''Oruç, can gözünün açılması için bedenleri kör eder. Senin gönül gözün kör de, o yüzden kıldığın namazlar, yaptığın ibadetler sana o aydınlığı vermiyor, hakikati göstermiyor.'' Hz. Mevlana (ks)
Bedeni diri olmak demek, nefsin ve dolayısıyla şehvetlerin diri, güçlü olması demektir. Uzun detaylı yazmadan; bilirsiniz nefsi yarattığı zaman Allah azze onu sınar:
''Sen kimsin? Ben kimim?''
Nefs korkunç bir hayasızlıkla: ''Sen Sensin, ben benim!'' deme cüretini gösterir.
Açlık hapishanesine atılınca cevabı değişir ve ''Sen beni ve her şeyi yaratan alemlerin Rabbi, Allah'ımsın!'' diyerek aczini, zayıflığını, haddini, yerini anlar.
Bu ''Tıpkı şeytanın durumu gibi: Hani o insana “İnkâr et” der; o inkâr edince de, “Bilesin ki benim seninle ilgim yok, ben âlemlerin rabbi olan Allah’tan korkarım” der.''[16] Nefs ve şeytan ne kadar da birbirlerine benziyorlar değil mi?
Can gözünün açılması için, bedeni güçten, kuvvetten düşürmek gerekmektedir.
Öyle ki, şehvetlere eli, dili hatta hayali uzanamasın!
Yemek yemek, tıka basa yemek, içmek; çok konuşmak, çok uyumak, cinsellik düşkünlüğü, güzel elbiseler, güzel kadınlar ya da yakışıklı erkekler, dünya adına kıymetli ne varsa, hırs, tamah, kin, haset, kibir, yalan, boş konuşma, laf taşıma, gıybet...daha bir sürü şey bedende nefsin askerleridir der İmam Gazali hazretleri İhya'sında... Bunlar terbiye edilmeden, zayıf düşürülmeden can gözü, yani kalp gözü, gönül açılamaz!
Tek başına kişi istenen ibadetleri yapsa da, belli bir yere kadar gidebilir. Bu sebeple işleyiş, hoca-talebe şeklinde olmuştur. Yol gösteren bir kalp doktoru ama manevi... Kalbin hastalıklarına muttali. En çabuk akla gelen Aziz Mahmud Hüdayi hazretlerinin devrin namlı, ünlü kadısı yani hakimi iken, ulemadan yani alimlerden iken, Üftade hazretlerine talebe oluşudur. Onca makamı bırak, git tuvalet temizle, müridlere ve hocaya (şeyhe) hizmet et. Verilen dersleri yap. Uykusuzluk, yarı tok, çalış dur.
Onca aklı, ilmi, makamı ile affedersiniz Hüdayi hazretleri saf mıydı da, hepsini bıraktı o eşiğe kabul edilmek için yalvardı! Demek bir şey gördü, bir ışık, bir nur. Bir nur ki, tüm dünya şehvetlerini kuşatan, hakikate ulaştıran bir misbah...
Bizim gibi avam, maksadına uygun oruç tutabilirsek, en azından bu yazılanları anlamış oluruz. Bu da şu zamanda büyük nimet.
Yine hazreti Pirimize kulak verelim:
''Allah'tan çekinmemden yahut cömertliğimden bir cevherim var ki bu zekatla oruç ikisine de şahittir.
Oruç der ki: “Bu, helalden çekindi, bil ki harama ulaşmasına artık imkân yok.”
Oruçla helal olanlardan da belli zaman dilimi içinde el etek çektin. Rabbimiz Ye dedi yedin, yeme dedi, yemedin! Gece kalk sahurda ye, yedin! Kesen sevaplarla doldu. Gündüz dur yeme, yemedin. Sevapları kaptın. Boş konuşacak mecalin yoktu, gıybeti de terk ettin. Otokontrol devrede. Sana sataşsalar; ben orucum dedin. Oruç... Büyük azim bir işin, ibadetin içindeyim. Tartışamam, gereğinden fazla bana verilmiş dili kıpırdatamam! Enerjim az, en faydalı olana kullanma durumundayım. Ben orucum,ben yolcuyum, ben kulum. Ben abdimi, aczimi anladım. O yedirmezse yiyemem! Varlık içinde yiyemeyen, perhizin kıskancında insanları gördüm! O dilerse tokalaşamayız, sarılamayız! İşte covid-19! Aynen isterse oruç tutmayanlara zorla da oruç tuttururdu ama o zaman imtihan sırrı açığa çıkardı.
Kim ki iman etti, ihlaslı olmak için iyi niyetle çabaladı, ona ihsan edilir. Kim ki iman etmedi, nankörlüğü tercih etti! Onu da esfeli safilin karanlığında bırakırlar!
Binler, milyonlarca talebe/mürid var ama, bilinen binlerce hoca/mürşid var! Mürşid aynı zamanda oruçtur. Vaktinde mübahlara bile oruçlu olduğu için ve bunu da sırf Allah için, rızaya ermek için yaptığından Hz. Mevlana oldu. Hz. Şems oldu. Allah sırlarının kutsiyetini arttırsın.
El İbriz kitabından: ''Çünkü günah ve isyan ancak perde gerisinde basireti kapalı kalmış kimselerde meydana gelir.'' (sh:465)
Oruç bu kapalı basiretimizi açmak için gelir. Ona tutunmak, tutulmak şartı ile...
Ona tutunmanın haram, mekruh adına ne varsa hepsinden ruhbani bir tavırla el, göz, gönül çekmek olduğunu artık biliyoruz. Bilmek ve anlamak... Hepimiz bir şeyler ya da çok şeyler biliyoruz da, ah o anlamak! Ah o anlamak! Anlayanlar, güzel atlara binip binip giden ve kalanları ağlatanlar! Bir insanın anladığını, dili değil hali söyler. Riyasız, iddiasız...
Çünkü o Yunus Emre, Aziz Mahmud Hüdayi hazretleri gibi ''ballar balını bulmuştur'' dünya kovanı, makamları, malları, paraları yağmaya verilmiştir.
Yarın hesap günü için bu dünya hayatında ahiret bankasına neler yatırıyor, onun derdindedir. Daha da ötesi Allah'ın rızasını tahsilden başka bir gayesi yoktur.
''Ey iman edenler; Allah'tan korkun ve herkes yarın için önden ne göndermiş olduğuna baksın. Hem Allah'dan korkun; çünkü Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.'' [Haşr:18]