"İnsan sevdiğini özler. Sevmenin gölgesidir özlemek." [Rüveyda'ya Mektuplar; sh: 39]
Ruhunla, anılarla günün belli saatlerinde, belirsiz köşelerinde seninle sarmaş dolaş konuşsak da yoksun işte!..
Bugünüm de sensiz!
Bugünüm de öksüz bir mahrumiyet...
Yine, içinde seninle birlikte olamadığımız günlerden bir gün...
Ve ben bir süre şarkılar arasında dolaşıyorum. Olurlara-olmazlara dolanıyorum!
"Eskici" diyerek sokakları arşınlayan adama imreniyorum. O eskileri toplayıp nafakasının derdinde, ben sensiz eskirken, kavuşamamanın derdinde...
Evet içinde senin olmadığın günler, heba olmuş, anlamına erişememiş günler. Özlemek ceza mı, ödül mü onu da bilemiyorum...
Hani bazı hastalıklar vardır, yerler içerler ama tat denen lezzetten mahrumdurlar. Bazı insanlar da koku alamazlar...Çiçeklere yapma çiçek gibi bakar sularlar, bir gülü, bir yasemini avuçlarında koklayamazlar...Sofralarında en güzel yemekler, tat duygusunu kaybetmiş hastalar için bir anlam ifade etmez, onlar sadece bir mecburiyeti yerine getirirler...
Sensiz uyanılan bir güne başlamak da öyle işte Rüveyda, bir mecburiyete uyanmak...
Uyanır uyanmaz önce kalbimdeki senin yüzüne dokunmak ve sonra gelsin mecburiyetler...
Şimdilerde 7/24 anneciğimle olmak mecburiyetindeyim. Allah gecinden versin, ondan sonraya kalırsam, önce bu evde kendi kendime ıslak günlerde yasını tutacağım...Sonra yollar beni nereye götürürse biraz uzaklaşacağım buralardan...Belki bu uzaklık acıma teselli, sana yakınlık olur Rüveyda...
Şu yalan dünyanın bir gerçeği olsun diye sana sarılmak koynumda kalp atışlarımızın notalarını dinlemek isterdim Rüveyda...