''Bize aynı gibi görünse de her gün farklı şekilde gökyüzü uçuşan kuşların cıvıltılı sesi martının çığlığı...
Bu sabah koyu gri bulutlar hakimdi bıkmadan saatlerce dakika dakika değişen manzaranın tadı temaşa etmenin verdiği huzur başka...
Gün doğumu gün batımı ve bizi bekleyen ebedi hayat...Size bir blog konusu olur mu ? Sevgiler...''
Önceki yazımda iyi ki, sitemvari ''soru da gelmiyor ki konu çıksın'' demişim.
Son cümle ne güzel: ''Gün doğumu, gün batımı ve bizi bekleyen ebedi hayat...''
Şairin dediği gibi, ''...gün doğmuş, gün batmış ebed bizimdir.'' (NFK)
Gün doğumu,ışıl ışıl güneş ile birlikte baharı andırır, gün batımı ise, hazan vaktini...
Yine şairin dediği gibi : ''Her nakışta o mana, öleceğiz ne çare...'' (NFK)
Hele güneşin kırmızı,turuncuya çalan ve sönükleşerek gözümüzün önünde kayboluşu...''ben batanları sevmem'' diyen İbrahimi bir nakşın izdüşümünde,ölümü seslendirir.
Başa dönersek, demek siz, iletişim oyuncaklarına fazla aldanmadan, gerçek san'atkârın,sani-i hakimin saltanatını temaşa edenlerdensiniz. Kâinat kitabını da ibret nazarlarıyla okumak,modern zamanlarda unutulmuş ama aslında ruha huzur veren,nefes aldıran elzem ihtiyaçlarımızdan.
Bizi rahat bırakmıyorlar ki,bunu her zaman yaparak ruhumuzu besleyelim.Oysa ''bazen bir saat tefekkür bir senelik (nafile) ibadetten hayırlıdır.''denmiştir.
Eşyanın,maddi alemlerin görünmeyen hakiki yüzünü,vechini görmek için başta Efendimiz (sav) ve büyükler dua etmişlerdir.
Bizler dili olduğu halde tat almayan,burnu olduğu halde koku duymayan, gözü olduğu halde gördüğünü sanan biçareleriz ve her günümüz aynı gibi, Kapılmışız bir nehire, akıyoruz...
İleriye dönük kararlarımızın da doğru dürüst hiç birini gerçekleştirmiyor, adım bile atamıyoruz.
Dünya tarlasına ekime gelip de, hasat zamanı için sabır ve gayret dileyelim.
Ekini eken ektiği gibi, çok yakında biçmek için elçilerini de gönderecektir.
Soru sahibi nazik dosta teşekkürlerimle...