22 Şubat 2025 Cumartesi

Ümit [3]


"Uzun zamandır okuduğum en güzel makale…
Samimi, gerçekçi ve siz gibi sahici..
Ya da bana dokundu…

Üstadım değil de ,”aman azizim ne güzel sözler böyle ağzınızdan bal damlamış “diyebilir Tolstoy…
Kendini güldüren ,güldürürken okuru düşündüren adama..
Uzun zamandır ümitvâr görmemiştik sizi..
Umudumuzu diri tutan sözlerle yaşama bir kez daha tutunmanın heyecanını yaşattınız..

Bu sözlere ,Biraz ben kattım , biraz siz , biraz varolmak, biraz yaşamak , beni ben yapan anlara , taşıdığım bu cana umutla sıcacık sarılmak , bir serçe yüreğini havalandırmak, bir çiçeği nazikçe avuçlamak, gökyüzüne bulutlara kollarını açmak…
Yolun sonunda talibi olduğum beni bekleyen manzaraları umutla kucaklamak…
Bu Sevgi değil de nedir…
Almaktan çok vermektir…"

*

Bugün enfes bir makale okudum. Kısaca beni çok etkileyen kısmını paylaşmalıyım:

Firavun'un akıl hocası ve devrin en zenginlerinden Karun, Hz.Musa (as)'a düşmanlıkta o kadar ileri gider ki, koskoca Peygambere halkın içinde,  herkesçe bilinen bir kadınla zina iftirası atmaktan da çekinmez. Neticede kadın başta kabul ettiği bu anlaşmaya, Hz.Musa as görünce uymaz, uyamaz, kalbi biricik hakikate uyanır ve toplanan halkla birlikte Müslüman olur. Firavun ve Karun'un planı ters teper...Tabii bu son çirkin iftira Hz.Musa (as) gibi celalli bir peygambere çok dokunur ve Karun'u yere batırması için Allahü Tealaya dua eder. Şimdi olayın can alıcı yerine geldik. 

Yüce Allah meleğini Hz. Musa'ya gönderir ve sorar: "Musa, Karun o kadar yalvarmasına rağmen niye onu affetmedin? Yere dur deseydin, yer onu yutmayacaktı."
Hz. Musa der ki: "Rabb'im onun bana yaptığını, kavmime büyüklendiğini biliyor. Ben onun için onu affetmedim."
Yüce Allah cevap buyurur: "Musa'ya deyin ki, Karun yere batarken bir defa pişmanlık duygusuyla bana seslenseydi, 'Ya Rabbi beni çıkar' deseydi, büyüklüğüme yemin olsun ki ben onu kurtarırdım. Onun batmasına müsaade etmezdim."

Muhteşem ötesi bir ümit müjdesi...
Allah'ım, bizler günahkar kullarınız, batmamıza izin verme...
İçinde bulunduğumuz rızana uymayan hallerden bizi çıkar. Amin.
Kulunun zannı üzere ona muamele yapan Allah'ın şanı pek yücedir...
Allah var gam yok...
Allah var ümitsizlik yok...
Sadece biraz eylem...
Yöneliş...
Samimi niyet...
İyi ki böyle rahmeti bol bir Allah'ın kuluyuz.

*

Allah'tan ömrümün her saniyesinde ümitvar oldum, olacağım da inşallah...Onun ne kadar engin merhamet, kerem sahibi olduğunu biliyorum...
Bu duruma güvenip umut besleyerek, yani Allah nasıl olsa affedicidir diyerek günah işleyen büyük hata eder, o ayrı diye parantez açmış olayım..

Hüzünlü yapıma zaman zaman bulaşan karamsar hallerimse tamamen kişisel, bu konudan ayrı görülmeli...

Okur mektuplarına eskisi kadar yer vermesem de bu güzel mektubunuz bir güzel olayı burada saklamaya vesile oldu, teşekkür ediyorum...

Ve
Her zaman söylerim, çok seçkin, kitap okumaya düşkün, kalemi bu fakirden çok daha düzgün kaliteli bir kitleye hitap ettiğimi bilmek, bazen yazarak terapi almak konusunda kalemimi tereddüte düşürüyor...


21 Şubat 2025 Cuma

Ümit [2]

İnsan ümitle yaşar, ümidi olanın sevgisi de vardır, lakin sevgisini kaybetmediği halde ümidini kaybetmiş nice insan bilirim...

Tolstoy nasılsa kalkıp itiraz edemez ya da haklısın üstadım, bu derece derin düşünmemiştim diyemez.(Kendi kendisini güldüren adam.)

Örnek mi, üniversite sınavında üst üste 2 yıldır aynı bölümü istediği halde tutturamayan biri kendisinden ümit kesebilir ama aslında dünyanın sonu değildir. Başka bölümden mezun olup iyi bir işe başlayınca, ısrar ve uzun süre kendisine küsüp üzülmelerinin boşuna olduğunu anlar...

Bazen de iki sevgili ya da karı koca ayrılırlar, henüz mahkemede boşanmamışlardır, taraflardan birinde ya da ikisinde saklı bir ümit, belki bir sebep olur da barışırız diye...

Sevgililer, birbirlerini engelleyene, telefonlarını, resimlerini silene, vedalar edilene kadar hep o saklı barışma ümidi, hatta kimi zaman silseler de...

Ümidin bittiği yerde, (tıpkı yağı bitmiş lamba fitili gibi) ümidin kesin olarak net bir şekilde bittiği, kalpte karar kıldığı yerde, ümit ateşi söner, ayrılık o vakit başlarmış... 
Artık veda oku hedefine ulaşmıştır...

Gerçekten şu hayatta ümitsiz, hayalsiz, sevgisiz yaşanmıyor...
Özgür bir hayata sahip olsanız bile, esaret içinde geçen günlerin bir önemi yoktur. Akşam olsa da çabucak uyusam, gün bitse, yıl bitse, ömür bitse...Bir ideali, yapacak bir işi, beklentisi, beklediği olmayan birisi için, ne gelen günün isminin, ne de yaşanan ayın kaçı olduğunun bir önemi, anlamı yoktur...

Bu yüzden ne olursa olsun, ne yaşarsanız yaşayın; ümidinizi, hayallerinizi kaybedecek kadar kendinizi kaybetmeyin. 
Hayat bir şekilde Allah'ın bizlere takdir ettiği güne kadar devam edecektir.
Olmayanda hayır vardır diyerek, her şeyi oldurana tevekkülle, nefes almaya devam, diyen akla, kalbi tabi kılma mücadelesinde, kader yolunda yürüyeceğiz 




20 Şubat 2025 Perşembe

Ümit [1]

Ümit, ummak, umut etmek...

"İnsan neyle yaşar."da Tolstoy, sevgiyle yaşar ana temasına vurgu yapar...
Sevgiyle, şefkatle, merhametle, dürüstlükle, vicdanla, saygıyla, aşkla...Ki, zaten aşkın içinde, aşkın cüzleridir bunlar...Bunlar olmadan aşk, aşk değildir...

"İnsan neyle yaşar."
Bir de ümitle, hayallerle...

Allah'tan umduğun, ümit ettiğin kadar-çok büyük günahkâr da olsan- kulusun, kabulüsün...Yalnız şirk hariç... 
Gerektiğinde cezası çekilip affedilemeyecek günah yok.

İşte ayet, ne güzel müjde: “Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden ümidini kesmez." [Yusuf suresi:87]

Allah, o kadar sonsuz merhamet ve keremli ki, kendisinden ümit kesmek, bunun zıddına zan ve hüküm vermek anlamına geldiği için, ümit kesenleri Müslüman kullarından saymıyor, o derece...
Kuluna kapıyı kapatmıyor. 
Bunu yaşarken bizler çoğu kez fark etmesek de, bazen bir dostumuzun lisanından, bazen bir rüya, bazen kulağımıza kadar gelen bir hadisenin verdiği mesaj ile Onun kapısına davet ediliriz...

Aslında ümit etrafında başka şeyler yazmaktı niyetim, ama malum parmaklarım çok zaman olduğu gibi yine kendi bildiklerini yazıyorlar...

[devamı var]

19 Şubat 2025 Çarşamba

Sessizlik [24]


Ne çok gürültü var.
Biraz sessizlik lütfen!
Hepsi de insanlardan...
Hayvanlar gerektiği kadar sessiz.
Bitkiler harika, sessizliğin lisanı ile konuşur dururlar...
Ah gürültücü insan!
İster ki hep kendi konuşsun, diğerleri dinlesin.
Ortalık konuştuğunu sanan, zırvalarla hırdavatçı dükkânına dönmüş ama sorsan onlar üstat, uzman, fenomen...
Birbirimizi dinlemeden sürekli konuşuyoruz.
Kimse sessizliğin vakarına pirim/kulak vermiyor...
Kimse yerinde ve gereği kadar konuşmayınca ortaya kakafoni çıkıyor ve o durmadan konuşanlar bunu fark edemiyorlar.
Biraz sessizlik lütfen desen, faydasız, gürültülerinden duyamazlar.
Seni duymazlar!
Yağan yağmurun sesini duymazlar.
Karın sesini, güneşin sesini, bitkilerin ritmini, gecenin sesini, o gecedeki dolunayın, gökyüzünün...
Sevginin, merhametin, vicdanın, aşkın sesini duymazlar...
Yoksa rahmani seslere sağırlar mı ne?
Oysa asıl konuşanlar o sessizlerdir.
Yerlerini, hadlerini, sınırlarını, sıralarını ve zamanlarını bilirler...
Sessizce hikmetleri nasiplilerine sunarlar...
Sessizliğin bir de nazarı vardır, bakışı yani...
Ancak kendisini keşfedip hürmet edenlere sırları fısıldar...


18 Şubat 2025 Salı

"Demek böyle ölünürmüş!"

25 Mayıs...
Gaybı kurcalayan çilingirin, gayb perdesini araladığı bir mayıs gecesi…

“Yıllarca yattığı hasta yatağından hafifçe doğrulup pencereden karanlığın derinliklerine doğru bakar, pembe dudakları hafifçe kıpırdar:
-Demek böyle ölünürmüş!..”

“....Gece saat biri on geçiyordu. Fenalaştı. Beni yanına çağırdı. Beni kaldır ve oturt dedi. Kaldırdım, oturdu. Elini alnına götürdü̈. Ufuklarda bir yolcu ararcasına uzaklara baktı. Tebessüm etti ve beni yatır dedi. Yatırdım. Bana Kur’an oku dedi; Yasin suresini oku... Okumaya başladım.
Yüzünde boncuk boncuk ter. Kelime-i Şehadet getirmeye başladı. Ruhunu teslim etti” 

Üstad Necip Fazıl Kısakürek'i oğlu böyle anlatmıştı babasının son demlerini...


*

"Demek böyle ölünürmüş!..”

Günbegün, 
Haftalar, aylar,
Seneler böyle tüketilirmiş...
Yâr hasreti, evlat acısı gibi,
Böyle adamın göğsüne otururmuş!
Demek böyle ölünürmüş!..
Herkese bir anda nasip olan,
Bizde bir ömür sürermiş...


17 Şubat 2025 Pazartesi

Hani bir özgürlük vardı

Hani bir özgürlük vardı...
Sahi bir de kavuşmak...
Bak, Leyla hasta döşeğinde, 
Mecnun dağlarda kayboldu diyorlar!..
Kavuşmak hücresinde, 
Özgürlük zincirlerinde...
İki zalim çalıyor defi, şu dünya ahalisine!
İtiraz eden olursa, imha ediyorlar!..
Yığın haline getirdiklerine, 
Tezek muamelesi çekiyorlar!
Hani bir özgürlük vardı...
Sahi bir de kavuşmak...
Artık herkes Leyla, 
Kim akıllı kim Mecnun muamma...
Bir umut kaldı elimizde, 
O yere düşmedikçe, 
Zafer gölgemiz, 
Zafer gökyüzümüz...
Kanatsız kınalı kuşlar biliriz,
Kefensiz masum bebekler, erler göndeririz.
Meleklerin kanatlarına teslim ederiz 
Biz ölümsüzüz...
Kalu belada verilmiştir sözümüz...
Bezmi ezelden beridir özgürüz...


16 Şubat 2025 Pazar

Sessizlik [23]

Sonra bir sessizlik çökecek buralara...
Gelenler, günbegün azalacak.
Boş bir ümitle yeni bir ses arayacaklar...
Eskimiş seslerimden gayrısı olamayacak...
Sarı otları uzamış, girmeye çekindiğin bir mezarlık kadar olmasa da...
Anıların rengini taşıyan bir melodinin sesi olacak sayfalarca kelimeler...
Övgüler, sitemler, kıskanç hafiyeler, şimdi sanki hepsi birer gölgeler.. 
Bir varmış bir yokmuş gibi...
Sonra bir sessizlik çökecek buralara...
Sayfalar birbirlerini ziyarete gidecek,  Eski yıllar, yeni yılların elini tutacak...
Sonra bir sessizlik çökecek buralara...
Sen de dahil eskilerden kimse uğramayacak bir daha...


14 Şubat 2025 Cuma

Sen ne güzel bir yalandın!

Sen ne güzel bir yalandın Rüveyda!..
Yalandan nefret eden bu adamın, severek bağlandığı, kapıldığı tek ve en güzel yalandın...Şarkıları seninle ıslatırdım, ısınamadığım bu dünyaya sen varsın diye katlanırdım...

Sen ne güzel bir yalandın Rüveyda!..
Kentparka senin için giderdim, balıkları, ördekleri seni beklerken beslerdim. Sen geldiğinde beni öyle gör isterdim.

Sen ne güzel bir yalandın Rüveyda!..
Gün batımlarında terasa senin için çıkardım. Aynı ufka, aynı güneşe aynı anda baktığımızdan emindim...
Ya da bu da o yalanımın masum eylemlerindendi.. 

Sen ne güzel bir yalandın Rüveyda!..
Sabahları özlemle sana gözümü açar, günaydın aşkım diyen öpüşlerine mukabele ederdim.
Gözlerimi açtığımda yanımda değilsen, kulağım mutfaktan gelen melodilere dikkat kesilirdi. Yatak odasıyla mutfak arası çok uzun mesafe olur, seni hemen görmek için şehirler aşardım...

Sen benim tek ve en güzel melankolik yalanımdım Rüveyda!..
Bu adam bu yalanla, sana dokunmadan son nefese varırdı Rüveyda... 

Neden benim biricik yalanıma, senin gerçeğinle kıydın Rüveyda?



13 Şubat 2025 Perşembe

Sessizlik [22]

Şimdilerde öyle bir sessizliğin ortasına düştüm ki, bütün seslerin duyulmazlığında tek bir şeyin sesini duymaktayım...

Kaybettiklerimi, harcanmışlıklarımı, ziyan olmuş emeklerimi unutturan bir sessizlikte....

Kaderi ve sırlarıyla yaşanan sınavın cilvelerini hatırlatan bir sessizlik...

Kavuşamamanın kaybediş olmadığını, bütün oluşların kalbin çekmecelerinde intizamla saklandığını haber veren bir sessizlik...

Ancak iyi niyetle Allah'a teslim olanların, hüsrana uğramayacaklarını müjdeleyen bir sessizlik...


12 Şubat 2025 Çarşamba

Susmayı öğrendiğin gün

Susmayı öğrendiğin gün, 
kanatlarının olduğunu da hatırlayacaksın...


11 Şubat 2025 Salı

Unutama beni

"Boğazında düğümlenen hıçkırık olayım
Unutma beni, unutama beni
Gözünden damlayamayan gözyaşın olayım
Unutma beni, unutama beni" diye başlayan eski bir şarkı,

"Gölgen gibi adım adım
Her solukta benim adım
Ben nasıl ki unutmadım
Sen de unutma beni, unutama beni" der ve

"Bitmek bilmez kapkaranlık geceler boyunca
Unutma beni, unutama beni
Ayrılığın acısını kalbinde duyunca
Unutma beni, unutama beni" diye devam eder...

"Allah beni sana aratsın!" demenin biraz detaylandırılmış iç dökümü...

Çok sevmiş...
Belki çok severken terk edilmiş ya da bir sebepten ayrılmışlar...
Çok sevmiş...
Ayrılık, belki ihanet, belki de kıymet bilmezlik içine işlemiş...

Unutamadığı için de beddua gibi sözleri gün gelmiş şarkı olmuş...
Sözler (güfte olup) bestesine kavuşmuş da...
Onlara vuslat nasip olmamış...

Her dizesi yaşanmışlık, 
Sade yalın bir Türkçe ile derinlerde kanayan ve asla kabuk tutmasına izin verilmeyen bir yarayı anlatıyor, hatta yaşatıyor...

Bir aşka adanmış hayatın, "Ayrılığın acısını" yaşamak için gönüllüce kendisine ağırlaştırılmış sancılı bir müebbeti reva görmesinin hazin hikayesi...Unutama beni!..




10 Şubat 2025 Pazartesi

Kısrak

Hani benim olacaktın?
Kadınım, canım, yaşamım, tadım,
Kısrağım diyecektim...
Ovalarımda koşacaktın,
Nefesimle yelelerin havalanacaktı...
Dörtnala, aldırmadan sağa sola,
Koştukça koşacaktın aşka,
Terini silerken buselerim aşkla...
Hani benim olacaktın Rüveyda?
Hani senin olacaktım...
Hani bu yüzyılın olayı,
Biz kitaptan inecektik kendi dünyamıza...
Ah Rüveyda!
Ne sende gelebilecek cesaret,
Ne bende geleyim artık diyecek feraset...
Yılları harcadık mı; "boş yaparak"
Bir ütopya kitap olabildi ancak...
Bir ütopya gerçek kadar,
Gerçekten de hakikatti değil mi?    Rüveyda...
SevdimSeni...
Sevdim...
SevdimSeni...
Ve 
Bitti, 
Kavuşma ümidi...
Ebedi...



9 Şubat 2025 Pazar

Gözün arkada kalmasın

Gittin mi?
Giderken gönlümün perdelerini de çekiver...
Artık gün ışığı olmasa da olur!..
Anıları da al götür diyeceğim de 
Ne mümkün...
Üç beş günlük dünya hayatımın,
Beşi sendin zaten... 
Kalanı da hasrete yazılır olur biter...
Gittin mi diye de sana sormam abes olur tabii.
Onu bana benim kalbim söylecek!..
Havalar soğudu, grip salgını var diyorlar.
En kötüsü de insanlar, 
Onlar gripten bin beterler!
Dikkat et kendine!
Bu arada;
Sakın gözün arkada kalmasın sevdiğim,
Ben bakarım ne kaldıysa kalanımın çaresine...




Video için sevgili arkadaşıma teşekkür ediyorum. Çok kısaydı doyamadım. 





8 Şubat 2025 Cumartesi

Bizim yoktu


Bir hikâyenin "son dokunuşu" olmaz mı?
Bizim yoktu...

Hastayım ben!

Ruhumun kurşunlandığı zamanlardan beri hastayım ben!..

Neler kurşunlar ki bir ruhu...
Herkesin bildiği o olumsuz şeyler...
Yalan, riya, sadakatsizlik, vefasızlık, nankörlük, değişim, menfaate göre davranış, samimiyetsizlik vb... say da say...

İnsanlara çabuk inanan bir hamurum var. Kendi alarm sistemim çalışsın da zarar görmeyeyim diye biraz zorlamam, hatırlamam ve kendime bu konuda teyakkuzda ol lütfen demem gerekir; demişsem karşımdaki en iyi numaralarını çekse de hiç şansı olmaz, yakalarım. 

Geçen bir okurum, niçin aforizma yazmadığımı sormuştu, insanlara bilge pozunda akıl, nasihat verme işi hiç benlik değil. Geçmişte bir iki denemiştim, hoşuma gitmedi, sen kimsin, ne oldun da özdeyişler yazacaksın dedim, zaten gezegenimizde bolca da var, dürüstlük, erdem inzivada lakin dedikoduları gırla...
Bloğumda denk gelirsem de siliyorum...

Kıpraşıp konuyu dağıttık...
Ruhumun kurşunladığı zamandan beri hastayım!..
Annem, ben ölünce evlenirsin diyordu. Ne evlenmesi, bir arkadaşlığı bile sürdürebilecek enerjim, isteğim yok dedim. 
Şairin dediğini yaparım; boş odalarda ölümü beklerim...



7 Şubat 2025 Cuma

Eski


Eski fotoğrafların, eski sokakların, bir de eski huylu kadınların ayrı bir yeri vardır gönlümde...
Onları incitmeden bir inci gibi sevmeli...


Sessizlik [21]

Sessizliğin, duyma problemi olmadığı halde sağır olduğu yerde kork!

Sonsuz bir umutsuzluk, sonsuz bir pişmanlıkla kolkola...

Dünya hayatında sayısız sebepler ve olaylarla uyarıldığın halde, senin sessiz kalmana bedel...
Seni artık yok sayan, muhatap almayan, yakarışlarını duymayan bir sessizlik... 

Feryatların ateşe karıştığı, ateşin feryatları yaladığı sessizlik...

Bu sessizlik sonsuza dek çaresizlik...
Bu sessizlik umudu son kırıntısına kadar yakan sessizlik...
Bu sessizlik hiç bir sessizliğe benzemeyen bekçilerin sessizliği...

Ah oralarda şu an yağan lapa lapa kar akla gelir mi dersin! Birazcık serinlik şu üzerine sessizlik örtülmüş acılara teselli olabilir mi acaba?



6 Şubat 2025 Perşembe

Ölgün

Ölgün zamanlar!
İçinde bir sevinç, hareket, aşk olmayan...
Ölgün günler!
Bir çırpıda akşam olsa, bir nefeste son nefese varılsa denilen...
Ölgün ömrüm!
Şefkatli bir söze, dokunuşa adanmaya/aldanmaya namzetken, hüsran finalinde...





5 Şubat 2025 Çarşamba

İnsan kendisini çabuk unutandır

İnsanlarda genel bir eğilim vardır ve bu hem bilimsel hem istatiksel olarak ispatlanmıştır; birisi hakkında kötü bir iddiada bulunulduğunda, ardını arkasını araştırmadan, o karalamaya doğru muamelesi yapıp, zerre şüphe duymaya, sorgulamaya gerek duymadan, üzerinde yorumlar, ahkâm kesme lezzeti ile geviş getirmeye başlarız. 
İlk itham/iftira taşını hiç günah işlememiş birinin atamayacağı kesin olan, puslu ve çirkin bir sosyolojidir.

İlginç olan, iddia yeni bile olsa, önce bu zevkimizi tatmin edip, önyargı ve infaz aşamasını devirdikten sonra, "acaba!" koltuğuna oturur, takkemizi önümüze koyup, vicdan denen şaşmaz teraziyi elimize almayı nihayet akıl ederiz 

Bu süreçte itham edilenin, sosyolojik çehresine, psikolojisine, insanlığına, onuruna, şerefine çamur atılan kişi çoktan bunalıma girip, keder içinde çamuru temizleme çabasıyla harap olan kişidir. Sonuçta o çamur temizlense de izinin silinmesi uzun zaman alacaktır. 

Bu sebeple olsa gerek “Her duyduğunu söylemesi kişiye günah olarak yeter."buyurulmuştur.

İlginç bir durum da şudur; itham edenler, kendilerini unutanlardır da...
Kim masum, kim günahsız? Kim hatasız, kim piru pak..? 
Bir yazar öyle demişti; "Eğer hepimizin günahları alnımızda yazsa, hiç birimiz utancımızdan sokağa çıkamazdık!"

Bir habere, bir bilgiye inanmadan, tepki vermeden önce dikkatli ve temkinle üzerinde düşünmek, bir çok faydaları da beraberinde getirecektir.


4 Şubat 2025 Salı

Kalan ömrüm

"Kalan ömrüm, geçen ömrümde biriken hatalarımı telafi etmeye yeter mi bilmiyorum!" dedi adam, yorgun gönlünü yücelere açarak...



3 Şubat 2025 Pazartesi

Hakim Bey

Hakim Bey! 
Vallahi kadın güzel sevdi, 
sadıktı ve vazgeçmedi de... 
Adam da mecal yoktu!


Sessizlik [20]

Öyle sessizlikler vardır ki, onları hiç bir ses bastıramaz!..
Bazen sessizlik insana en ağır gürültü olur. 
İçinde kaybolduğun bir labirent...
Bastırmak, susturmak için imdadına bir ses ararsın...
Kendinden yine kendine kaçarsın.    Vardığın yer yine hep aynıdır, değiştirmeye gücün yetmez...




2 Şubat 2025 Pazar

Kendinizi siz harcamışsınız!


"Izninizle size 'kendi kendisini harcamış yazar' demek istiyorum. Kendinizi ciddiye alıp önemsemiş olsaydınız, onlarca kitabınız olurdu üstadım. Mesela şu 'Sessizlik' serisi ya da diğer etiketler ve hatta dini konular. Yazık olmuş bu güzel kaleme."diye devam eden iltifat dozu yüksek mektup sahibine öncelikle teşekkür ediyorum.  

Şu tespitinize katılıyorum; insan bir şey yapıyorsa, hem o şeye hem kendisine inanacak. Şiir yazıyorsa müteşair değil, şairim diyecek. Makale yazıyorsa, yazarım efenim diyecek. Fotoğraf sanatıyla uğraşıyorsa, resim vb çiziyorsa...
Aşıksa, kavuşacağına inanacak ve kendi benliğine...Gitgelleri, kompleksleri olmayacak mesela...

Müziğe de ilgim vardı. Bir dönem org almıştım, baktım tek elle bir şeyleri geçemedim, buna kabiliyetim yok. Vurma sazlarda fena değilim. Ama asıl ben solistim. Fena söylemiyorum. 😌 
Derken geçen yıl bir şey fark ettim ve ilk kez burada paylaşıyorum, hangi sanatçıyla birlikte söylesem sesim onun ses rengine bürünebiliyor ama yalnızca şarkıya eşlik ederken. 

Bir mektup, bin konu... 
İnsan kendisini tanımadan göçüp gidiyor. Kendimizi keşfe zaman mı yok, sanmam, bu konuda bilinç, bilgi yok. Eminim çok insan saklı kabiliyetleri ile yaşayıp gidiyor. 
İnsan kendi içsel coğrafyasını keşfetmeden, yeryüzünde keşiflere yelken açan, sömürgeci acaip çıkarcı bir mahluk. 

Evet dediğiniz gibi, kendimi hafife almasaydım, asosyal yaşam biçimini tercih etmeseydim, bugün farklı bir yerde olabilirdim. Daha önce de burada bahsettiğim gibi, insanın kendisini pazarlaması ayrı bir sanat. Bazen görürsünüz iki lafı zor bir araya getiren, diksiyonu bozuk nice insan, medyada mikrofon ellerinde meslek icra ediyorlar(!) 
Çünkü onlar kendilerinde bir eksik, bir yetersizlik görmedikleri ve işlerine inandıkları için, emeklerinin ekmeğini yiyorlar.

Uzattım, son cümle; insan kendisine ve yaptığı işe inanırsa başarılı olur.


Bugün

Seninle ayağa kalkmaya çok çabaladım,
Bazı bazı kendime de inandım, 
Yeni bir ümitle, yeniden başladım.
Oysa su almış bir tekne gibi, kırılgandım.
Belki de bu masala fazlaca inandım.
Bir çocuk sevinciydin,
Her sabah yollarına dizildiğim...
Acılar hafifler, hatta biter dediğim...
Anladım ki yalnızlık yoluma vurulmuş bir pranga...
Bütün çırpınışlarım, umut edişlerim boşuna...
Bu, belki de hak ettiğim gecikmiş bir ceza!
Her adım atışım, 
Sana yaklaşmak yerine, 
Berbat ettiklerimin şerefine,
Uzakların uzağına attı enkazımı...
Bugün, sessizce defnettim naaşımı...
Bugün kapattım bir masalın son sayfasını.



1 Şubat 2025 Cumartesi

Sessizlik [19]

Sağır birliktelikler vardır,
Sağır evlilikler gibi!..
Dışarıdan bakış insanı aldatabilir! 
Ne güzel huzurlu bir sessizlik dersin...
Adam başka alemde, kadın başka...
Bir odada iki ayrı dünya...
Bu da bir sessizlik ama aslında bastırılmış bir haykırış, gri bir isyan!
Bazen hayattan yılmış insanlara rastlarsın, onların suskunluklarını anlamlandıramazsın ya...
Az gülerler, gülüşleri bile sessiz bir tebessümün sınırlarında mahkûmiyet miktarıncadır...
Dolu dolu ses yapamadan, göçüp giderler bu dünyadan...





31 Ocak 2025 Cuma

Yol bitti


Yol bitti,
Adam hücresine döndü...
"Zaten uçmak için kanat yoktu" dedi.
Kadın küfretti!
Adam; "az bile" dedi!..
Fakat geri dönmedi...
Film de böyle bitti.
Gel bir de sen sövme!..


[ Taslak bölümünde kalmış. Evet tarzım dışı görünse de yayınlayayım. Umarım kim, niçin küfretti gibi saçma bir soru gelmez. Şiir icabı canlarım, şiir...]

30 Ocak 2025 Perşembe

Ölüme yakışmak gerek

Muhyiddini Arabi hazretleri kuddise sirruhu:
 "Ölüm meleği kişinin ahlâkı suretinde görünür."buyurmuş...

Ölüme yakışmak gerek,
Ölüm cana yakışmalı zakir...
Nefisle güreşmedikçe,
Murad hasıl olmaz zakir...

Söylemekle, istemekle varılmaz,
Gayret de lazım zakir...
Zaman hızla akan bir nehir
Boğulmadan uçmak lazım zakir...


29 Ocak 2025 Çarşamba

Zülf-ü Kâküllerin Amber Misali

Zülf-ü kâküllerin amber misali
Buy-u erguvandan güzelsin güzel
Kızarmış gonca gül gibi yüzlerin
Şah-ı gülistandan güzelsin güzel

Yüzünde yeşil ben aşikar olmuş
Çekilmiş kaşların zülfikâr olmuş
Gözlerin aleme hükümdar olmuş
Mühr-ü Süleyman'dan güzelsin güzel

Kurulmuş göğsünde bahçe-i vahdet
Hatmolmuş kadrinle tûbayı hikmet
Cemalin seyreden istemez cennet
Sen huri gılmandan güzelsin güzel

Gözlerin velfecri benzer imrân'e
Seni seven âşık olur divane
Yanakların şûle, vermiş cihane
Yüz mahı tabandan güzelsin güzel

Çiğ düşmüş çayıra benzer yüzlerin
Âşıkın öldürür şirin sözlerin
Mısrın hazinesi değer gözlerin
Zühre-i rahşandan güzelsin güzel

Sıdkı der suretim hattın secdegâh
Cümle güzellere oldum pişegâh
Güzeller tacısın yüzün padişah
Yusuf-u kenan'dan güzelsin güzel.

Sıdkı Baba 

Sevgili Peygamberimiz Efendimiz [sav]'e yazılmış bir naatı şerif. 

Bazı kelimelerin (secdegâh, velfecr gibi) farklı anlamları olduğu notunu düşeyim. Bilmediğinizi web arama söylüyor nasılsa, biz mânâya buy'u erguvana yönelelim. 

Erkan Oğur'dan dinlemelisiniz: 

https://youtu.be/8cB7wb001Eo?si=ATlxWatx2NaQyADD




Telafisi olmayan

Yazık bir aşka yazılı, yazık bir ömürsün sen...
Ne telafisi mümkün, ne de vazgeçilesi...


28 Ocak 2025 Salı

Sessizlik [18]

Sesine ses duyamaman, karşılık alamaman, her zaman bir ceza bir küsme olmayabilir...

Umutsuzluğun, bir olmazın en keskin cevabı, ifadesidir belki de...

Senin ceza olarak gördüğün, gerçekte senin lehine bir sessizlik olabilir.

Kimbilir senin göremediğin ya da görmek istemediğin ne çok sebep saklıdır o sessizlik yaylasında...

Bir olmaza, bir açmaza, bir muammaya ya da imkânsıza koruma kalkanı da olabilir, sitem ettiğin sessizlik...

Bazı sessizlik tercihlerine, sessiz kalmak, yerinde bir eylemdir.

Teşekkür ediyorum, herkes her yerde. Bizim millet de öyle...


27 Ocak 2025 Pazartesi

Sessizlik [17]

Belki de sessizliklerin en kötüsü; sesin, karşılık olarak koca bir sessizliğe toslamasının o korkunç kalp kırıklığında saklı hıçkırıklardır...

Yürüdüğün yerler, çaresiz baktığın duvarlar, duvarda çerçevesini kaybetmiş öylece bir başına manasız duran çivi, haline gizli haldaş, mahcup birer yoldaştırlar...

Sessizliğin, bir meçhule yuvarlandığı andaki, o iç titreten yankısı, insanda bir ömür susmaz...



25 Ocak 2025 Cumartesi

İki meçhul

Seninle biz, tuhaf bir hikâyede rol aldık...
Hiç kavuşmadığımız gibi, hiç ayrılmadık da...
Dargın mı, barışık mıydık, onu bile anlamadık!
Seninle biz, bir kitabın sayfaları arasında yaşamayı seçmiş, 
İki meçhul olarak kaldık...


24 Ocak 2025 Cuma

Fast food nesli!

Evde bile fast food sipariş veriyorlar. 
Kısa cümle ve bozuk lisanları var!
Cümle demişken, teşekkür etmeyi nadiren akıllarına getiriyorlarsa da özür dilemek sanki lügâtlerinde yok!
Hepsinin kaşları, duruşları, yaşam tarzları aynı...
Saçları eski Amerikan yerlileri gibi...
Ne Cuma ne bayram namazı biliyorlar!
Şükürden kanaatten bihaberler!
Çalışmadan kazanmak, çok kazanmak istiyorlar, çalışacaklarsa da bilgisayar başı ve yüksek maaşlı olsun diyorlar.
Dünya ve memleket meselelerinde derine inmiyor, kaygı duymuyorlar.
Başkalarının acılarıyla ilgilenmiyorlar!
Son derece bencil ve çıkarlarına göre davranış sergiliyorlar.
Üniversite bitirdikleri halde yabancı bir lisan ile kendilerini ifade edemiyorlar.
Tarih, yakın tarih konularında dünyayı okuyacak birikimleri yok.
Hedonizmin kucağında, deist, ateist, kapitalist olmayan inançlılarıysa dinlerinin cahili...

[*] Böyle bir fast food kesim var. Genel bir Z kuşağı irdelemesi olarak algılanmasını istemem. 
Bunu sosyal medyada yayınlasaydım, altına korkunç hakaretli yorumlar geleceği muhakkaktı...
Geçen gün bir ev ilanının altındaki alakasız ve çirkin yorumları görünce dedim ki biz bitmişiz, bu ne seviyesizlik. 
Kişi bütçesine göre ev arıyor. İnsanlar saldırmak için, şiddet konusunda en ufak bir fırsatı kaçırmıyor!
Gerçekten ev odaklı bir yaşam biçimi ile, hiç bir yerde yazıp çizmeden, sosyal medya çöplüğüne  bulaşmadan geçip gideceksin bu dünyadan. 
Hayat korkutucu oldu!


22 Ocak 2025 Çarşamba

Siz Aşktan N'anlarsınız Bayım

Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Alt katında uyumayı bir ranzanın
Üst katında çocukluğum...
Kağıttan gemiler yaptım kalbimden
Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.
Aşk diyorsunuz, 
limanı olanın aşkı olmaz ki bayım! 

Allah'la samimi oldum geçen üç yıl boyunca
Havı dökülmüş yerlerine yüzümün
Büyük bir aşk yamadım
Hayır 
Yüzüme nur inmedi, yüzüm nura indi bayım
Gözyaşlarım bitse tesbih tanelerim vardı
Tesbih tanelerim bitse göz yaşlarım...
Saydım, insanın doksan dokuz tane yalnızlığı vardı.



Aşk diyorsunuz ya
Ben istemenin Allah'ını bilirim bayım

Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Balkona yorgun çamaşırlar asmayı
Ki uçlarından çile damlardı.
Güneşte nane kurutmayı
Ben acılarımın başını
evcimen telaşlarla okşadım bayım.
Bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.
İnsan kaybolmayı ister mi? 
Ben işte istedim bayım.
Uzaklara gittim
Uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin 
Uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım

Süt içtim acım hafiflesin diye
Çikolata yedim bir köşeye çekilip
Zehrimi alsın diye
Sizin hiç bilmediğiniz, bilmeyeceğiniz
İlahiler öğrendim.
Siz zehir nedir bilmezsiniz 
Zehir aşkı bilir oysa bayım! 

Ben işte miraç gecelerinde 
Bir peygamberin kanatlarında teselli aradım, 
Birlikte yere inebileceğim bir dost aradım, 
Uyuyan ve acılı yüzünde kardeşimin
Bir şiir aradım.
Geçen üç yıl boyunca
Yüzü dövmeli kadınların yüzünde yüzümü aradım.
Ülkem olmayan ülkemi
Kayboluşumu aradım.
Bulmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.
Bir ters bir yüz kazaklar ördüm
Haroşa bir hayat bırakmak için.
Bırakmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.

Kimi gün öylesine yalnızdım
Derdimi annemin fotoğrafına anlattım.
Annem 
Ki beyaz bir kadındır
Ölüsünü şiirle yıkadım.
Bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz siz bayım
Öldüğü gece terliklerindeki izleri okşadım.
Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Acının ortasında acısız olmayı, 
Kalbim ucu kararmış bir tahta kaşık gibiydi bayım.
Kendimin ucunu kenar mahallelere taşıdım.
Aşk diyorsunuz ya, 
İşte orda durun bayım
Islak unutulmuş bir taş bezi gibi kalakaldım
Kendimin ucunda
Öyle ıslak, 
Öyle kötü kokan, 
Yırtık ve perişan.

Siz aşkı ne bilirsiniz bayım
Aşkı aşk bilir yalnız! 

Didem Madak




21 Ocak 2025 Salı

Dokunmak 12

Dokunmak önce ruhta başlıyor Rüveyda...
Tarifi olmayan  ılıman bir iklimden taşan bir lezzet, sonsuzluğa uzanan...
Ruhta olunca ulvilikten...
Kanat çırpmadan saatlerce göklerde yüzen kuşlar gibi...

"-Sen onu çok sevmişsin, başkasını sevemezsin artık!"demişti bir dost...
Sevmekse seversin, aşksa haklı olabilirsin diye bir cevabı içimde saklı tutmuştum...

Önce ruha dokunduğu içindir...
Bir piyanonun tuşlarında, incitmeden gezinen narin parmakların katıldığı ahenk gibi  emsalsiz bir fani tat...

Evet, dokunmanın tarifi yok ama tadı var Rüveyda...

En çok da gece pencereyi açınca ve sabaha karşı, seher konfetilerinde...

Bir kere dokunmaya görsün ruhlar birbirlerine...Bir daha o kilidi kimseler açamaz...

Ne suskunluklar ne mesafeler...
Dokunmanın mesafelerle de zerre ilgisi yok...
O düşünce gibi bir şey...Işınlanmak gibi...Zamanda tay, zamanda raks...

Meselâ bir adam tanımıştım; derdi ki ne zaman Peygamberimize (sav) özlemim çırpınış olsa, hemen cebimden bu gül esansını çıkarıp kokusunu elimi, Onun elini öper gibi öperek koklar koklar, ruhuma çekerim...

Dokunmak böyle acaip, tuhaf, derin, gizemli bir bağışıklık Rüveyda...

Bazen bir cümle, bir cümlede bir kelime...
Bazen bir melodi, bir melodide aynı nakarat...öyle bir dokunur ki, çaresi anca ağlamaktır...

Aşk, dokunmaktır...
Ruha, kalbe...
Hayata...

Tensel dokunuş şehvettir, bahsi diğer de geç...
Hiç o adamın hasretinin çırpınışındaki gül esansına sarılışıyla kıyaslanabilir mi?

Bir dokundun, kendimi unuttum,
Bir sustun, seninle avundum...




20 Ocak 2025 Pazartesi

Benim seni görmem lazım Rüveyda!

Benim seni görmem lazım dese de şarkı, 
Ne kollarıma alacak gücüm ne de gözlerine bakacak gözlerimde fer kaldı Rüveyda...
Çıldırmak, bu hasrete rağmen hâlâ ayakta durma çaresizliğinin tanımı olsa gerek...
Elbet bittiğini kalbim de anlayacak bir gün Rüveyda!..
Yaşarken olmazsa, ölürken!..



19 Ocak 2025 Pazar

Bu sayılmaz Rüveyda!

Bu sayılmaz,
Bunu ayrılıktan sayma Rüveyda!..
Ne zamanki ikimizden birinin kalbi sabahlara yalnız uyanır...
Geceleri hasreti üzerine çekmeden uykuya dalar,
İşte o an esmeye başlar unutuluş rüzgârları...
İşte ondan sonra  başlar ayrılık...
Mesafelerce uzaklık...






17 Ocak 2025 Cuma

Bitmez sanıyordum

Böyle bitmez sanıyordum!..
Aşkı yaşayamadan, 
Yârin gözlerine dalamadan,
Ruhunu tadamadan,
Sımsıcak tarifsizlikte kaybolmadan,
Sevdadan hissemi alamadan,
Bitmez diyordum,
Bitmez diyordum ömrüm...




14 Ocak 2025 Salı

İyiyim

"Yönsüz kaldın yolunu bulmak için, bloğundan bile uzaklaştın…
Ve yaşadığın tüm tecrübelerden ders çıkarmak için kendini kapadın…"

*

Merak edilmeyi, ilgiyi hemen herkes ister...

Bir yanda yukarıdaki tespitteki gibiyim, diğer yanda annemin her geçen gün...

İnziva içinde uzletteyim...

Bazen geciken adalet gibi, geciken ders çıkarmaların da pek bir anlamı olmayabiliyor. 

Yukarıdaki mektup, bam telime dokunmasa burada saklamazdım...