Kalplerimizde başlayan,
Kalbini yaralayan!
Kalbimde sancı,
Bitti desek de bitimsiz!
Her şiirin köşe başına ser levha gibi bir ataçsın sen...
Mevsimler değişse de, değişmeyen!
Değişemeyen, değişmesini istemediğimiz...
Ummaktan umudumuzu kesmiş gibi görünsek de
Öznesi malum bu hikâyenin kıyısına tutturulmuş bir ataçsın sen...
Sussak da, darılmış gibi dağılsak da,
Her veda edişin köşe başı direğinin lambasına tutturulmuş bir ataçsın sen...
Köhne zaman tünelinde kan kırmızı yol alırken dünya,
Ayrık otlarından bize ne!
Biz ki zakkumu zemzem bilmiş,
Kimselere ser bile vermemişken!
İtina ile beslenilen şahı merdan acılar gibi günlerin başlangıcına tutturulmuş bir ataçsın sen!
Rüveyda da sensin!
Süveyda da, Hümeyra da..!
Bütün güzel isimlerin baş harfine tutturulmuş kalbe şifa bir ataçsın sen..!
Firak denizini yorgun kollarımızla kulaçlıyorsak,
Her şeye rağmen, her şeye inat, boğulmuyorsak...
Hep yerimizde sayıyor, bir karış yol almıyor, alamıyorsak,
Derdimizi, derman bulunmasın diye Lokman Hekim'e bile anlatmıyorsak,
O derdin yakasına yapıştırılmış ataç olmaklığımızdandır...
Bir yudum gözyaşı meyimiz olur, bu sarhoşluktan ayılmayı günah biliriz desek kim ne anlar?
Böyle gelmedi bu dert bu kalbe lakin böyle gidecek!
Adı aşksa, bu meydanda senin bileğini kimseler bükemeyecek!
Kısa kısa kısıtlıyorken can havliyle sevdamızın ahvalini,
Kimseler tefsir eylemeye meyletmesin payımıza düşen hikâyenin mealini?
Günlerden, kelimelerden, seslerden, gölgelerden, türkülerden siluetindir ayın ondördü gibi beliren...
Çalan her melodiye her şarkıya tutturulmuş bir ataçsın sen...
Anlamların kelime kalabalığı içinde harcandığı günlerden hızla kabre akarken,
Mezar taşıma tutturulmuş bir ataç olacağını kim nereden görecek..!
Seni ne çok sevdiğimi, bu kalbi senin kalbin üzerine rehin bıraktığımı, yangınımı,
Hangi şiir daha iyi ifade edecek?
Her çaresiz duruşuma iliştirilmiş canımı yakan, canımdaki can, canıma batan sevgim, atacımsın sen...