişler...
ah bu nasıl bir sınavdır,
güz'e erişmişken hem de...
bahar goncası ile güzün yan yana geldiği
nerede görülmüştür..?
ne olurdu, ne olurdu,
dillerimiz lâl olsa, yüreklerimiz kan...
tabipler zaten bulamaz bu derde derman,
akan ırmaklara seslensem,
nafile...
sizin oraya yoktur yolları...
halimizden rüzgâr anlar bizim
sabahı bekle,
güneş doğmadan çık pencerene
bir nefes emanet et saba rüzgarına
ve bir tel bırak nehirlerinden
sonra kapa gözlerini benim gibi
ve kavuşmadıkça açma yabana...
kavuşmadıkça açma yabana
açma...