''Oruç, can gözünün açılması için bedenleri kör eder. Senin gönül gözün kör de, o yüzden kıldığın namazlar, yaptığın ibadetler sana o aydınlığı vermiyor, hakikati göstermiyor.'' Hz. Mevlana (ks)
Gözüm var ve bana kör deniliyor!
Sahi ibadetlerimizin nuru, aydınlığı niçin bizi yolun sırlı caddesine iletmiyor!
Eksik olan ne?
Yaşadığımız asrın tuzaklarına mı kapıldık?
Nefsimizin esaretinde olduğumuzdan ve nefsimizin izni kadar kendimizi ibadete veriyor olabilir miyiz? Bu düşünülmelidir? Belki bunu daha açarız ayrı başlıkta biraz...
Ve ibadetleri ''içten bir saygı duyuşla'' yapmış olsak, ibadetlerimize sadık olsak, onları üzecek, yıpratacak eylemlerden kaçabilsek, halimizin değişeceği muhakkaktı.
İslam dünyasına bakın! Bu güzel dinin yasakladığı ne varsa hepsi bizde mevcut! Yalan, pislik, hırsızlık, tembellik, hoyratlık, cana kıyma, şiddet çeşitleri, kadınlara ve çocuklara kötü muamele, sahtekarlık, insan kandırma...vs. ''Dilimizden, elimizden,'' ve hiç bir şeyimizden emin değiliz!
Mutlaka hâlâ çok iyi melek gibi tertemiz insanlar var. Saf, dürüst ama onlar artık azınlıkta ve kötüler ortalıkta!
Birisini yalan-dolanla aldatıp, kalp kırarak namaz kılmış olmazsın!
Birini ya da karını döverek oruç tutmuş olmazsın!
Pis biri, doğayı kirleten biri olarak ancak Allah'ı gazaplandırırsın!
Doğa ve sendeki sen, sana emanet!
Hiç bir şey senin değil, hiç bir şeye malik değilsin.
Zenginliğin de sen diğer insanlardan çok akıllı zeki olduğun için sana verilmedi! Sadece sen, zenginlikle sınanıyorsun, zekâtını vermek zorunda olduğun kardeşin de fakirlikle...
Sana ihsan edildi, sen infak edeceksin!
Hz.Pir'in (ks): ''Kedi de oruç ayında oruç tutar ama kendisini av avlamak için uyur gösterir.'' dediği nüktedeki gibi olma! Hani meczup adam demiş ya:''Allah var!'' adam evet var demiş. Meczup yakasından kibarca tutup: ''Allah hakikaten var!'' demiş ya... Oruç bizi buna inandırır. Hesap, cennet, cehennem ve hepsinin sahibi Allah hakikaten gerçekten var...
Allah azze kitabi bir rivayet değil! Geçmişlerin anlata geldiği masal haşa hiç değil! ''Allah hakikaten var!''
Din, baba mirası bir yaşam şekli değil! Allah var! Allah var! Allah yar! diye incelttiği ruha ihlas aşısını zerk eder hakiki oruç..
İftar saati Allah daveti ezanı daha bir iyice duyurur!
Nefesler tutulur, göklerden bir izin, bir işaret beklenir. Ezandır o! Beş vakit huzura secdeye davet eden ezan bu kez önce sofraya, maddi ziyafete karışacak manevi lezzete davet eder.
Su bardağı buz gibi avucunda, yemekler masanda ama gönül gözün Onda... Onun seni gördüğünü biliyorsun. Bu nasıl muhteşem bir andır.
Ve işte yeryüzü koro halinde çatal kaşık sesleri ile ilahi besteleri terennüm eder.
İftar sevinci... Emredileni başararak günü tamamlamanın huzuru.
İftar sofrasından kalkarken, sanki Rabbin misafiri gibi, hoşnut olunmuş hal ile şükre, secdeye varış.
Oruç bize nefsin hallerini, basamaklarını, bulunduğumuz yeri(makamı) göstermek için de gelir! Oruç bir aynadır ve ''sen busun!'' der. Bulunduğun yer burası, olman gereken yerse şurası!
Bilirsiniz nefs insanda 7 kategoriden, sıfattan birinin ağırlığı ile hükmü icra eyler. Bazen basamaklar arasında git gellerimiz olur. Bu, bizim iyi huylarımızı çoğalttığımız oranda üst basamağı görmemizi sağlar.
En alt basamaktaki 1. Emmare'den Allah'a sığınmak lazımdır. Genel olarak imandan mahrum insanların huylarının topluca işlerlik kazandığı yer. Orada bulunan bazı huylardan hastalık gibi Müslümanlar da kapmış olabiliyor. Özelliklerinden bir kaç örnek verirsek; dini cehalet, cimrilik, öfke, tamah, haset, alay etmek, kibir, şehvet...günah işlediği zaman üzülmemek!
Sonra 2.Levvame gelir. Alttakine benzer huylardan kısmen dozu az olsa da kapmış olabilir. Gizli riya, makam sevgisi, şehvet, sui zan... Ancak böyle nefsi olan, günahlarına üzülüp, pişman olur! Bu nokta çok önemlidir ve ümit vericidir. Bunu kaybeden çok şey kaybeder. Bu mümin olma vasfıdır, günahlara ve kötü bir şey yaptığı zaman üzülmek!
3. Mülhime gelir ki, cömert, tevazu, sabır, güzel zan, hoş görü... Bu makamda zikri ve tefekkürü artar. Ruh oruç gibi ibadetlerle kuvvet bulup beden ülkesindeki hakimiyeti ele geçirir, nefs zayıf düşer. Güzel rüyalar, manevi hallerden ikramlar görülmeye başlar. Mülhime basamağına kadar insan kendi çabası ile gelebilir der kitaplar ve eklerler bundan yukarıya kâmil bir mürşidin yardımı olmadan çıkamaz.
Kalp doktoru mürşit olmadığı için kişi zaman zaman alt basamaklara bazen de bir üst basamağa 4. Mutmainne'den de esintiler, ikramlar alabilir.
''Can gözünün açılması'' sanıldığı kadar kolay ve basit değildir! Ciddi ve samimi bir çaba, ömrü bu yola vakfetme ister! Yoksa bu satırların yazarı gibi kulaktan dolma ve bir iki kitap karıştırıp edebiyat yapmakla o göz açılmıyor!
Bu son cümle düşmeyecekti aklıma!!! Yoksa ramazan boyunca her güne bir şeyler yazmayı istemiştim! Burada seriyi bırakıyorum! Bilip de anlamadığım, yaşamadığım şeyleri yazıyorum! Sonra birilerinden hak etmediğim saygı ve övgüleri görüyorum ve utanıyorum!
Bundan sonraki serinin 7.'de Hz. Mevlana'nın konu hakkındaki metninin tamamını verip, herkesten özür diliyorum.