3 Aralık 2025 Çarşamba

RUGAN PAPUÇLU HÜZÜN

Mahalle…
Rutubetli evlerin omuz omuza durduğu,
her akşam bir yetim serinliği çökerdi kaldırımlara.
Isli bacalar göğe değil,
sanki içimize üflerdi dumanını;
her nefes biraz eksilirdi çocukluğumuzdan.

Cırcır böcekleri gecenin nabzını tutardı,
toprak saksıda bir petunya
tek bir çiçek değil de
yıllardır saklanan bir iç sır gibi açardı.
Bazen bir karınca geçerdi eşiğimizden,
“tevazu budur” dercesine,
yeryüzünün en küçük adımlarında bile
koca bir hikmet unuturduk.

Bayram sabahlarında,
kartal yalnızlığında bir sessizlik dolaşırdı mahallede;
kalabalık görünürdük ama
hiç kimse birbirinin yüreğine rastlamazdı.
Sen gelince öğrendim:
Bir kalbe değmek,
en büyük bayrammış aslında.

Kırmızı rugan papuçlarımı hatırlıyorum hâlâ;
annemin sandığında kaderimi saklardı o ses,
“her adımın bir duası vardır” diye fısıldardı annem.
Meğer bütün yollar,
sevdiğine giden bir cümlenin başlangıcıymış.

Hasret…
Kefareti baldırandan sert bir rüzgâr gibi
içimde gezindi yıllarca.
Düşer yokuştan iner gibi kursağa,
adı konmamış bir acının
en sessiz taşını bırakırdı boğazıma.

Ama sen
bütün susuşlarıma bir ses,
bütün karanlıklarıma bir kandil oldun.
Mahallenin rutubeti bile
senin adını duyunca kiraz ağacı olur çiçeğe dururdu.

Anladım:
Bir insanın kaderi,
annesinin sandığa koyduğu papuçlarda değil;
tutmayı göze aldığı ellerde yazılırmış.

Şimdi biliyorum,
petunya kokusu kadar masum,
isli bacalar kadar eski,
kırmızı rugan papuçlar kadar çocuk
bir aşkla yürür kalbim sana doğru.

Dünya yıkılsa bile
bir mahalleyi yeniden kuracak kadar
sakin ve sadık çarpar içimde adın...

Kanarya Banu Dağ