8 Nisan 2014 Salı
Önyargılar...
Albert Einstein : ''Önyargıları yıkmak, atomu parçalamaktan zordur.'' demiş.
Hele ki, bizim gibi, geçmişinde ''tarihi arıza'' yaşayarak bir çırpıda devrimlerle (!) geçmişi, mazisi, İslam hukuku, İslam ekonomisi, değerleri,yazısı,kıyafeti,yaşam biçimi ve din bağları koparılmış/dönüştürülmüş bir millet söz konusu ise; çok daha zor...
Düşünün bir kere, birilerinin ''izminin/ ideolojisinin'' akıl ve hevasının keyfine ve arzularına, kafa yapısına göre koskoca bir millet sil baştan dizayn ediliyor, yön, istikamet ve şekil veriliyor ve bu eğitim sistemi yoluyla taraflı ve yalan bir tarih aldatmacası ile minicik beyinlerimize nakşediliyor !
Bazen narkozlanmış ya da düdüklü tencerenin içine tıkılmış insan yığınlarına benzetirim bizi.
Hani kurbağayı soğuk su dolu tencereye koyuyorlar ve yavaş yavaş altını ısıtıyorlar ya, o da bu hale alışarak pişiyor !
Ya da, yavru fil örneği gibi, minicik bir kazığa bağlıyorlar ama o büyüdüğü zamanda çok basit bir hareketle bu ipin bağlı olduğu ''kazıktan'' kurtulacağını bilemiyor. Çünkü beyni küçük yaşta yıkanmış ve bir yalana inandırılmış !
Afrika'da taklitçi maymunların gözü önünde dar bir çukura adam elini sokar ve oradan ceviz çıkarma eylemi yapar. Maymun cevizi elinde tutunca delikten elini çıkaramaz ve kolayca yakalanır, oysa cevizi bıraksa, elini tekrar çıkarma imkanı (hürriyeti) mümkün olacaktı.
Kafa konforumuzu kemalist rejim dizayn ettiği günden beri, o düdüklü tencereden, ya da kurbağa gibi uyuşmadan fırlayıp çıkanlarımız çok şükür ki az değil. Uyananların uyuyanları uyandırması ise son derece güç ! Zira çocuk yaşta dönüştürülmüş bir yapının, zihni altyapının, bir anda uyanmasını, anlamasını beklemek, eşyanın tabiatına aykırıdır.
Peygamberler bile, Hakkı tebliğe gittikleri topluluklarla yıllarca uğraşı verdiler. Bazen bir Peygambere ömrü boyunca iki-üç kişi iman etti.
Anlamak zor ve büyük nasip işi, anladığını anlatabilmekse, zorların zoru bir maharetin ötesinde Rabbimizin inayetine kalmış bir müjdelenmedir.
En azından karşıt fikirlerle karşılaştığımızda, inandırıldığımız ideolojik altyapılı fikirlerimizin ne derece doğru olduğunu düşünebilsek; karşımızdakinden şüphe ettiğimiz kadar; kendimizden de şüphe edebilsek, yeniden sorgulayabilsek; bir ''acaba'' nın bize kazandıracağının ''sahih/geçerli/makbul iman'' olduğu hakikatine erebilsek; bu, bizim ebedi saadetimizle direkt ilintili son derece hayati bir konu olduğu kendiliğinden anlaşılır.
En zoru da Müslümana, Müslümanlığı; gerçek İslam'ı anlatmaktır diye düşünüyorum. ''Ey iman edenler, yeniden iman ediniz'' ayeti ne derin hakikatlere kapı aralıyor.Anlayana..!
Ölmezden önce anlayanlardan olabilmemiz duasıyla...