şehir dilerse, sonra ağlar ardından! sen gidişini kutla şair!
aç bir dize şiir, katıla katıla bitir!
aşk, dilerse sonra ağlar ardından! sen gidişini kutla şair!
Ben seni, başı dumanlı gri gecelerin yalnızlığında, yanıma dönmüş yatarken nefesini yüzümde hissettiğim anlarda sevdim en çok...
Ben seni, nazlı bir Kent Park gününde, nisan yağmurlarının, yeni açan tomurcukları şenlendirip sevindirdiği bahar mevsiminde mest olduğum, toprak kokusunda sevdim en çok...
Ben seni, Aziz Mahmud Hüdayi hazretlerinde dizilmiş kedilerin, huzurla kısılan gözlerindeki yaşam sevincinde sevdim en çok...
Ben seni Üsküdar adı ile özdeş tuttuğum, balık pazarındaki ışıkların altına kuyumcu özeni ile dizilmiş parlak balıkların maziye açılan lezzet kıvamında sevdim en çok...
Ben seni, Üsküdar’ı özlediğim gibi özlemlerin zirvesine kurulmuş, bana süzgün süzgün bakan nazlı hâllerinde sevdim en çok...
Ben seni doğduğum şehre düşen, yeryüzünün en güzel sesi ezanların, ruhumu tattırdığı cennet kokularında sevdim en çok…
Ben seni Rüveyda’m diyerek vapur seslerine karışmış martı çığlıklarında, hıçkırıklarla içimi çeke çeke ağladığımda sevdim en çok…
Ben seni ramazan akşamlarında, misler gibi kokan pide kuyruğunda ve iftar sevinçlerinde sevdim en çok... Ben seni, Kent Park’ın sonbahara açılan kucağında, yaza
veda eden yaprakların, bükülmüş dudaklarındaki buruklukta sevdim en çok…
Ben seni, yalnızlık kuyusunda geceme düşen ay parçası gibi gelip ruhuma dokunuşlarında sevdim en çok...
Ben seni, yeni sönen mumun, geceye düşen karların, yeni doğmuş bir bebeğin cennet kokulu avuçlarında sevdim en çok…
Ben seni, bana kıyamayan, her ne hatam olursa olsun kıyamayan annemin, yaşlı gözlerindeki şefkatte saklı gizli vedalarda sevdim en çok…
Ben seni, o bildik sevmeleri aşıp istiridye içindeki inci misali saklayarak, hüzün yanığı kelimelerimde, söyleyemediklerimin sancılarında sevdim en çok… Ben seni, tiyatroya götürülmüş bir kız çocuğunun yüzündeki o saf, içten gülücüklerde açan baharlarda sevdim en çok… Ben seni kalbim diyerek çocuğum, sevgilim, eşim, yol arkadaşım, kadınım, karım, annem gibi sevdim en çok...
Ben seni, sabahları penceremden içeri şefkatle süzülen güneşin ısıtan yaşam sevincinde sevdim en çok…
Ben seni hayallerimin dünyasında, bana verdiğin samimi kıymet verişlerde sevdim en çok…
Ben seni, gülüşlerinden saçılan, bahar kokularının arasında kaybolduğum zamanlarda, bir masalı dinler gibi sevdim en çok... Ben seni, sürgün yemiş gülüşlerimin, buz kestiği akşamlarda, kendi yalnızlığımda kendi sesimde dinlemeyi sevdim en çok… Ben seni güzel sevdim be canım. Bin bir hayal heveslerle, evcimen bir bekleyişle, yollarını gözyaşlarıyla pak edip de en temiz duygularımla, nasıl sevmek gerekiyorsa öyle sevdim yâr…
Defterlerimin ve günlüklerimin arasına bir serçe kuşu gibi gizlice giriveren yüzüne teşekkürler...[¹]
Eylül bakışlı şair M
[¹] Nizar Kabbani
