mülteci,
faili meçhul,
meczup,
arafta,
iltica,
süveyda,
kâğıt kesiği,
vuslat,
firak...vb. gibi şu anda aklıma gelmeyen kelimeleri o kadar çok görüyoruz ki alışkanlık sebebiyle etki olarak, artık ruhumuza pek geçmediğini düşünmekteyim.
Şahsen mümkün mertebe kullanmamaya çalışıyorum. Bir dostumuzun tespit ve iltifat olarak dediği "sade duru yalın ve aynı kelimelere samimi duygu ve anlam yüklüyorum."
Şiiri zenginleştirme çabası da olsa bazen bir kelime için lügâte bakmak durumunda kalınca, şiirin ikliminden kopup, kendimi okul sıralarındaki yıllarımda bulduğum oluyor. Nurullah Genç hocanın şiirlerini örnek olarak zikredebilirim. (Tabii hocadan bir profesör olarak bizim kültürsüzlüğümüzün seviyesine inmesi beklenemez. Onun günlük konuşma dilidir muhtemelen.)
Hayatımda az sayıda insan tanıdım Osmanlıca, Fars ve Arapça (kökenli) kelimelerle çok doğal, zorlanmadan konuşan ve yazan...
Siz siz olun, şiiri zengin kılmak adına, sizin dahi lügâtlerden arayıp bulup monte edildiği çok belli olan bu gereksiz tutumdan uzak durun.
Murat Mesut 'un da geçmişte öyle bir kaç şiiri vardı. "Yani istersem ben de o çok kimsenin bilmediği kelimelerle şiir yazabilirim" çıkışı!
Hayatımda nasıl basit sade yaşamayı seviyorsam, şiir dilim de konuştuğum dildir.
Makale şiirden farklı, orada ister istemez kelime haz(i)nesi konuya bağlı olarak değişiklik arz edip genişleyebiliyor.
Biz buna şiir kalp, makale akıl yolu diyelim.