Dedim ki iki erkek karşılıklı bu sohbeti, programı yapamıyorlar mı da ille bir kadın, hem de dini programda(!)
Sonuçta birbirlerinin gözbebeklerinin içine bakıyorlar!
(Annem çok kızar, yabancıların birbirlerinin gözbebeklerine bakmalarına!)
Şafilerde (ki hak mezheptir) kadının yüzü de avrettir, o sebeple peçe kullanırlar. Neyse derine detaya dalıp hocalık yapmayayım!
Kadına bakmak deyimi ile şöyle dedim anneme, erkek sunucu yok mu dedikten sonra:
"Mesela bu kadının çok güzel gözleri var! Mesela adam/hoca bu kadına dudaklarından da b'akabilir!"
Farklı bir açılım değil mi?
Karşındaki kadına ne zaman ki aklından, karakterinden baktın, no problem! Sıkıntı yok!
Sesinden de b'akabilirsin!
Fiziksel dokunmak şart değil!
Bir kadına dudaklarından, sesinden b'akıp, ruhunla dokunabilir, dokuyabilirsin..!
Bu noktada birilerinin "böyle insanın kalbi bozuk, sapıklık bu!"gibi içi boş itirazları insan gerçekliğine tamamiyle uzaktır! Kaldı ki erkek biyolojisi kadına meyilli, zaaf/sınav noktalarından olmak üzere yaratılmıştır. Aksini iddia etmek, eşyanın tabiatına aykırı olup, bilimsellikten de uzaktır.
Tabii bunu bendeniz gibi açık yüreklilikle, samimiyetle ifade edecek babayiğitler azdır!
Sonuç olarak bir kadına bakmak üzerine aslında kitaplar yazılır ki yazılmıştır.
Kadın hayattır. Hayatı doğurur!
Kadınına şehvet nazarından sarfı nazar ederek, ona ruhundan, aklından, karakter ve kalitesinden bakan erkekler, ona hak ettiği gerçek değeri verebilirler ve böyle erkekler nefslerini belli ölçüde terbiye etmiş kişiliklerdir.
Bir aslanın bir ceylana baktığı gibi salt kadın, şehvet objesi gibi bakan erkekler, esasen "o erler ki" diye başlayan ayetteki erkeklerden olma liyakatini, ayrıcalığını hak edememiş, nefs zebunu mahluklardır.
Erkek ya da kadın, karşı cinsi şehvetine araç, basamak gördüğü sürece insani değerleri, dostluğu, ruhu, kalbi ıskalamış demektir.
Bu açıdan kadına ya da hayata nereden ve neresinden baktığımız kendimize sürekli sormamız gereken turnusol kâğıdı olarak önümüzde durmaktadır.