''Bir Murat Mesut olmak nasıl bir şeydir?
Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?''
Aslında kendimle ilgili konuşmayı sevmiyorum.
Yine de konuşmuş olacak mıyım, yazının sonunda hep birlikte göreceğiz:
Murat olmak, hüzünlü bir şarkının notaları arasında gezinmek gibidir...
Murat olmak, bu dünyada aşktan muradını alamadığı için hayalinde bir Rüveyda resmedip, onunla teselli bulmaktır.
Yâr kaf dağının ardında, seslensen duymaz, çağırsan gelmez.
Murat olmak, en azından soyadını Mesut kılıp, gelmeyen saadete öykünmektir!
Murat olmak, yalnız bir liman olmaktır, gelen tekneleri, gemileri geçici süre misafir edip, uğurlamaktır.
Murat olmak, ''annemin'' deyimi ile ''saf'' olmaktır, çabuk kanmak, inanmaktır. Kelimeleri plansız, kalbin izdüşümü olarak kullanmaktır.
Can taşıyan her ''şeye'' hatta cansız diye bildiklerimize bile şefkatle bakmaktır.
Murat olmak, gönülde kin tutmamaktır, iyi niyettir. Bir kere sevince gitmiş gibi yapıp, aslında gidememektir. Sevgiyi ebedi kılıp, vefaya vefasızlık etmemektir.
Kendimi tanımlamaktan, tarifsizliğe saklanmaktır, Murat olmak...
Basit, sıradan bir sıra içinde, belki biraz sıra dışı kalmaktır.
Murat olmak- vasat da olsa- yazarak, kelimeler arasında ''bir yudum teselli'' ile nefsi oyalamaktır.
Murat olmak, aşk talebi ile gelenlere, ümitsiz ve eninde sonunda vazgeçip, el sallayacakları gri bir istasyon olmaktır. Tren çığlıkları arasında veda göz yaşlarıdır.
Murat olmak, şu yalan dünyada, hüzün ağacının altında bir kaç nefeslik mola verip, uzun ve çetin yolculuğa hazır olamamanın kaygılı bir merak/hesap halidir.
Murat olmak, nefs ve pişmanlık arası çizgide, günahkârlığa üzülmek, her şeyin sahibi Allah'tan ümidi asla kesmemektir.
Sözün özü, Murat olmak, hayatın onca renkleri arasında horlanmış bir renk olan griye tutulmak, esir olmak, gride kalmaktır...
Ve Murat olmak böyle bir ağustos ayının 9'unda güneşle birlikte yeryüzünde görünmektir.
https://www.youtube.com/watch?v=4TX7w2eCu4c