13 Nisan 2021 Salı

Hz. Mevlana ile oruç (1)



''Sen, orucu, şaşılacak acayip meziyetleri bulunan bir şey olarak bil! 
Oruç, insana can bağışlar. 
Gönül lütfeder. 
Sen, şaşılacak bir şey görmek istersen, oruca şaş! 
Sen, göklere çıkmak, Miraç etmek sevdasındaysan, şunu bil ki, oruç, senin önüne getirilmiş bir Arap atıdır.'' Hz. Mevlana [kuddise sirruh]

Geçmiş ramazanlardan birinde sizlerle Bediüzzaman hazretlerinin  Ramazan Risalesini paylaşmıştım. Linki tıklayarak tekrar faydalı olabilir. 
Orucun hikmetlerini okumak oruca yeni başladığımız demlerde kuvvet verir. 
Bu kuvvet gıda kuvvetinden kuvvetlidir! 
Ortalama 15 saat yemeden içmeden çalışmak ya da akşamı etmek gıdaların işi değil, ancak imanlı bir kalbin niyetidir. O niyet ne kadar samimi ve sağlam bilgiye dayanırsa, orucu tutmak, oruca tutulmak da o kadar kolay ve tatlı olur. Orucun bir tadı lezzeti vardır. 

Oruç bedenin, şehvetlerin ölümüdür. ''Lezzetleri yok eden ölümü çok anınız!'' İşte oruç tam da budur. İnsan ruh ve bedendir. Hayvani tarafımız içinde şehvetleri saklar ve besler. Onun gücünü kırdığımızda, orucu gerçekten şartlarına, hikmetlerine riayet ederek tuttuğumuzda/tutulduğumuzda, ruh beden bağlarından çözülerek adeta bir balon gibi manevi iklimlere havalanacaktır. İmandır orucu tutturan. Ama bizim derdimiz oruca tutulmak olmalıdır. Yoksa bilinen şekliyle anlamıyla orucu herkes tutabilir.  

''Şaşılacak acaip meziyetleri olan bir ibadet.'' Aslında ibadet yerine ikram, ikramı ilahi yazmalı.

 ''Tut bizi oruç'' dedi diyenler, güzel de dediler. 
Baktılar zamana insanında orucu tutmada gevşeklik ve sadakatsizlik peyda oldu, biz seni tutamıyoruz, bari ne olur sen tut bizi dediler. 

Bizim derdimiz başka olmalı. Biz oruca tutulmalıyız. Aşık olmalıyız. Her yıl beklenilen bir sevgili olmalı oruç. Gelişine 60 gün 60 gece düğünler yapmalı, karşılama için hazırlanmalı, Receb'in koluna girip, Şaban'ı diğer kolumuza takıp da beklemeliyiz. Taleal bedru aleyna'yı söyleyenler gibi gönlümüzde çalmalı defler...   

Bizi gelişiyle güzelleştirecek bir sevgiliye tutulmalı ve gidişine de gönlümüzde kimselerin görmediği yasımızı her daim yaşlarımızla beslemeliyiz. O sevgilinin acaip meziyetlerinin, insandaki hayvanı, melekleştirme hünerini fark edemeden kaçan ramazanlara ağıtlar yakmalıydık. Anlamadık, bilmedik ki neyi kaçırıyoruz her yıl, sıra ağıtına gelsin! Bu sene de sana tutulamadık ey oruç deyip, bayram gecesi hüzün kuyusunda sabahlamadık ki hiç! 

''Geldi geçti ömrüm benim,
Şol yel esip geçmiş gibi,
Hele bana şöyle gelir
Kafesten kuş uçmuş gibi'' [Hz.Yunus Emre ks] 

Bugün birinci günü idrak ediyoruz. Ediyor muyuz sahi? Dünümüzle aç kalmak dışında aynıysa etmiyoruz! Biz sadece ecrini Allah'tan beklediğimiz bir ibadet yapma gayretindeyiz.
Belki gıybetten sakınabildik, belki Kur'an tilaveti ile hatme başladık vesaire.  

O Allah ki o vaat ettiği ecri eksik ve kusurlu da olsa oruç tutan kullarına verecektir. Buna da inandık ve ümitle o vaat gününü bekliyoruz. 

Bunlar güzel ama kapıdan içeri girmeye yetemez ki. Yani tutulma böyle olmaz! Biz bu ramazanı ömrümüzün son fırsatı, son ikramı bilip, daha ''üç aylara'' girerken derlenip toparlanmalı, kandillerde son rötuşları yapmalıydık ki, bugün dün ile aynı olmasın.