Öpüyorum gül yaprağı dudaklarından...
Sizin Murat" [Rüveyda'ya Mektuplar, sh:27]
An geliyor kelimeler de teselli etmez oluyor. Şarkılara sarılıyor, şarkılara sarıyorum. Bazılarına eşlik ediyorum, boğazımda düğüm olana kadar...Sonra yeniden sesizliğe gömülüyor buralarda hayat...
Sensiz ne kadar hayatsa, seninle yaşanmayan hayat...
''Çok özledim'' cümlesi kayıtlardan ve ölçülerden azade duvarlarda yankılanıyor.
Çaresiz çırpınışlarımı yine gökyüzüne salıyorum uçurtmalar gibi...
Bir gün, uçan balonunu elinden kaçıran bir çocuk görmüştüm. Çocuk ağlıyor, balon gülüyordu! Çocuk annesine, balon göklere, özgürlüğe kaçıyordu. Oysa balon pervane kelebeğinin ateşe kavuştuğunda başına gelen şey gibi, özgür göklere yükseldikçe eceline yaklaşmış olacaktı...Onu elinden kaçıran sahibi görmeden bilinmez bir şehrin üzerinde ölecekti..!
Balonlar ve uçurtmalar...
Size özgürlük ölüm..!
Kalbimin ipi senin kalbine bağlıyken Rüveyda, bana ölüm yok...Sensizlik ölüm...
''Bu kitap aşka yazıldı.''
İsmin, dudaklarımda tekrarı ile hayat bulduğum bir şarkı...
İsmin dudaklarımda dua...
İsmin dudaklarımda çöl yangını...
Dudaklarımda raks eden ismin, dudaklarını da getirseydi dudaklarımın kıyısına...
Kuraklığımız sağanaklara kavuşsaydı...
Öpseydim, koklasaydım uzun uzun, kayıp zamanları telafi edercesine o gül yapraklarını...
Ah bu hasretin tarifi yok...