Balıkların suyu bilememesi gibi.
Tarih şahittir ki bestekârından, ressamına, mucidinden, idarecisine...genellikle ölümlerinden, asırlarından sonra değerleri, hakları teslim edilip anlaşılmıştır.
Yaşarken kıymeti pek bilinmez insanların.(Dostlukların, sevginin, hürmetin, vefanın, sadakatin...)
Onları ancak büyük resmi görebilen az sayıdaki zeki insanlar yaşarlarken takdir edebilmişlerdir.
Bu geç fark ediş ya da aymazlık, bazıları için nedamet sebebi olsa da pek bir anlam ifade etmeyecektir. Asıl nedamete kaynaklık eden husus, o vaktinde kıymet bilemeyişin sebep olduğu manevi ve maddi kayıplardır.
Düşünün ünlü bir ressam, şair, müzisyen sizin yakın dostunuz, akrabanız ya da okul/sınıf, mahalle arkadaşınız ve siz onu ileride çok ünlü yapacak meziyetlerine kör kalmış, hatta dudak bükmüş, belki de kimi zaman istihza dolu bakışlarla tepeden süzmüşsünüzdür...
Yıllar geçip, yollar ayrıldıktan sonra onu yeniden görüyor ama artık ulaşamıyor ya da hiç bir zaman bunu öğrenemeden ölüp gidiyorsunuz...
Farkındalık dediğimiz, açık şuur, bilinç, kalbi selim, aklı selim, basiret, firaset, vaktinde ve yerinde olayları kavrama, anlama, idrak yeteneğidir; herkese bütüncül olarak nasip olmayabiliyor.