31 Temmuz 2020 Cuma

Nerede mi o eski bayramlar?


Bayramların da ruh ve bedenlerinin olduğunu tahayyül etmişimdir.

Bayram beden, sevinç ruhu...
Bayram İslâm, sevinci tasavvuf...

Eski zamanlarda ikisi bir arada bihakkın idrak edilirmiş. Dileyen kutlanırmış desin. 

Sevinç dedi ki: "Son çocuk, kendi ülkesinde, kendi evinin bahçesinde, üzerine bombalar yağmadan, babası rejim tarafından zorla zindana götürülmeden, annesi dizlerini dövmeden, yüzünde yarın ve ölüm endişesi yaşamadan bayramlarda yeni bayramlıklarına sevinene kadar siz bayramı idrak eder ama beni bulamazsınız! 

Yeryüzünde zalimlerin zulmü sürdüğü müddetçe bayrama yine de mecbur, eksikliğime katlanmaya mahkûmsunuz! 
Beni yeniden yaşam sevinci gibi bayramlarınızda görebilmeniz, zelillikten kurtulduğunuz gündür."

Bayram beden, sevinci tasavvuf. Biri beden, diğeri ruh. Ruhsuz bayramlar yaşıyorsak, geleneklerden uzaklaşan, asosyal bünyemizin artan yabaniliğinin de işbu sevinçi kaybetmesinde vebali var. Ne kadar rağbet, o kadar marifet.
Dini bayramlar ilahi emir oldukları için idrak edilirler. Gerekleri zarf-mazruf ikileminde öznesinden kopmuş olsa da yerine getirilir. 
Şeker de tutsalar, tatlı da yesek, ruhumuzun tatlanmayışının, dahası bir görevi alel acele ifa edip aradan çıkarma niyetimiz bile neş'eyi gücendirmeye yeter. Biz bayram günü bayramın kalbini kırdığımızdan habersiz o klasik hayıflanışın bildik nakaratını tekrarlarız: 
Nerede o eski bayramlar!