21 Ocak 2025 Salı

Dokunmak 12

Dokunmak önce ruhta başlıyor Rüveyda...
Tarifi olmayan  ılıman bir iklimden taşan bir lezzet, sonsuzluğa uzanan...
Ruhta olunca ulvilikten...
Kanat çırpmadan saatlerce göklerde yüzen kuşlar gibi...

"-Sen onu çok sevmişsin, başkasını sevemezsin artık!"demişti bir dost...
Sevmekse seversin, aşksa haklı olabilirsin diye bir cevabı içimde saklı tutmuştum...

Önce ruha dokunduğu içindir...
Bir piyanonun tuşlarında, incitmeden gezinen narin parmakların katıldığı ahenk gibi  emsalsiz bir fani tat...

Evet, dokunmanın tarifi yok ama tadı var Rüveyda...

En çok da gece pencereyi açınca ve sabaha karşı, seher konfetilerinde...

Bir kere dokunmaya görsün ruhlar birbirlerine...Bir daha o kilidi kimseler açamaz...

Ne suskunluklar ne mesafeler...
Dokunmanın mesafelerle de zerre ilgisi yok...
O düşünce gibi bir şey...Işınlanmak gibi...Zamanda tay, zamanda raks...

Meselâ bir adam tanımıştım; derdi ki ne zaman Peygamberimize (sav) özlemim çırpınış olsa, hemen cebimden bu gül esansını çıkarıp kokusunu elimi, Onun elini öper gibi öperek koklar koklar, ruhuma çekerim...

Dokunmak böyle acaip, tuhaf, derin, gizemli bir bağışıklık Rüveyda...

Bazen bir cümle, bir cümlede bir kelime...
Bazen bir melodi, bir melodide aynı nakarat...öyle bir dokunur ki, çaresi anca ağlamaktır...

Aşk, dokunmaktır...
Ruha, kalbe...
Hayata...

Tensel dokunuş şehvettir, bahsi diğer de geç...
Hiç o adamın hasretinin çırpınışındaki gül esansına sarılışıyla kıyaslanabilir mi?

Bir dokundun, kendimi unuttum,
Bir sustun, seninle avundum...