Oysa ben her canı aziz bildim, aziz tuttum gönül evimde, şefkatle...
Onların her kelimelerini, fiillerini anlamlı bulup, altını çizdim.
Onlarsa benim üzerimi..!
Gördüm ki bu dünyada görmeye değer az şey var!
Hayvanlar, bitkiler, çocuklar, yaşlılar ne de güzeller.
Hatta size bir şey söyleyeyim mi?
Bu adam, cansız sanılan eşyalara (nebatata) bile kötü davranmaz, gücenirler diye.
Mesela kapıyı hızlı çarpmışsam, hor kullandım diye özür bakışı yapar hatta elimle okşarım!
Merdivenlerde mecalini kaybetmiş bir arı görsem onunla konuşurum. ''Bak şimdi seni buradan kurtarıp güneşe bırakacağım, sen iğnen ile canımı yakma, anlaştık değil mi?''
O da sanki beni anlar gibi, teslim olur ve vedalaşırız.
Sonra tekrar bakmam orada mı diye...
Kötü akibetini görmekten korkarım!
Uçup gittiğini, arkadaşlarına neşe içinde beni anlattığını umarım.
Sevdim ben insanları, onlardan yana hüsranım içimde sayha sayha birikmiş olsa da...
Nefes alırken, nefesime can veren ''Hu'' da gördüm şefkatli sır kapısının eşiğini...
Ne güzel demiş, diyenler: ''Allah var gam yok!''
Gam yok ama efsunlu bir hüzün var ve olmalı.
Dünyaya düşüşün hüzün makamı...
Bize bizi ve Onu hatırlayacak olan hüzün makamıdır.
O içimizde hep diri, hissedişler de diri olmalı.
Ona kavuşmayı ümit edip, özlemeliyiz.
Bu da adına ölüm denilen kapı aralanmadan zor!
https://www.youtube.com/watch?v=hqZGvkF00DI