Şiir en zor yazılan edebi eserlerin başında gelir desem sanırım pek itiraz eden olmaz! Tamam roman, hikâye yazmak çok zordur, ama onlarda bilgi birikimi dışında hayal/kurgu kabiliyeti de gerekir ve bunu hiç denemedim, başarabileceğimi de sanmam! Sanmam çünkü çocuk sayılacak yaşlarımda roman okuyabiliyordum. Zamanla uzun tasvirler, detaylar, çizgiler ve betimlemelerle dolu romanları okumaya hiç tahammül edemez oldum. Okumam gereken roman olursa sesli kitaplarla hem zamandan tasarruf, hem de dinlerken gözlerimi kapatıp terapi gibi romanı içselleştirmek ve bazen de ki bunu hanımlara öneririm yemek yaparken dinlemeye/okumaya devam...
Tekrar şiir üzerine düşüncelerime dönersek:
Şiir anlık duyguların, kaleme havale edilişidir.
''Anlık'' gibi görünse de, içeride pişer, yağmur bulutları toplanır birikir, sonra, bir şimşek çakmasına kalır! Dökülür sağanaklar gibi kelimeler, cümle olur, dize olur, mısra olur, derken şiir...
Ülkemizde -belki de dünyada da öyledir bilmiyorum- en az satılan en kolay sanılan, anlık şöyle bir okunup geçilen, hak ettiği değeri görmeyen edebi bir türdür şiir. (En ünlü şairlerin bile kitaplarının çok satmamasının aksine, sosyal medyada şiirleri ve özellikle kısa dize ve aforizmaları/özlü sözleri havada uçuşur. Çoğunu ezber bildiğimiz ve çok sık karşımıza geldiği için etkisini de yitirmiş olur.)
Oysa çok şair, çok şiirini kanlı göz ya da gönül yaşları dökerek yazmıştır, yazar...
Bir kadının doğum sancısı, bir insanından canlı canlı ilkel şartlarda çıkartılan kurşun gibidir şiir yazmak..!
Şiir diyorum, kafiye, uyak, hece ölçüsü telaşından azade; süslü kelimeler lügatinde olmadığı halde
bulup yazdıklarına monte etme cambazlığından söz etmiyorum!
Şiir derken; ruhumuzun en çıplak, en gizemli, en korunmasız; zaafların, saplantıların, tutkuların, tutulmaların, arzuların ve nihayet aşkın ifşa makamında cür'etli sunumundan söz ediyorum.
Duygu çilesi ile, bir arının bal yapmak için sarf ettiği mısralara saygı duymaktan, önemsemekten,
her kelimesini, hedeflediği anlam buudunu görebilme hikmet ve gayretiyle okunmasından söz ediyor ve diyorum ki, kimsenin gönül heybesinin mahsulünü lütfen çalmayınız!
Başkasının duygusunu, gönül emeğini/ekmeğini isminin yerine kendi isminizi yazma asaletsizliğine düşmeyin. Başkasının göz yaşlarından mürekkep kelimeleri yağmalamayın! Saygı duyun, sevin, içselleştirin ve şiire sevginiz varsa, sahibinin ismiyle paylaşın. Bunun kul hakkı ve hukuken de suç olduğunu hatırlayın!
Şiir kitabı çıkarmaya hevesli ve niyetli -bu konuda çok soru alıyorum- dostlara da tavsiyem; kitabınızın satılmayacağını bilin! Ahmet Telli gibi usta bir şair bile bu konudan yakınırken, bizim gibi amatör ve aslında şairlik vasfından uzak kalem erbabını varın siz düşünün! Eşe-dosta hediye, sizden sonra çocuklarınıza hatıra kabilinde ve en az sayıda çıkartın olsun bitsin.
Kuşkusuz şiir üzerine yazılması gerekenler bunlardan ibaret değil, belki aklıma geldikçe makalemi güncelleyebileceğimi ifade ederken, son olarak tekrar altını çizeyim:
Şiir bir ruhun ağlaması, bir kalbin sancısı, bir insandan duyguların doğmasıdır. Şiir bir insanın çocuğu gibidir. emeğidir, geceleridir, sevdasıdır, içinde yaşattığı hüznüdür. Kitaplaşamasa da, yazanın canıdır. O cana kıymayın, ihanet etmeyin, çalmayın!
Herkes şair olup şiir yazacak diye bir kural da yok! Ve bununla beğeni sayısı elde etmek marifet değil, bilakis beğeni sayısı kadar insanı aldatıp ''aptal'' yerine koyma saygısızlığıdır..! İnsanları kandırmaktır! İnsan onuruna saygı göstermemektir. Bu basitliği yapmak yerine ismiyle seçip paylaştığınız her şiir sizin seçimleriniz, ruhunuza ayna olarak sizin kalitenizi, kişiliğinizi yansıtır. Ve şair olmadığı halde, enfes şiirlerle beni tanıştıran güzel insanlar biliyorum.