Yürümüyor, gezmiyor, eskisi gibi gülmüyor, konuşmuyor, yazmıyor...evet yazmıyorum da. Yazmaya da erinir oldum aslında...Şu (USB) klavye olmasa bazı uzun yazıları hele yansımaları telden yazmazdım..!
Bir yanım edebiyata, şiire, yazıya tutkulu ve düşkün, bir yanım yazmaktan, okumaktan yorgun...
Birisi uzun uzun ve seri konuşsa sanki boğazımı sıkıyor, nefes alamaz gibi oluyorum.
Üsküdar'ı özlüyorum.
İnsanların en az olduğu vakte denk getirip denizi, dalgaları, martıları, maviyi dinleyesim var. Onlar beni yormadan, sıkmadan konuşurlar...
Ve sonra İstanbul ezanları...
Cana sefa, ruha şifa.
Sanki yeryüzünün en güzel müezzinlerini İstanbul'da toplamışlar. Makamlardan makam beğen...Selatin camilerine de bu yakışırdı.
Özlediğim halde ayaklarım gitmiyor.
Gün gelir de özlemeye de üşenir miyim acaba...
Yok gülmeyin sizin sandığınız gibi tembel ruhlu biri değilim. Bu günlerde böyleyim, mevsimdendir.
Bir dostum ''bence sen çok uzun yaşacaksın.'' demişti de ona ''Çok yaşamak isteyen, sağlıksız bir hayata karşı sabrı kuşanmalıdır.'' gibisinden bir şeyler söylemiştim. Zaten benim ihtiyarlığım hiç çekilmez, huysuzun mızmızın teki olurum.
Konu ne, iç dökümü, terapi vaktime şahitlik ettiniz. Tamam tamam gereksiz bir yazı daha okudunuz, sustum.
[Taslaklarda duruyormuş, bir aydan fazla olmuş. Silmekle yayınlamak arasındayım. Depremlerdeki can kaybımız 5 bini aştı. Sanki şehirlerimiz savaşta bombardımana uğramış gibi. Ama bu millet elele bu zorluğu da aşar.]