İyi ki; Prof. Muhammet Nurdoğan gibi, ayetle sabit olduğu, inkar edenin kafir olacağı halde cinleri inkar edip onları “mikroplara” ve “ses yankısına” benzetecek kadar alim (!) değilim...
İyi ki; Abdulaziz Bayındır'ın Hilal tv’den yaptığı bir açıklamada, Efendimiz’in (sav) Kuran-ı Kerim’i beyan/açıklama görevinin ve şefaat hakkının olmadığını savunacak ve kendi mantığına uyan mezheplerden birini seçip mezhepler üstü bir eda fetva verecek kadar alim (!) değilim...
İyi ki; Ali Rıza Demircan gibi haşa ''Hazreti Ömer dinde delil değildir, Hazreti Ömer beni bağlamaz!'' diyebilecek cür'ette ehli sünneti aşan görüşlerde bir alim(!) değilim.
İyi ki; İslam'da Helal ve Haram kitabının daha ön sözünde kendisinin mezhepsiz olduğunu zaten itiraf eden, üniversiteye almazlarsa kızlar başlarını açarlar diyebilen Yusuf el Karadavi kadar alim (!) değilim.
İyi ki; şefaat, melek, kafirlerin ebedi cehennemde kalması, Peygamberimizin mucizelerini te'vil gibi sayısız konuları mealine dip notlar olarak ehli sünnete ters kendi indi görüşleri olarak ekleyebilen gazeteci M. Esed kadar alim (!) değilim.
İyi ki, Bayraktar Bayraklı gibi Kur'an tefsiri yazacak ve Müslüman olmayanlara da ''kardeşlerimiz'' diyecek kadar alim (!) değilim.
İyi ki; Süleyman Uludağ, Celal Yıldırım, Mustafa Çelik, M.Kutub kadar alim (!) değilim. Hepsinin de birincil ortak özellikleri ehl-i sünnet ve'l cemaat mezhebinden, itikadından, edebinden uzaklaşarak kalem oynatmaları, 1400 yıllık sağlam nakil zincirini yok sayarak kendi kısır anlayış ve hevalarına uyarak kendilerine tabi olanların da veballerini yüklenmeleridir!