30 Ekim 2025 Perşembe

Oysa

Oysa ben sana yağmurlu gözlerimle  kavuşup sarılacaktım... 
Omuzların ıslanacaktı hasretten yana sımsıcak... 
Konuşmayı unutacaktık sevinçten, öyle şaşkın... 
Gecikmemize sitemi bırakıp, 
Bir rüyanın kapısından sanki cennete adım atacaktık... 
Şimdi anıların tekrarlarından tekrar izler olduk... 
Oysa bu bizim hikâyemiz hiç bitmez sanırdık... 




29 Ekim 2025 Çarşamba

İşte biz böyleyiz

İşte biz böyleyiz kalbim, 
Geçicidir küsmelerimiz, 
Durup düşüp, 
Aynı kalbi
Yeniden severiz... 
Sevdikçe yenilenir, 
Yenilendikçe  yeniliriz... 


27 Ekim 2025 Pazartesi

Anlam arayışı ya da


Bu başlığa uzun dini/felsefi makaleler yazıldı. Bu fakirin ne ilmi ne de tek parmak telefon klavyesine gücü yeter. 

Hani belki siz de görmüşsünüzdür, bir karikatür vardı adam bir yere gidiyor gezmeye "e gittim gördüm ne olmuş ne oldu şimdi!"gibi bir şeyler söylüyordu ya... 

Bendeniz'in anlam arayışı/kaybı biraz ona benziyor. Belki de bu sene yaşadıklarımdan dolayı psikolojik bir durum... 

Yaşama sevinciyle anlam arayışı ya da kaybı bir terazinin iki kefesi gibi.

Bir Müslüman olarak çok şükür ki niçin yaratılıp yeryüzüne gönderildiğimizin bilincindeyiz. Yani hayatımızın asıl anlamının merkezinden ne olursa olsun pergelin sivri ucu gibi asla kopmuyoruz. Oradan kopanların nasıl savrulduğunu helak olduğuna da çok defa üzülerek şahit olmuşuzdur. 

Bizim anlam arayışı ya da kaybı dediğimiz şeyler belki de ne dünyaya ne ahirete yaramayan boş faydasız şeyler olabilir. Bunlar da haliyle ruhumuzu tatmin etmeyen şeyler olduğu için sıkıntı duyuyoruz. 

İnsana çok yaslanma ki, yokluğunda yokluğa düşmeyesin. 




26 Ekim 2025 Pazar

Kabullendim

Sitemi bıraktım, 
Olmayanları kabullendim. 
Şiir gibi olmadı diye, 
Kalemimi kırmadım... 





25 Ekim 2025 Cumartesi

Dururken

Sende misafir olduğumu bilip dururken, 
Dururken işte... 
Sana yetişemedim... 
Ben dururken, 
Sen, 
Ardına baka baka gittin... 



23 Ekim 2025 Perşembe

Hipotermi

Yokluğun üşütüyor desem yalan olur! 
Yokluğunda donuyorum!.. 
Belki de en güzel ölümler hipotermi uykusunda 
Sevileni rüyada ararken yaşanandır... 


22 Ekim 2025 Çarşamba

İmha!

İhtimalleri imha edip de gitmeli insan ki, geride ümidin zerresi yeşeremesin. 


21 Ekim 2025 Salı

Gönlüm sefer çeker

Her şeyim var, 
Her şeyimde bir eksiklik!.. 
Tamlarım yarım, 
Yarımlarımla acılanırım. 
Muammalar çözüldükçe, 
Yeni bir düğümün eşiğinde, 
Durduğum yeri anlarım. 
Gönlüm sefer çeker, 
Ayaklarım eve demirler. 
İnsana dayanmanın, 
Muhalliğini farkındayım... 
Her şeyde bir fanilik, 
Her bakış bir hicrete kanatlanış... 
Allah'a sığınmayı öğrenmeseydim
Helakim olurdu bu tek kalış... 
Ne güzel demiş diyenler:
Allah var, gam (ümitsizlik) yok. 

(*) Bu satırları karalarken nuru bol olsun üstadımızın bu dizeleri aklıma gelince görsele onu iliştirdim. 

20 Ekim 2025 Pazartesi

Belki

Belki bir dua olduk birbirimize,
Yarım kalmış bir “keşke”nin içinde.
Ne sen tam gittin benden,
Ne ben unuttum seni dilimde.

Belki zaman sustu, biz susamadık,
Belki de kader, adımızı yarım bıraktı.
Bir yanım hep seni çağırdı gizlice,
Diğer yanım "bitti" dedi sessizce.

Kalbimle aklım, iki ayrı şehir,
Biri seni bekler, diğeri git der hâlâ.
Ve ben, her dua ettiğimde,
Senin ismin düşer dudaklarıma...

Arzu Denizyaran
@arzunun_kalemi


19 Ekim 2025 Pazar

Rüşvet

Birisi tarafından övülmen, 
seni onu eleştirmekten
vazgeçiriyorsa
rüşvet yemiş olursun. 

Malum "İnsan, ihsanın kölesidir." buyurulmuştur. Düşman kalpler bile hediyeleşmekle, (iltifatlarla) dost olmasalar bile, düşmanlıkları nötrleşebilmektedir. 

Bahsimiz başka. 

Dün şahsımı öven bir çok arkadaşla bugün irtibatım yok! Birilerine şaşırtıcı, hatta aptalca gelse de bu bir vakıa ve benim adaletli gönlümün nezdinde öven de yeren de aynı... 

Biri beni çok övüyor, yanlışlarını görmeyeyim, zinhar ona söylemeyeyim diyemem. Prensipler... 

Karşımdakini üzeceğim için üzülsem de bu değişmez. Diş doktoru da canımızı üzüyor ama hepimiz biliriz ki doktor iyi niyeti, bilgi ve becerisiyle iyiliğimiz için çabalamaktadır. 

Uzatmadan; dostluk anlayışım, muhatabımın iyiliği yani menfaati üzerine dizayn edilmiştir. 
Bu, sevdiğim özelliklerimden olarak ömrümce değişmedi değişmez de. 

18 Ekim 2025 Cumartesi

Kalbimin infazı / Duyuru!


Jarjörüne vedaya dair bütün kelimeleri doldurmuştu...
Bunu anladığımda onun tetiği çekmesine gerek kalmadan kalbimin infazı gerçekleşmişti!.. 

Kitap ve kargo fiyatlarındaki artış sebebiyle Eylül 2025 itibariyle mektupların tamamını (63 mektubu) Rüveyda'ya mektuplar etiketinde siz sevgili dostlarıma sundum. 


17 Ekim 2025 Cuma

Şöyle de olabilir!

Bir gün 
En sevdiğim gitti! 
Sonra, 
Ben neye üzülsem 
Onun gidişine ağladım!.. 

1,2,ve 3

Dilini bilmediğim şarkıların güftesini her zaman kalbim yazmıştır... Bu hüzünbaz oyunu pek severim.

*

İnsanlara politik/planlı hesaplı-kitaplı olmaktan her zaman kaçındım, elbette bunun zararlarını da gördüm ama kalbimle dilim her zaman barışıktı...

*

Allah'a iman ve sadakat en net yalnızlıkta belli olur. Onu düşünüp Ondan hayâ ettiğin kadarsın. 



16 Ekim 2025 Perşembe

Eyvallah

İçimdeki ıssız istasyonda, 
bana sevinçler getirmeyen 
o treni beklemekten 
vazgeçmenin burukluğuyla, 
günü akşam etme 
kaygısızlığına da eyvallah... 

15 Ekim 2025 Çarşamba

Taze başlangıç

Ufkun sonu mu olurmuş, 
Sonra deniz bitti... 
Gözlerde fer, dizlerde derman kalmadı. 
Bir yudum heves olsaydı, 
Yaşamak için, sevda için... 
Bu kadar da dip katmana düşülmez be hocam. 
Biraz gayret desem, 
Biraz ümit, 
Gidenleri, geçenleri, 
Kaybettiklerini işaret edersin. 
Yeni gün taze başlangıç olmaz mı? 
Nasıl..? 
Taze başlangıç burada gözlerini ebediyete kapayınca mı? 
Peki uğraşmayayım seninle! 
Kır aynadaki seni!... 

14 Ekim 2025 Salı

Seni bulmak

Ey ömrün ikindi serinliği,
Ey akşamın eşiğinde geciken sevinç!
Ey güven gibi duran kuşku,
Ve ey yanışın merhametli asâleti!
Seni bulmak;
Kayboluşun zarif cüretidir...

Kanarya Banu Dağ

13 Ekim 2025 Pazartesi

Duyarsın belki bir gün

Dilini hiç bilmediğim bir şarkıyı,    
Severek dinlediğim gibi sevmişim meğer seni... 
Kimdin, neydin, neleri sever-sevmezdin, bilmeden... 
Belki senin güncel hevesindim, göremeden... 
Körebe oynarken bile bazen ayaklarımızı görürdük, 
Senden niçin hiç bir iz ipucu yok... 
Kalbime saplı bir hançer olsan 
Ya ölmüştüm ya şifa bulmuştum. 
Sen öyle bir sancısın ki 
Bir şeye gülerken bile ihtar ediyorsun! 
İki kanadım vardı, biri annem... 
Göklere hasret sürgünümü 
Bu yeryüzü bodrumuna verdiler. 
Duyarsın belki bir gün, 
Kanatsız uçurulduğumu...



12 Ekim 2025 Pazar

Son

Şu son başa eklenince... 
İlk baştaki oluyor, 
Sonbahar, hazan... 
Bir son
İlkin başlangıcına aralıyorsa kapıyı, 
Ayrılıklar o kapıda sona eriyorsa... 
Gam çekme gönül, 
Hüznün rüzgârı seni o sona nasılsa götürür. 

https://youtube.com/shorts/vsNHZmCIRMc?si=vXzGZy_uPlsh9SM5


10 Ekim 2025 Cuma

Çırak

Annem varken gelenlerimiz oluyordu, sık sık kardeşlerim, akrabalar, misafirler... 

Ev şenleniyordu... 
Annemle birlikte o şenlik de gitti...

Şu sıralar kardeşlerim annemin hatıraları onları üzüyor diye gelmeyip beni davet ediyorlar. 
Ben de rahatsızlık vermemek için fazla gitmem. 

Sonuç olarak, kendim çalıp kendim oynuyorum. Yok kendim pişirip, kendim yiyorum. Keşke arada oynasam bari kilo almamın önüne geçerdim. 

Yeni bilimsel veriye göre kendi kendine konuşmanın bir mahsuru yokmuş diye artık kendi kendime konuşuyorum, iyi de oluyor! Çok espirili şeyler çıkıyor! Yazarken bile gülüyorum... 

Bak şimdi "Oynatmaya az kaldı doktorum nerede?" şarkısını ne diye hatırladım acaba? Olsun bu bile olmayan keyfimi kaçıramayacak... 

Sanırım sosyal medya da teselli edemiyor, oyalayamıyor beni. Bu iyi olmadı tabii. Oysa ne ümitlerle gelmiştim, ünlü bilem olacaktım, onbinlerce takip beğeni, hayran kitlesi. Ama üstat, şair, yazar rolünü bihakkın oynamayı beceremiyorum ki. İnsanlar mütevazı değil, havalı kibirliye koşuyor. Yani buradan da hüsran yine hüsran:)) 
Aslında resim, koro, vurma çalgılar falan, belediye kursları başlayacak yazılabilirdim de onda da insan ilişkisi istiyorlar, şu sıra bende olmayan bişi... 

Mahalle bakkalına çıraklık yapmaya mı gitsem acaba... 


İşte hayatımın özeti



Geldim, 
Gözlerinle tanıştım, 
Baharım oldu... 
Gidiyorum, 
Gönlüne karıştım, 
Eylülüm oldu... 
İşte hayatımın özeti, 
Çabucak vadem doldu... 


9 Ekim 2025 Perşembe

Allah sabrı cemil ihsan eylesin Şule Hocam

Şule hocam! 
Bu gece ateşler içindesin! 
Aylarca süren "mücadeleniz" noktalı virgülle mola dedi. 
Delikanlı Yusuf'unuz sonsuzluk davetine icabet etmiş. 
Bilmiyorsun hocam, 
Sen şifası için dua beklerken... 
Ben bu habere hazırlamıştım kendimi. 
Seni teselli eden şeyler yazsam da Yusuf'u Ankara ilinde kaybedecektik biz... 
Motorsiklet kazasında 27'lik yeğenimiz... 
Bir İsmail'imiz vardı, daha 40 yoktu. Gamzeleri hastane odalarında soldu. 
Bir Fatma vardı... Annemle aynı evrede... 
Sonra Annem... 
Bu gece de delikanlı yakışıklı, Yusuf yüzlü evladına çok ağladım. 
Son dönemde becerebildiğim en iyi şey... 
Annelik nedir bilmez erkekler ama iç yangınını tahmin etmesem de saat 02 oldu hâlâ sana ve yavruna, abisine, babasına, sevenlerine üzülüyor, üzülüyorum. 
İç hastalıktan gidenlere şehitlik veriyorlar hocam. Bu belki biraz tesellin olur diyeceğim de burayı görecek okuyacak halin yok... 
Şule Hocam! 
Doğduğun ayda evladını uğurlamak kaderinmiş... 
Allah hepimize sabırlar, şu dünya imtihanlarına dayanma gücü versin.  


8 Ekim 2025 Çarşamba

Hâlâ sendeyim

Ben seni, sabi bir çocuğun geleceği düşünemediği gibi sevdim... 
Hani güneşli bir günde birden hava değişir ve gök sesli sağanağa yakalanırsın ya... 
Önce ıslanmamak için bir saçakaltı bakarken, 
Artık çok geç sırılsıklamım nasılsa dersin ya... 
İşte öyle aniden sevdim seni... 
Telaşlı bir korkaklıkla... 

Ben seni, onca darbelerden, depremlerden ölmeden lakin içi yaralı çıkıp da sevdim... 
Sen bunun sadece önsözünü bildin. 

Ben seni, hesapların uzağında, anda kalıp bir saltanatın sefasında umarsız sevdim... 
Bir ırmaktı, bazen hırçın, çokçası duru bir akışa kendimizi bıraktığımız. 
İş sevmekle kalsa, severek an yaşansa, ömür sürülebilse hiç bitmesin derdik, dedik de... 
Ve an geldi sancılar ayrılık doğumunun kapısına dayandı... 
Bir vedanın doğumunu görmeyi kim isterdi ki... 

Ben seni, kaybetme korkusunun prangalarında sevdim. 
Uzaklar çok uzak değildi, yakın olması işten bile değildi. 
Ben seni severken o prangalara esir düştüm. 
Her sabahıma yüzünün sevinci, her akşamüstlerine vedanın kızıllığı mührünü vurdu. 

Ben seni, göğsümü gere gere ne sevebildim, ne de kollarımın arasında saklayabildim. 
Bir yaz yağmuru gibi, geldin ömrüme, bu ıslaklık ondan kalma... 

Ben seni yorgun ruhumdaki çocuk parkında seyretmeyi sevdim. 
Adam oldum, koca, baba, çocuk, sevgili oldum. En son yâr olup, yardan yıkıldım... 

Ben seni bitti desek de sevdim. 
Sessizliğe mahkum olsak da... 
Hâlâ sendeyim, 
Hâlâ sensiz... 



7 Ekim 2025 Salı

Şairlik başka bir meziyet.


"Şiir" yazmak için aşk/muhabbet gerekir. Aşık olmak... Aşk yazdırır şiiri... 
Aşk olmadan "şiir" aşkı yazamaz...
Önce aşk, sonra da yazım kabiliyeti...
(Hele aşkın aşkınlaşmış muhabbet hali, bu fakiri aşan bahsi diğer.) 
Biri olmadan, diğeri gün yüzüne çıkmaz. 

Aşk yazıyor evrendeki tüm şiirleri... 
Şairlik başka bir meziyet. 

Bu yüzden benim gibiler hadlerini, yerlerini, sınırlarını bilir ve müteşair olarak geçip giderler bu âlemden... 
Ver sloganı:"Bir yudum teselli."


6 Ekim 2025 Pazartesi

Buruk

Kaç buruk hikâyeden geldim sana, 
Kaç ümidi düşürdüm yollarda... 
İçimde taze bir mezar, 
Sabah akşam ahu zarda... 

 


5 Ekim 2025 Pazar

Kalp anlamaz

Bittiğini, kurtlar-kuşlar, dağlar-taşlar anlar da kalbiniz anlamaz!.. 
Yokluğu içinde kıvranışlarınız bir türlü son bulmaz... 
Ne şarkılar, ne şiirler yaranıza merhem olmaz... 
"Bitti" kelimesi sizin lügâtınızda artık yer almaz... 




4 Ekim 2025 Cumartesi

Yol

Bazen, 
YoL
Bitse de
Hikâyesi bitmez!.. 

Çünkü hakikatte 
YoL, 
İnsanın içindedir. 

Engeller, engebeler, yokuşlar, inişler; zorluklar, kolaylıklar; umutsuzluklar ve umutlar
hepsi oradadır... 



3 Ekim 2025 Cuma

Kapattık

Aşka geçit yok! 
Sevdalara düşüp uykularımızdan olmuyoruz artık! 
Kayda geçsin; aşkın kalbimizin üstündeki tanısız baskısı! 

"Kapattık!" yazıyor görmüyorsun mu? 

"Kapattık canlar, sevmiyoruz artık!"
Böyle; risksiz, özensiz, renksiz, sevimsiz, sevgisiz, belirsiz, iklimsiz, ikilemsiz, ilgisiz, gündemsiz, sessiz... yaşar gibi yapacağız bundan sonra... 

Biz aşktan darbeliler, ayrılığa şerbetliler kapattık gönlümüzün kapısını... 

Kapattık, zararına indirdik kepenkleri... 
Sevmiyoruz artık... 
Sevemiyoruz... 
İstesek de... 

Ölenle ölünmüyor!


Ölenle ölünmüyor!.. 

Bir hakikatin ifadesi gibi dursa da gereksiz ve sevimsiz geliyor bana... (*) 

Evet ne ölenle ölünüyor, ne gidenle gidiliyor ama ölenin/ gidenin ardından, ölüm gibi bir şey oluyor.

Ayrılık acısı diyoruz ki, hergün hem de sabah akşam iki kez ölmek... 

Söyleyeceklerim bu kadar, kıyası söyleyemediklerimde kalsın. 

(*) Bu cümleyi teselli olsun diye olur olmaz zamanda kullanmamak lazım.


 

1 Ekim 2025 Çarşamba

2 ay oldu!

Fotoyu senin bahçende çektim. 
Gittiğin bugün 2 ay oldu! 
Hayatın lezzeti de gitti... 
Yaşama sevincimiz çekildi... 
40 gün 40 mum yakar insanın yüreğini, her gün 1'i söner ve en son 1'i kalan ömre demişlerdi... 
Bizim acımız niye hâlâ sönmedi anne! 
Sönmesini de istediğimi sanmıyorum aslında, en azından kendi adıma... 
Yanımdaymışsın gibi seninle konuşsam, psikopata bağladı derler mi? Ama arada kendimle konuşuyorum yalan yok! 
Canım kendim diyorum, ona arada senin sevdiğin şeyleri yedirmeye başladım. Sen seviyorsun, senin ruhuna da değer diye kolay ikna ediyorum "canım kendimi"

Merak etme anneciğim, senin kadar titiz olmasam da evimiz tertemiz. Geçen tül perde değiştim. Her defasında değişim tarihlerinde tatlı tatlı tartışırdık. Bazen "daha erken, boş ver daha geçsin" derken bazen de "hani oldu zaten" diye bakış atardın. 

Şimdi işler çabuk bitiyor, kilo aldım, hateketsizlikten. Yürüyüş de istemiyor canım. 
Kendime rüşvet verip yürütüyorum, yolda dondurmacı var da... 

Akşam çaylarımıza yeni yeni başladım. Tatlılardan uzak duruyorum. Terasta gün batımları, baktım idam sehpası gibi... 

Ne zaman yatıp kalktığım belli değil. 
3-5 gün bu evde daha önce bu dünyada hiç duymadığım sarhoş edici bir koku yayılıyordu. Senin geldiğine, beni dolaştığına işaret saydım. Ta ki kardeşime söyledikten sonra bir daha o kokuyu duyamadım. Ah benim aptal kafam dedim. Müjde, teselli öyle güzeldi ki.. 

Rüyalarımızı aksatma anne. 
Biz de sana her fırsatta geliyoruz. 
Daha bu sabah son turfandan  ile telefonda sümük yaptık. 
Buralarda kuru gün yok anne. 
Buralarda boşluğun dolmuyor anne... 
Keşke sen de yazabilseydin... 
Keşke sen de... 

Selâm

Selâm,
Yanında varsa sevinç, 
bir miktar ödünç verebilir misin? 
Puslu sisli gönlüme minnacık bir tebessüm olabilir misin? 
Selâm, 
Elinden gelirse, birazcık elimi tutabilir misin? 
Ağlarsam gözlerimi silebilir misin? 
Olumlayan kelimelerini benim için seçebilir misin? 
Bana iyi biri olduğumu söyleyebilir misin? 
Selâm, 
Es Selâm'ın aşkı için, 
Selametim için dua eder misin? 
Şefkatli bir nazarınla içimi serinletebilir misin? 
Selâm verebiliyorsam hâlâ, 
Kendimden ve senden ümidim var demektir daha... 


30 Eylül 2025 Salı

Görsele çok teşekkür ediyorum

Ne kadar uzun ve soğuk bir kış günü!.. 
Akşam olsa da uyusam, ömrümden bir sayfa daha çevrilse... 

Herkes ettiğini bulur demişler!

Herkes ettiğini bulur demişler... 
Ben ne güzel bir şey buldum;
Seni... 
Rüveyda, 
Seni... 

29 Eylül 2025 Pazartesi

Milyonda bir

gözlerin, 
saba rüzgârı sessizliğinde, 
kanat çırpan doğan çığlığı gibi, 
hasreti hüzne katmış 
bana seslenir;
masal olmaya razı olmuşken, 
artık, milyonda bir ihtimal bile değiliz... 


28 Eylül 2025 Pazar

İhtimaldi

İhtimaldi, 
İhtilâl olur gözüyle baktık! 
Galibi biz oluruz sandık! 
Belki de yeterince hâyâl kuramadık! 

 

27 Eylül 2025 Cumartesi

Tekneler ürpermiş gibi

Sevgili Haşmet Babaoğlu'nun bu derin farkındalığını, roman tadındaki sunumunu burada saklamalıyım. (22 Eylül 2025/ Sabah) 
İnsanların çoğu bunu bilmez, hissetmez ki yaşasın, oysa yaşam o ürpertide... 
Hayat böyle ince detaylar içinden sırlarını fısıldar... 


Şehri az göreyim dedim; 
Hüzün volta atıyordu!.. 

*

- Son 🍁baharın   ayak sesleridir  O..
Telaşlı zamanlara bir es verdiği…
Hüzünlü  şehirler gibi…

Bulutlar şiir yazmış..👌🏻
Güzel bir kare yakalamışsınız..
Gönlünüze sağlık…

- Tebrik ederim, fotoğrafı çekme sebebim aslında bulutlardı,(sanki içlerinde kanat çırpan kuşlar saklı) önemli bir detayı yakalamışsınız... 🦋


26 Eylül 2025 Cuma

Biri çıksa

Hani eylülün içinde bahar da saklıdır ya... 
Olgun bir adamın içinde saklı çocuk gibi hani... 
Bazen coşkulu bir delikanlı, bazen omuzları düşmüş, handiyse bastona tutunacak hayat yerine... 
İçinde tomurcuk tomurcuk açan baharlara inat, dışında uzun bir yaprak dökümü... 
Biri çıksa; iki şefkatli cümle söylese, elini tutsa, yanağını okşasa, oracıkta düşüp can vereceksin... 
Eylül gibisin, sabahları pırıl pırıl yaşam güneşi, akşam üstleri kızıl bir hüzün gözlerinde... 
Gündüzlerin aksine geceler ıssız ve soğuk, üşütür durur ruhunu... 


25 Eylül 2025 Perşembe

Senin Korkularını Benim İnceliğimi


Ayrılık ne biliyor musun?
Ne araya yolların girmesi
Ne kapanan kapılar
Ne yıldız kayması gecede, ne güz
Ne ceplerde tren tarifesi
Ne de turna katarı gökte
İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!
İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini
Birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine
Ardında dünyalar ışıyan camlar dururken
Duvarlara dalıp dalıp gitmesi
Türküsünü söylecek kimsesi kalmamak ayrılık
Ödünç sesle konuşan bir kalabalık içinde kendi sesiyle silinmek
Birdenbire büyümesi gülüşü artık yaprak kıpırdatmayan bir çocuğun
İnsanın yaşlandıkça kendi kuyusuna düşmesi
Bir kadının yatağına uzanan kül bağlamış bir gövde
Saçına rüzgâr, sesine ışık düşürememek kimsenin
Parmaklarını sözüne pınar edememek
Uzaklarda bir adamın üşümesi; bir kadın dağlara daldıkça
Işıklı vitrinlere bakmadan geçmek çarşılardan
Çiçekçilerden uzağa düşmesi insanın yolunun
Evlerle sokaklar arasında bir ayrım kalmaması
Ayrılık; yağmurdan vazgeçiş, sudan üşüme
Yalnızca gölge vermesi ağaçların
İyiliğin küfre dönmesi ayrılık
Güneşin bir ceza gibi doğması dünyaya
Başını alıp gitmek gibi bir geri dönüş
İki adımından birisi insanın, sevincin kundakçısı
Hüznün arması, süren korkusu inceliğin
Ayrılık, o küçük ölüm; usta dokunuşlarla bizi büyük ölüme hazırlayan
Şimdi anlıyor musun gidişinin neden ayrılık olmadığını?
Bir yaprak düşmesi kadar ancak acısı ve ağırlığı olduğunu
Bir toplama işleminin sonucunu yazmak gibi bir değer taşıdığını
Boşluğa bir boşluk katmadığını
Kar yağdırmadığını yaz ortasında
Ayrılık, o köpüklü öpüşlerin ardından kalkıp ağzını yıkadığında başlamıştı
Ben bulutları gösterirken "Bulmacanın beş harfli bir yemek sorusuna"
Yanıt aramanla halkalanmış
Aşkın şarabının ağzını açtım, yâr yüzünden içti murt bende kaldı
Türküsü tenimde düğümlenirken, odadan çıkışınla yolunu tutmuş
Dağlarda öldürülen çocukların fotoğraflarını kenara itip
"Bu eteğin üstüne bu bluz yakıştı mı?" dediğinde varacağı yere varmıştı çoktan
Ne mi yapacağım bundan sonra?
Ayak izlerimi silmek için sana gelen yolları tersinden yürüyeceğim önce
Şiir okumayacağım bir süre
Hediyelik eşya satan dükkanların önünden geçmeyeceğim
Senin için biriktirdiğim yağmur suyunu, bir gül ağacının dibine dökeceğim
Yeni bir yanlışlık yapmamak için telefonlara çıkmayacağım
Ardı kuş resimli aynalar arayacağım mahalle pazarlarında
Gençliğimi anımsamak için
Emekli kahvehanelerinde yaşlılarla konuşarak, sonumu görmeye çalışacağım
Fotoğraflarını güneşe koyacağım, bir an önce solsun diye
İçinde ay ışığı, iğde kokusu ve begonvil bulunan tüm resimleri duvarlardan indireceğim
Mican türküsünü asacağım yerlerine
Falcı kadınlara inanmayacağım artık
Trafik polislerine adres sormayacağım
Geleceğe ışık düşüren bir gülüşle gülmeyeceğim kimseye
Fesleğenden başka bir çiçek koymayacağım penceremin önüne
Büyük kentlerin varoşlarında çırpınan üç milyon yurtsuza evimi açacağım
Nerde bir kayıp, bir faili meçhul varsa bıraktığı acının yanına resmini asacağım
Şaşırma! Yetimi korumak için yeni aşklar bulacağım kendime.
Ne yapacağımı sanıyorsun ki?
Tenin tenime bu kadar sinmişken
Ömrüm azala azala akarken önümde
Gittiğin gerçek bu kadar herkese benzerken
Senin korkularını
Benim inceliğimi doldurup yüreğime
Bıraktığın boşluğu yonta yonta
Binlerce heykelini yapacağım

Şükrü Erbaş

24 Eylül 2025 Çarşamba

Alın yazındı

Kaç kez hâyâl kırıklığın oldum, 
Sen hiç vazgeçmedin... 
O güzel kalbin yara bere içinde, 
Umudu arayan gözlerin 
Seferden yenik dönen akıncı misali yine ıslak... 
Demiştim sana;
Şiir dilerken, 
Şiir olursun visal olamazsın... 
Bir rüyadan uyanırsın 
Kâbus sayarlar diye... 
Kaç kez hâyâl kırıklığın oldum, 
Sen hiç vazgeçmedin... 
Bazen hırçınlaştın! 
Çokça kırıldın, 
Hiç kırmadın... 
Bir çocuğun masum avazını 
Sessizce içinde yaşadın 
Sonra yine geldin, yine, yine...
Usanmadın... 
Sen de yalnızdın, 
Saçların rüzgârda özgürdü de
İki avuç arasında mahpus olsun, 
Okşansın yanağın gibi isterdin... 
Yollar, şehirler, kitaplar, arkadaşlar... 
Gece olunca içindeki geceyi nasıl doldursundu... 
Kaç kez hâyâl kırıklığın oldum, 
Sen hiç vazgeçmedin... 
Sen sevmelerin kadını, 
Sen aşkın meftunu, 
Bu da senin alın yazındı... 


23 Eylül 2025 Salı

Affetme bizi çocuk!

Affetme bizi çocuk! 
Sen un çuvalı taşırken beyazı kırmızıya boyadın! 
Çocukluğunu unutup, adam rolünü oynadın... 
Affetme bizi çocuk! 
Sen açık hava hapishanesinde aç ölürken, 
Biz çocuklarımıza mutluluk masalları anlattık! 
Affetme bizi çocuk! 
Sen evsiz barksız enkaz aralarında yatarken, 
Biz pamuklu yataklarda keyif yapmaktan sıkılarak uyuduk! 
Affetme bizi çocuk affetme!
Affetme bizi! 

22 Eylül 2025 Pazartesi

Lezzet sömürü denklemi

İnsanın muhatabını sömürmesi ile onunla karşılıklı muhabbet duymaları arasındaki farkı anlayabildiysek, dağılabiliriz... 

Dibin notu (haşiye) : Lezzetin ve sömürünün de sınıflara ayrılıp, dereceleriyle uzun bir mevzu olduğu, izahtan varestetir. 


21 Eylül 2025 Pazar

Medeniyetin sonu!

Aklım, 
Fikrim, 
İdrakim, 
Anlayışım, 
Vicdanım, 
İnsanlığım, 
Bu olup bitmeyen, 
Günler, haftalar, aylar... 
Yıllardır sürdürülen 
Zulüm, işkence ve şiddet çeşitlerini asla kabullenmiyor! 

Kâbus gibi çöken ama bildiklerimizden çok çok daha fazla uygulamada olan bu hakikatin yaşandığı, bebeklerin ve insanların aç bırakılıp öldürülmesine, bu yüzyılda inanmak istemiyor! 

Orada! 
Hemen bir ülke ötemizde, 
Çağdışı bir barbarlıkla sanki zamanlar geriye sarılmış! 
İnsanlık dışı akla hâyâle gelmeyen her türlü öldürüp yok etme çeşidi, bombardıman altındaki savunmasız, silahsız, masum insanlara uygulanıyor! 

Bırakmıyorlar yardım edilsin! 
Bırakmıyorlar göç edilsin... 
Bırakmıyorlar yaşamaya... 
Bir tek ölmelerine var izin(!) 

Geçerli mottolar, çağın kurum ve kuralları, beyannamelet, yasalar, mahkeme kararları... hiç birinin zerre etkisi kalmamış! Hukuk sanki guguk kuşu olup dünyadan uçup gitmiş... 

Zorba çağına girdik ey insanlar! 
Medeniyet Filistin'de dibe vurdu! 
Gücü elinde tutan haklı(!) 
Silah ve para kimdeyse zorbalık onun hakkı! 
İnsani değerler, hak, adalet, merhamet... Bu kelimeler kavramlar nasıl girdi lisanlarımıza ve kullanıma? 
Yalan ve aldatmaca olduğu anlaşıldı! 
Şimdi neredeler, niçin onları kimse kullanmaz, umursamaz oldu!? 

Bu caniler, masumların cesetlerinin üzerinde açık açık ve kimselerden çekinmeden, nasıl parsel paylaşmaktan, kumarhaneler, gazinolar yapmaktan söz edecek kadar insanlık çukurundan gayyaya düşebiliyorlar! 

Ve bizler, 
Seyrediyoruz! 
Seyrettiğimiz, soykırıma uğratılan bir millet değil! 
Seyrettiğimiz ne aczimiz, ne beceriksizliğimiz ne de çaresizliğimiz. 
Kendi rezilliğimizi, kepazeliğmizi, kendi ödlekliğimizi, kendi onursuzluğumuzu seyrediyoruz!  

Şayet yakında kıyamet kopmazsa, dünya tarihinin lekeli, kara, kanlı sayfalarında bizi, gelen yüzyılın insanları taaccüp ve esefle öğrenecekler. 
Onlara rezil olacağımız gibi mahşer halkına da rezil olacağız... 


20 Eylül 2025 Cumartesi

Bütün mevsimler sanattır!

Son söyleyeceğimi yazıya başlık olarak attım zaten... 
Geçenlerde ziyaretine gittiğim arkadaşımın bürosunda masanın üzerinde, uzun yıllar sonra, Zafer dergisi Aralık 2024 sayısı vardı. Arkadaşım birkaç tane sayıyı bana hediye etti. 

Fotoğrafta da gördüğünüz gibi Cemal Süreya'nın: "Sonbahar sanattır, diğerleri mevsim." özlü sözünü almışlar. (Yazarın sonbahar anlatımı kalemi güzelmiş.) 

Sosyal medyada görmeye alışkınız lakin Zafer dergisini bilim ve tefekkür dergisi olarak bildiğimden, ilahi sanatı temaşaa cephesinden, sanat hadisesinin yalnızca sonbahara indirgemesine razı oluşlarına doğrusu biraz yadırgadım. 
Tabii aradan yıllar geçti yönetim kadrosu belki de anlayış da değişmiştir bilemeyeceğim. Neyse maksadım Zafer daha iyisini tenkit etmek değil zaten ama söz konusu san'atsa hangi mevsimi ele alıp incelersek orada ilahi sanatın sonsuz desenlerini renklerini temaşa ederiz. 

Hep söylüyorum; yerli ya da yabancı ünlülerden birisi bir şey söyleyince önünü ardını zerre düşünmeden dinimize imanımıza bir halel gelir mi diye aklımızın ucuna bile getirmeden hemen kopyala yapıştır, paylaşıyoruz! 
Cemal Süreya'nın bu sözünde tabii ki böyle bir tehlike yok! 
Sadece diğer mevsimlere büyük haksızlık var. Haliyle Allahu Teala'nın sanatına da körlük! 
Haşmet babaoğlu'nun;“Eylül bir ay değil, bir aylık ayrı bir mevsim.” özlü sözünü yeğlerim. 

İslam'ın sanat anlayışında ilahi sınırların aşılmasına müsamaha yoktur, sanat bahane edilerek sınırsız bir özgürlük asla kabul edilemez. Bu notu da düşerek yazımı sonlandırmış olayım.