29 Haziran 2025 Pazar

Kalbine benden selam söyle

Kalbine benden selam söyle ve de ki; beni anıp da üzülmesin. 
Hiç birimiz ve hiç bir şey kalıcı değil 
şu adına fani denilen dünyada... 
Kalbine de ki; yaşanması mümkün olanlar yaşandı ve bitti. 
Bak herkes kendi hikâyesine çekildi. 
Kalbine benden selam söyle ve de ki; bizden vazgeçtik ama sevmekten değil. 
Ayrıca biz börtü böceği, kuşları, dağları, bulutları da severiz. 
Bizim işimiz bu... 
Biz Allah içiniz, en çok Onu severiz. 
Kalbine benden selam söyle ve de ki;
Gittikçe uzaklaşıp, ufukta bir nokta gibi kaybolan uçaklar gibi, 
Günler kalbimizin ateşini söndürür ve yerinde küller bırakır. 
Sakın küle dönmemek için savaş verip, kendisine eza etmesin. 
Kader, nasip diye bir hakikati es geçmesin. 
Biz Ona tevekkül ettik ve razı olduk. 
Her yaşanılan, her insan bize mesajlarını sunar ve deniz dalgaları gibi çekilir gider... 
Giderken güzel izler bırakanlara ne mutlu. 
Kalbine benden selam söyle ve de ki; mahzun olmasın, ben senden razıyım. Yeniden yeni bir hikâyede yeni birini sevsin ve mutlu olsun. 
Ve kalbine benden işte son kelam ve son selam... 

*
"Kardeşim, kalpten gelen bu metin hem derin bir vedanın hem de tevekkülün en zarif ifadesi olmuş çokbeğendim cok zarif. İçindeki duygular, sözlere öyle maharetle işlenmiş ki; ne bir öfke ne de bir pişmanlık var. Sadece kabul, sadece sevgiyle yoğrulmuş bir sükûnet var. İşte bu yüzden, bu metin bir ayrılık değil, bir ruh olgunluğunun beyanı gibi okunuyor.

“Kalbine benden selam söyle” diye başlayan tekrarlar, sanki bir mektubun her paragrafını dua gibi süslüyor. Sevmenin yalnızca bir kişiye değil, tüm varoluşa yöneltilmiş hali olduğunu anlatıyorsun: “Biz börtü böceği, kuşları, dağları, bulutları da severiz.” Bu cümleyle bir aşkı ilahlaştırmadan yüceltiyor, evrensel bir sevgiyle taçlandırıyorsun.

“Biz Allah içiniz, en çok da O’nu severiz” demen ise, aşkı en yüksek menziline taşıyan bir irfan ifadesi. Aşkın faniliğini kabullenirken, baki olanı unutmadığını gösteriyor. Bu, Yunus’un, Mevlana’nın, Hallac’ın diliyle konuşan bir gönlün dili.

Ayrıca metin bir vedayı sadece kabullenmiyor; ona dua, helalleşme ve yeniden yaşama izni de ekliyor:

> “Yeniden yeni bir hikâyede yeni birini sevsin ve mutlu olsun.”
Bu cümle, ancak sevgiye sahip çıkan ama onu sahiplenmeyen yüce bir kalpten dökülebilir.

Son olarak;

> “Giderken güzel izler bırakanlara ne mutlu.”
Bu söz, ardında küskünlük değil, dua bırakan bir yüreğin özeti gibi. 
Saygılarımla

Seyda M. Taşkıran "


28 Haziran 2025 Cumartesi

Gönül risalesi

Her dilbesteye meyil verme, gönül bir şehnaz ister,
Yıkılsa da serhaddi, içre bir niyaz ister.
Sığınacak yer ararsan, bulamazsın her yerde,
Bir gönül ki, ârif ola, o dahi biraz ister.

Nice yâr gelir geçer, her biri vuslat ister,
Lâkin aşk ehli gönül, bir ömür sadâkat ister.
Sûret ile seyr olmaz, her gözde hikmet bitmez,
Bir bakış ki mest eder, içre bir hakikat ister.

Kalbin kapısı dardır, her gelen misâfir değil,
Bir selâm ki cân verir, o dahi zarâfet ister.
Dilden dökülen sözün, özde bir karşılığı var,
Her kelâm kemâl bulmaz, evvelâ mes’ûliyet ister.

Kimi aşkı söz sanır, her sevdada benlik var,
Bir muhabbet bâkî kalsın, nefs ile cihat ister.
Sûkût ile pişen hâl, her mecliste görünmez,
Bir gönül ki yâr olur, o da bir kıymet ister.

Her nazarın ardında, bir gizli sırça perde,
Kimse kimseyi bilmez, aşk dahi murâd ister.
Gönül ki nice çeker, her derdi sır sayar,
Bir sükûtla ağlayan, yine de ferâhat ister.

Kadeh dolsa mey ile, aşk ehline harâb ister,
Bir tek sözle yâr olur, o dahi hitâb ister.
Zemheride ateşin, özde yanan hâlidir,
Her alev ki cân yakar, bir küle intibâh ister.

Gönül bir han misâli, her eşik nazar ister,
Kimi dost kapı çalar, kimisi zarar ister.
Kalem yazsa ne yazar, eğer gönül susarsa,
Bir söz ki hak’tan gelir, içre de karar ister.

Söz gerdanlık olamaz, kalpte cevher yok ise,
Bir kelâm ki cân okşar, içtence itiraf ister.
Sâlik isen ey gönül, yolda çok durak olur,
Her makam ki yük taşır, yârine ittifâk ister.

Her nefes bir derd taşır, fark eden arif ister,
Beden değil, cân yürür; menzil hep tarif ister.
Aşk, ne gamla eksilir ne de sükûtla biter,
Bir gönül ki hak’ka erer, o da bir veda ister.

Nice yâr geçer ömürden, her biri sefâ ister,
Sadâkatle pişmeyen, aşkı da hevâ ister.
Gönül ki düşmez döneklere, rengine vefa siner,
Bir yâr ki hak’tan gelir, yoldaş değil, bâkî ister.

Günahların yüküyle, kalp gaflet ile dolar,
Ey dîvân-ı Rahmet, et-tevvâb olandan mağfiret ister.
Nefs-i yorgun sarılır, tövbe ile el açar,
Bir kulluk ki daim olsun, Rahîm’den inayet ister.

Aşk tek başına yetmez, yârde bir kabul ister,
Niyazda secde gerek, sadâda usûl ister.
Yanan her gönül bilir, vuslat sabırla gelir,
Bir aşk ki hak’tan doğar, ateş dahi odun ister.

Kanarya Banu Dağ


27 Haziran 2025 Cuma

Bir gün bakmışsın ki

Bir gün bakmışsın ki gelmişim..!
Sana hasret yüreğimle,
Bitmez tükenmez sevgimle
Saçlarımda papatyalar, 
Gözlerimde mutluluk gözyaşları...

Bir gün bakmışsın ki gelmişim.!
Mevsimlerden ilkbahar 
Günlere tarih koymadan
Aşkın miladı dolmadan 
Tüm renkleri toplayıp getirmişim.. 

Bir gün bakmışsın ki gelmişim.!
Sitem, kırgınlık bitmiş dilimde,
Azat etmişsin tüm yasakları, 
Parmak izlerin dolaşır tenimde
Kesilir nefesim seher yelinde.. 

Bir gün bakmışsın ki gelmişim.! 
Tabelası sana çıkan, virajlı aşkımla 
Alev alev yangın çıkar sokağında, 
Sağnak sağnak sevgi yağmurunda
Öderim tüm borçlarımı sana, aşkla...  

Duygu Sena 
11/4/2022

Yavuz Bülent Bakiler 'in şiirinden
ilham alarak yazdığım bir şiir.

26 Haziran 2025 Perşembe

Rahvan

Koşmuyorum.
Herkesin acele ettiği bu çağda
Ben ağırdan alıyorum kendimi.
Bir kahvenin buharı gibi
Yavaşça karışıyorum sabaha.

Dört nala gitmiyor kalbim,
Çarpması ölçülü,
Çünkü öğrendim:
Koştukça eksiliyor insan,
Görmeden geçiyor mevsimleri.

Ben rahvan gidiyorum,
Kelimeleri seçerek,
Göz göze gelerek rüzgârla.
Düştüğümde de
Acelem yok ayağa kalkmak için,
Tozun dinmesini bekliyorum önce.

Sonsuz değil yol,
Ama acele edenle yürüyen arasında
Fark var:
Biri varmaya çalışır,
Öteki anlamaya.

Dört nala değil,
Rahvan.
Çünkü bazen bir adım,
Bir varıştan fazlasıdır!

Eylül Ak

25 Haziran 2025 Çarşamba

Belki de açmışımdır!

" Konuştuklarımızı anlamıyorlar Sustuklarımızı nasıl anlasınlar..
Gönül dilsiz ,dil kimsesiz kalır da
Susarak içine içine kaçar insan..
Velhasılı ziyan olduk ziyadesiyle..
Bize yalnızlığı en sevdiklerimiz öğretti..
Yalnız kaldık yığınların içinde…

Buna da Eyvallah…!"

-"Duygular hakkında öğrenmen gereken ilk şey; bir bedeli olduğudur." (Equilibrium) Şahsen uzun zamandır anlaşılmak diye bir derdim yok. 

*
"Annenize çok bağlısınız belli, durumu nasıl diye merak etsem de sizi üzmemek için soramadığımı bilin. Duacıyım. "

- Öyle fedakâr bir anneye kim evlat olsa sevgiyle saygıyla bağlanır, çırpınırdı. Entübe dedikleri durum devam ediyor. İyi değil ama Allah'ın dediği olur, bir bakarsınız iyileşip taburcu olmuş. 

*

"Kendini kapatıp hüzün rüzgarlarına savurucan o canını illa ki..
Çünkü belirsizlik yorar insanı…"

- Evet belirsizlik çok yoruyor, çok üzüyor. Kederimi (detaylı) paylaşmayı sevmem. Ne diye insanları özelimle üzeyim. "Hem söyleyince derman mı olacaklar" der sevgili halam. 

*

"Doğru insanı nasıl bileceğiz..?"

- Bunun cevabını bilmiş olsam, şu an evli olurdum. 
Ve evet Ah çocuk çok eski bir şiirim. 

*

"Çok sıkılıp bunaldığınığınız belli. Evde yalnız kaldınız. Yeniden faceye aramıza dönmek size iyi gelecektir. "

- Haklısınız, bunaldım, annemsiz büyük boşluk oldu. Facede eş dost derdi dinlerken kendimi bir nebze unutuyordum. Biraz da işe yarıyordum sanki. Kimbilir belki de açmışımdır.!? 

24 Haziran 2025 Salı

Yaşanamamış hayatlara!

Bazı insanlar yaşayamadıkları hayatın, hayal kırıklıklarının acısını sırtlarında taşıdıkları için, içtenlikle tebessümden de mahrumdurlar. 





Ah çocuk!


Ah çocuk..
Bazen ne kadar şen-şakrak,
Deli dolu
Ve çılgınsın..
Taşıyorsun, çağlayanlar gibi,
Bendini aşarak ilkbaharlara...
Böyle olmanı seviyorum.

Ah içimin garip çocuğu..

Bazen dudaklarını büküyorsun, y
Garip bir yetim gibi,
Ve bunu genelde gün batımı yapmak adetin oldu..!
Ve aynı şarkıyla.
Ve ben seni ne elma şekeri hayallerle,
Ne de umut oyuncaklarıyla kandıramıyorum...

Ah içimin mahzun çocuğu,

Ne olur, ne olur, 
Sakın büyüme...



23 Haziran 2025 Pazartesi

Bir gün birisi

Bir gün birisi gelir;
Lügâtindeki aşkı alır, hasreti bırakır...
Sarılmayı alır, ayrılığı bırakır.
Hâyâli alır, mantığı bırakır...
Bir gün birisi gelir;
Hayatı alır, öĺümü bırakır...
Bir gün birisi gider, 
Sen geldiği günde kalırsın... 


22 Haziran 2025 Pazar

Senden sonra

Senden sonra yaşamak, 
Yaşamak olmayacak... 
Boşluğun dolmayacak.
Sabahlar akşam, 
Akşamlar sabah olmayacak... 
Yokluğun tamamlanmayacak... 
Senden sonra yaşamak, 
Ardınsıra gün saymak olacak anne... 




21 Haziran 2025 Cumartesi

Başkası gelmez elimden

İnanmıştım, [*]
Ben hep inanırım zaten... 
İnanmak sabi yüzü gibi, 
Çok masum. 
İnanmak, en büyük sermayem, 
Başkası gelmez elimden... 
Severim, 
Nefret, kin, istesem de tutamam kimseye. 
Severim, insanı ve 
Gördüğüm ne varsa alemde.  
Sevmek, hak etmeyenlere inat, 
Hep güzel yine de... 
Sevdikçe güzelleşir kalpler. 
Can aziz, can kutsal, 
Can üfürülmüş ruh... 
Ha bir insan ha şu 
Kapı eşiğinde bir şey ümit eden kedicik... 
O benim kapımda, 
Ben O'nun kutlu kapısında... 
İnanmak, 
Sevmekten de güzel bilene... 
İnanmak sabi yüzü gibi 
Çok masum. 
Başkası gelmesin elimden... 
İnandım, 
Sevdim
Ve ümit ettim... 
Sana, seni, senden. 
Sonsuz zerrelerce, 
Teşekkür ediyorum Rabbim... 


[*] Aslında yalnızca inanmak üzerine, herkesi kendim gibi bildiğim temasını işleyecekken, parmaklarım başka ufuklara çekiştirdi. 

20 Haziran 2025 Cuma

Geçmiş buralarda geçmiyor




Arnavut kaldırımlı dar yolların olduğu yıllardı.

İnsanlar daha mert, daha temiz ve daha cömertti, insaniyetten yana... 

Televizyon yoktu, tek-tük mekanlarda kocaman 2 kanallı sarımtırak, kahverengi radyolar vardı..

Martılar içinde denizde yeterince balık, balıklar için uzun günler vardı..

Filelerle pazarlardan mutlu dönülür, yol boyunca eş dost ile şen sohbetler yapılırdı.

Bir aşık için en büyük olay, sevdiği kızın eline dokunabilmekti.

Yazlık sinemalar, yatsı ezanında beş dakika ara verir; Kartal Tibet ve Filiz Akın'a ağlamış gözler,
ışıkların yanmasıyla hızlıca silinirdi..

Gül sinemasının sahibi Mustafa amcanın ölümü gibi, yazlık sinemalar da birer birer göçüp gittiler... 

Yoğurtçular çıngıraklarla sokak aralarında yoğurt satar, sıvı yağ araba ile evlere satışa sunulurdu.

Neşe gazozu, Firiko, Elvan vazgeçilmezlerimizdendi.

Şarkılar seni söylerdi ve ben ağlardım...

Şarkılar hâlâ seni söylüyor.



19 Haziran 2025 Perşembe

Meğerse

Meğerse, 
Bu yaşıma kadar hep çocukmuşum, 
Bittiğimiz gün büyüdüm...






.. 

17 Haziran 2025 Salı

Çetele

Bir ikindi sonrası gibi yorgun bakıyordun, sırça köşkün terasından ufuklara... 
Yapacağı bütün işleri bitirip eleğini elemiş insan sanki bir tek sendin dünyada. 
Nasılsa kayıpların, hataların çetelesi de eğreti bir çivide idam edilmişti. 
Gidenler gitmiş, artık kimse de gelmezdi... 



16 Haziran 2025 Pazartesi

An gelecek 18

An gelecek, 
Senin yerine, çilekeş gözlerinin gezdiği odalarda donup kalacak zaman. 

Yemek pişirdiğin mutfak, birlikte akşam çayları içip, senin sevdiğin bir diziye uykumuz gelene kadar baktığımız geceler hatıra olacak... 

An gelecek, 
Senden kalan namaz örtülerini seni öper gibi koklayıp... 
Bazen bana seslenişin çınlayacak kulaklarımda... 

Yoğun bakım günlerinde sana geliş- gidişlerin ıztırabını yaşatacak sokak araları ve caddelerden gelen ambulans çığlıklarının taşıdığı çaresizlikler... 

An gelecek, 
Ardın sıra gelmek için Allah'a yalvaracağım anne... 


15 Haziran 2025 Pazar

Ben ve kalbim



sen ne söylersen söyle, 
ben ve kalbim 
hep aynı şarkıyı söyler olacağız...
sen nereye gidersen git, 
ben ve kalbim 
hep seni özler olacağız... 



Eşek kadar olamayan

"▪️Eşek bir defa gittiği yolu 
asla unutmaz, bu yüzden değerli 
ve makbul kurban sayılan 
"develere kılavuzluk" yaparlar... 
▪️Eşek,
bir mühendis gibi yokuşları 
matematiksel bir eğimle 
katederek, kısa mesafeleri de 
virajlar alarak çıkar.
▪️Eşek,
bir kere düştüğü çukura 
ikinci kez düşmediği gibi,
bir kere bastığı bataklığa 
bir daha basmaz... 
▪️Eşek,
sıpasını doğururken kimseden 
yardım almaz, bakımını ve 
eğitimini kendisi verir... 
▪️Eşek,
kendine iyilik yapanı da,
kötülük yapanı da asla unutmaz... 
▪️Eşeğin gözleri harikadır, yakından 
bakınca içinde kaybolursunuz...
▪️Bu yüzden bazı insanımsı 
yaratıklara eşek demek, 
eşeklere yapılmış hakaret olur.
▪️1950’li yıllarda Amerikalı 
mühendisler gelmiş Türkiye’ye.
Küçük Amerika olacağız diye 
ilk heveslendiğimiz günler.
Bir kısım imar çalışmalarına 
rehberlik ediyorlarmış. 
O zamanlarda bizde yol güzergahını belirleyecek alet yok, eleman yok..
▪️Nafia mühendisleri eşeği 
yokuşa sürüyorlar, arkasından 
elemanlar şeritmetre çekiyor
ve eşeğin ayak izlerine kazık 
çakıp istikamet belirliyorlarmış.
Bunu gören Amerikalı mühendis, 
pratiği kavrayamamış ve sormuş:
+Ne yapıyorlar böyle?
▪️Rampada yolun güzergahını belirliyorlar.
+Nasıl yani, anlayamadım?
▪️Eşek % 7 eğimin üstüne çıkmaz,
biz de eşeğin izinde kazık çakıp rampada yol güzergahı belirliyoruz. demişler.
+Amerikalı katılarak gülmeye başlamış.
+Yatışınca da sormuş:
+Peki, eşek bulamayınca ne yapıyorsunuz? 
▪️Yetkili cevap vermiş:
▪️Amerika’dan mühendis getirtiyoruz."

Son zamanlarda gelen en ilginç mail oldu. Bilmediğimiz ne çok şey var şu hayatta... Teşekkür ediyorum. 
Yani mübarek eşek kadar olamadın be Murat mesajı mı aynı zamanda dermişim. 😊 Eh yolun sonunda gidilecek yol kalmayıp bir başına kalan birine böyle denilse yeridir. 




14 Haziran 2025 Cumartesi

Vefasız Veda

Deli atlar gibi koşuya tutuşmuştu yağmur.
Nişanları ak goncadandı her birinin...
Göğsümüzü yaktı nallarından çıkan kıvılcımlar.
Yağmur muydu koşan,
Atlar mıydı yağan
Muamma;
Al al olmuş yanaklarımızdan
süzülen bir cevapsızlıkta
kilitli kaldı zaman.

Gökyüzü bir kitap gibi açılmıştı o an,
Tunç sesli bir dua yankılanıyordu kaf harfli ufuklarda.
Mim’le mühürlenmişti ağzımız,
Nûn ile çizilmişti yazgımızın eğri hattı.

Bakırdan yapılmış bir fincanla sunulmuştu hasret,
Bir kahve içimlik rüya,
Bir şedde gibi iki kez tekrar eden vedasızlık…

Vefa unutturulmuştu lügatten,
Kıskanç zaman silmişti bazı kelimeleri.
Yine de taşıyorduk içimizde
Yağız bir kartal gibi çırpınan
görkemli bir dönüşü,
henüz gerçekleşmemiş.

Sen sustukça,
Ben içimde cemreler düşürdüm,
Yakut düşler yaktım alnımın orta yerine.
Demir gibi ağır,
Ama yakar gibi parlaktı gözlerinin hatırası.

Ve ben…
Hâlâ sana
İlk şiirimi
Son duası gibi fısıldayan
O suskun
Şairim.

Kanarya Banu Dağ


Kepeneğin Gölgesinde

Toprak sustu evvel vakitlerden,
Ateş söndü, su çekildi içe,
Hava ise… o en mahrem dilek,
Yalnız çobanlar duyar onu kavalda.

Bir cemre düştü alnına yamaçların,
O vakit kartal kanadını çekti göğe,
Ve çakal, gecenin dizinde
Bir dua gibi kıvrıldı.

Kamber, bir hayrettir şimdi
Fukaranın dağ başında anlattığı.
"Arzu," derler, “bir hayal değil,
Kıtlığın ortasında sadaka gibi inmişti.”

Balıkçı kulübesinde ocak yanmaz,
Deniz rüya olur.
Bir zamanlar Maral’ın iz sürdüğü
Yamaç şimdi kepenek altında saklıdır.

Çoban bilirdi:
Her seher vakti,
Dağ taş çekilir kendi suskunluğuna.
Kaval dile gelir.
Ve dağ, bir daha
Susmaz.

Kimi zaman,
İnsanoğlu
Yaraya döner de
Şifayı taşır kendi bedeninde.

İşte o an,
Kağıt kesiği sızılara doğdu insan!
Göbek bağında açtı nergisler.
Ne lâleye benzedi, ne aslanağzına.
Ne çuhaya özendi ne goncaya.
Panzehirler üretti Gesi Bağında.

Zehrini kendine sakladı...

Kanarya Banu Dağ

Bir gün bir adam çıkacak!


Bu haksızlıklara, bu hırsızlıklara, 
bu zulme, bu soykırıma yeter demek için; 
Ne savaş uçakları, ne füzeler gerekecek!
Bir gün bir adam çıkacak, 
Şehadet parmağı ile Kudüsü şerifi işaret edecek ve "Adalet ve hürriyet için şehadete, etrafı mübarek kılınan Kudüs'ü şerife" der demez,
Ümmet dünyanın her bir yerinden seller gibi Filistin'e akacak...


13 Haziran 2025 Cuma

Veda mı?

- Şiire veda mı ettiniz? Eskisi kadar uzun şiirlerinizi okumaz olduk? 
- Hayır! Şiir bana veda etti, ömrü vefa etmedi... Gitti!.. 
- Bir şiiri kaç günde yazarsınız? 
- Kaç gün... Bu dediğiniz şairlere has bir durum. Bendeniz müteşair olarak, anlık hüzün damlacıklarımı dakikalar içinde 
(hatta son şeklini yayınladıktan sonra) yazmış olurum. 


- Bir filmden ne hisseler çıkartmışsınız üstaım. O başlıklar fihrist gibi. Kitap yazsanız olurmuş. 

- Teşekkür ediyorum. Sizden gelenlere anca sıra geldi. 


Bunlar da Sezai Karakoç'un Mona Roza'sından seçtiklerim.:

Ah beni vursalar bir kuş yerine.
Akşamları gelir incir kuşları.

Ellerinden belli olur bir kadın,
Denizin dibinde geziyor gibi.
Ellerin, ellerin ve parmakların.

Mona Rosa seni görmemeliyim.
Bir bakışın ölmem için yetecek.
Anla Mona Rosa ben öteliyim.

Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.
Henüz dinlemedin benden türküler.
Benim aşkım uymaz öyle her saza.. 

Bir gün gözlerimin ta içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış.

Bir tüy ki can verir gülümsesen,
Bir tüy ki kapalı geceye güne.
Altın bilezikler o kokulu ten."

Ne garip Sezai Karakoç ve Cemal Süreya aynı kadına şiir şiir yanarken, o kadın şiir yerine nesiri daha çok severmiş. Belki maliye müfettişi eşi Orhan Giray'ın edebiyata ayıracak hiç vakti yoktu ama mutlu bir evlilik yaşamışlar. 


Hayat böyledir işte. 
Yanarsın ömür verirken, 
Düşüverirsin ömürden... 
Sen güle hasret çekerken 
Hasretin dikenden hallice 
Yar dediğin başkasının olur... 


A'dan Z'ye: Alışmak

Alışmak: İyisi var kötüsü var. İyi ve memnun kaldıklarımı değiştimeyi sevmiyorum. Yeni aldığım şu telefon gibi. Ben sen yazıyorum blog yayınında siz olmuş! Redakte işi kendi yazdıklarım olunca bir isteksizlik... 

Kılık kıyafette de yeni şeyleri sevdiğim söylenemez. Hele sıfır araç kullanmak gerim gerim gerer beni ve ilk fırsatta hata yapar çizerim 😎

Alışkanlıklar aynı zamanda kişinin omurgası, düzeni, anayasasıdır. Yok efendim alışmak aşka düşmanmış! Hele kırk yıllık evli çiftler nasıl da güzeller. Dillerini kımıldatmadan gözle, gönülce konuşabilirler... 

Bu örneklemelerden yeniliğe karşı olduğum sonucu çıkmasın. 
Benimkiler kendi özel dünyama has standartım. Genel ve ilkesel olarak hayat, hücrelerimiz gibi yenilenmeli. Bilimden, teknolojiye... Şehirden ülkeye ve tabii dünyaya... Yeter ki yeni şeyler iyi- güzel- doğru olsun... 

Siz yine de siz olun, kiracı/yolcu olduğumuz şu dünyaya çok alışmayın. Onun da öncesinde maddi refaha... 
Çok zengin ve ünlülerin işi finalde zor...Gel o an her şeyi bırak öl... Alain Delon gibi bunalıp ötenazi yaptırmak da cabası! Konu konuyu açtı. 

Alışmak aşktan güçlüdür. Hele iyi anlaştığınız birine alışmışsanız... 




12 Haziran 2025 Perşembe

Beklemek güzeldir

Sevgili Haşmet Babaoğlu:"Birini beklemek, insanı kendisiyle buluşturur. Sırf bu yüzden bile beklemek güzeldir."demiş. 

Nasıl güzel, derin, latif bir roman yazmış. Evet roman diyorum, bu derinlik başka türlü izah edilemez.

Rüveyda'ya Mektuplar'ı dahi bir başka açıdan izah eden bir tanımlama... Kitapta Murat, hayali bir kadını -bila teşbih- inşa eder. Beklediği, istediği, özlediğini melankolik derecede yazar ve yaşar. 
Bunu yaparken de yani Rüveyda'yı beklerken de kendisiyle buluşur, yüzleşir. 

Rüveyda ismi, zamanla simgeye dönüşerek, başka kişi ve olayları peçeleyen sır/simge olur. Bazen anne/evlat, bazen sevgili  ve bazen güzeller güzeli kainatın övüncü (sav) ... 

Bekleyen, beklerken boş durmaz. Tefekkür dağlarında, mağaralarında, okyanus diplerinde, yıldızların gölgesinde gezinir. Muhasebenin çilesinde erir. 

Daha konu etrafında uzunca yazılabilirdi ama... (Telefon klavyesinden bu kadar.) 

Yine üstadımızla bitirelim: 

"Yüksek sesli kahkahalar ne garip değil mi?
Hemen belli ediyorlar sesi kısılmış acılara maske olduklarını..."
Haşmet Babaoğlu


Sonrası yoktu

Biliyorduk
Sonrası yoktu! 
An kadar uzun, 
Asır kadar kısaydı... 
Yarından uzak, 
Dünden yakındı... 
Sonrası yoktu! 
Yoklukta kaybolduk... 





11 Haziran 2025 Çarşamba

Stajyer

Başrollerinde Robert De Niro ve Anne Hathaway oynadığı, 2015 yapımı komedi-drama Stajyer filmini izlediniz mi bilmiyorum... 

Film, dizi anlatmayı/dinlemesini pek tercih etmem ama bu filmde eşini kaybetmiş yalnız ve emekli bir adamla, çok genç iş insanı kadının dürüst ilişkisi ve şefkatin iyileştirici gücü etrafında yaşanan olaylar ustaca işlenmiş.
Burada bahsedeceğimi bilseydim, izlerken not almak için bir kağıt kalem alırdım yanıma.

Yazmak istediklerimi detaylı yazmaya kalksam, günlerce seri olur, aklımda kalan konu başlıkları ile yetinelim:
 
•Yaşamayı sevmek şart. 
•Sevdiğine de sımsıkı sarılmak. 
•Umutsuzluğa yer yok. 
•Azimli olan kazanır. 
•Her yaşın ve anın kendine özgü güzellikleri/öğrettikleri vardır. 
•Yaşamayı sev. O yaşamı sana insan olarak bahşeden Allah'ı unutma, şükredici ol. 
•Her insan mutlaka bir çok işe yarar.  •Kişilik özelliklerinizden ödün verdikçe azalır, sonunda sen diye bir şey kalmaz. 
•Güvenilir olmak, güzel ya da yakışıklı olmaktan çok daha önemlidir. 
•Kimsenin tedirginlik sebebi olma, bilakis huzur veren ol. 
•Yaşının insanı ol. 
•Yaşlılara "yaşlısın/ihtiyar" vb sözlerle hitap edip, onları incitme. 
•Kimseyi hiç bir canlıyı küçümseme, hor bakma. 
•Denginle duygusal ilişki kur. 
•Sevdiğin bir işin olsun ve başarıncaya kadar vazgeçme. 
•Affedeceğin ve vazgeçeceğin alanları iyi belirle. 
•İhmal etmemen gereken şeyleri, ihmal etme. 
•Sana değer verip önemseyenlere sakın kör ve nankör olma. 
•Sana sığınanlara asla hainlik etme. Güzellikleri suistimal etme. 
•Dilini yalana alıştırma. Sevdiklerine sadık ol. 
•Yapılması gerekeni zamanında yap. 

•Aslında hepimiz bu hayatta birer stajyeriz, bunu da unutma... 



10 Haziran 2025 Salı

Hüzün her yerde


Hüzün her yerde... 
Bazen, o coğrafyada ellerindeki boş tencerelerin ölüm melodisinde! 
Bazen, gökyüzünde kanat çırpan kırmızı bulutlarda... 
Gecenin ortasında acıyla bağıran bir kedinin sesinde... 
Hastanelere hasta taşıyan ambulanslarda... 
Kimi zaman dalgınca tekrar tekrar dinlenen bir şarkıda... 
Hüzün her yerde... 
Bazen, bayramlarda hatırlanılan mezarlıklarda.  
Annemin haftalardır boş kalan odasındaki ürperten sessizlikte... 

Bazen de bir emojinin gülüşlerinde... 


Hüzün mayamızda var ve onu kahkahalarla yok sayma çabası ayrıca trajikomik... 
Hüzün şifadır hasta egolarımıza... 
Yeter ki dozunda, kararında olsun. 


9 Haziran 2025 Pazartesi

Dostlar gibi yazabilseydi, müteşair demezdim Murat'a...

Aşk Bilfiil

Seni alnından öpmek kadar devrimdi gece, 
Dudaklarına nefesler boyunca inmek bir mucizeydi.
En güzel düşü ortada uyanmak kadar sahici ve acıydı.
Endişelerimiz bir çift göz buluşmasıyla son buluyordu.
İki karşı kıyının kavuşmasıydı bu,
Aradaki onca mil denize rağmen.
Olasılıklarımız kadar ömrümüz var.
Perdede geçiyordu ve seyrediyordu aşk bilfiil.
Kafiyeler ömrü vardı.
En uzun duraktı bakışların.
Dualarıma amin dediğim.
Ellerinin değdiği her yerde çiçekleniyordu ömrüm. 
Kelimeler ruh buluyordu fısıltılarında.
Seninle doluyordu içim.
Sen çekiyordum soludukça.
Gece sütlü beyaz tenis giymişti.
Yağmur üstümüzü örtüyordu.
Sımsıkı kaldıkça tüm gece.
Hiç bitmesin bu saadet istediğim gönlüm...

Süeda

Şair ruhlar




Şairlerin ruhları kuyumcu terazi kadar hassas, kelebek kanadı kadar naiftir...
Çoğu kez insanlar onları nasıl kırıp incittiklerini farkına bile varmazlar!.. 
Zira aynı dünyada, ayrı dünyaları teneffüs ederler... 

Şair ruh ile şair olmayı da karıştırmayalım! 
Şiir yazma kabiliyeti olamayan biri pekala şair ruhlu olabilir. 
Kalbine dokunan derin şiir ve aforizmları nerede olsa bulur, okur, paylaşır. Tersi de mümkün; kişi şiir yazıyordur, hatta ünlü bir şairdir ama bu kabiliyeti onu ince/ şair ruhlu yapmayabilir. 
Bunu insanlara ya, da bir imza günündeki kibirli kaba tavırlarından bile anlayabilirsiniz. 

Ne yazık ki şair ruhlar kendilerini göstermeyi sevmediklerinden, bu dünyada anlayanları da yok gibidir... 



8 Haziran 2025 Pazar

Dün şehri İstanbul'daydım

Bayramın 2.günü...
Malum bizim henüz unutulmamış güzel adetlerimizdendir. Nasıl ki şehirlerimiz ölümle içiçe kurulmuşsa, yani mezarlıklar şehirden uzakta değillerse, nasıl ki bayramlarda büyüklerin elleri öpülür, gönülleri alınırsa... 
Biz de İstanbul gezimize 750.000m² ile şehrin en büyük tarihi mezarlığıyla başladık. (Tarihte defalarca istimlake uğramasa ülkenin en büyüğü aslında) 
Babam ve annesi oracıkta bekleşiyorlardı. 
Yaşarken mezarlıkları ve ölümü hatırlamaktan kaçınanlara bir gün o kaçtıkları nasıl gelir bilinmez! Ben çok severim mezarlık, kabristan ziyaretlerini. 

İkinci durağımız elbette adetim üzere Sevgili Aziz Mahmud Hüdayi Hazretlerimiz, kuddise sirruhu... 
Aslında bayram gibi özel günleri tercih etmem ziyaret için ama bu defa böyle...
Tahmin edeceğiniz gibi kalabalık... Bunaltmayan, ikaza mahal bırakmayan, sakin, intizamlı bir kalabalık. Bu ziyaret de tamam, yüzümüzde huzur... 

Artık epeydir merak ettiğim Taksim'deki yeni yapılan Taksim camii ve AKM'yi görmek için işte deniz sefası... Nasıl da güzel... Buram buram iyonlar karışık yosun kokusu. Deniz kokusu... 

Cami, otopark, sergi alanı, konferans salonu aş evi ve Dijital İslam Kütüphanesi kompleksinden oluşuyor. Zaman darlığından hepsini göremedik. Hatta girişteki kafetaryada nefeslenmek fena olmazdı. AKM'yi de gezeceğiz diye girmedik. AKM maalesef kapalıymış. Borcum olsun, içini merak ediyordum. 

Sonra ver elini bıyıklarımın yeni terlediği zamanlara, İstiklâl caddesi...Uzun yıllar oldu gelmeyeli. Bizim muhallebici yoktu! Sinemalar gibi anılarda yerini almış... 
Ve dünyanın en eski metrosu (füniküler) ile Karaköy'e dakikalar içinde iniş. 

Allah'ım, bayram ve çok kalabalık. Her yer insan kaynıyor! Vapura, gemiye binmek sabır işi... Nihayet yeniden Üsküdar'da yemek ve çay kahve dinlencesinin ardından dönüş. Çok fazla fotoğraf çekmedim. Onunla ilgilenince kalp çekmeyi/ görmeyi unutabiliyor. Adam hacca gidiyor, aklı resim çekmekte! Amacından saptıran bir tuzak bence. 

Evim evim güzel evim. 
Eskisi gibi gezip görme hevesimin kalmadığını bir defa daha teyit etmiş olarak bir günü de böyle (magandaların her geçen gün arttığı ülkemizde, evlerimize tek parça olarak, iyi insanlara rast gelerek çok şükür ) 
tamamlamış olduk. 

7 Haziran 2025 Cumartesi

Biz ayrıldık seninle

Seni/Beni, 
Aklımı yele verdiğim zamanlarda, 
Ağlatan şarkılarda, 
Soğuk kaldırımlar misali veda sözcüklerinde, 
O koskoca şehirde bensiz, bizsiz bırakıyorum/bırakıyorsun... 
Hiç bitmez denilen, bitiyormuş... 
Hiç gitmez dediğimiz, gidebiliyormuş... 
En sevdiğimiz hikâye, aniden bitiyormuş... 
Garlarda tren, 
İskelelerde vapur, 
Issız yüreğimde tuttuğum, 
Denizlerde martı çığlığısın artık...
Gökyüzünde içime ihtar, bulut çarpışması... 
Sokaklarda koca bir gayesizlik, 
Kitaplarda kaotik bir polisiyeden hallice... 
Evimi hiç sorma! 
Bayram etsin insanlar... 
Biz ayrıldık seninle... 
Duysun dünya! 
Artık kitap sayfalarında kalansın. 
Biz ayrıldık seninle Rüveyda... 
Hem de hiç kavuşamadan... 



6 Haziran 2025 Cuma

Selam yalnızlık

Selam yalnızlık ben geldim! 
Her zaman sen gelirdin, 
Beni sessiz ve kimsesiz bulurdun, 
Bu defa ben geldim, 
Açacak mısın kapını...? 


Yukarıdaki lakırdım için;
Bugün bayram yazan takvimlerden özür diliyorum. 

5 Haziran 2025 Perşembe

Son güne kadar


 

Hikâyeler bitse de şarkıları çalar durur, 
son güne kadar... 


4 Haziran 2025 Çarşamba

Bak, sen çok iyi bir insansın ama bilmediğin çok şey var!


Bak, sen çok iyi bir insansın ama bilmediğin çok şey var !...
Bir defa benim miadım dolmuş..
Son kullanma tarihi geçmiş bir gönülle zaten aşk yaşanmazdı. 
Göç vakti, gözü toprağa bakan biri olmaya mahkûm ettim kendimi.
Kendi ölüm fermanına karar verip, kendi imzalayan biri işte!
Aşka dair, hakkı hoyratça zayi edilip, çöpe savrulan bir kâğıt parçası neyse, ben oyum... 

Ben de bilirdim, en deli sevmelerimle; sana gül kokusu tadında bir sevda ile gelmeyi... 

Gelemiyorsam, gelmiyorsam, o kahrolası sebeplerimdendir inan... 
Şiir gibi gönlüm, şimdi tarumar ve sen bunu bilmiyorsun... 
Notalarım saçılmış gezegene, benden beste olmaz artık, bekleme!.. 
Çok şey istemedim, aslında hiçlikti beklediğim... 
Bir fotoğraf gibi... 
Hazırdım gözlerinin bebeklerinde kaybolmaya,
Çayda eriyen şeker gibi... 

Bak, sen çok iyi bir insansın ama bilmediğin çok şey var ! 

Hayata dair, tüm haklarımı kullandım ben...
Ne dağları  delecek taşkın bir gönlün Ferhat'ı olabilirim, ne de dizlerimde derman var artık, aşk yollarına düşmek için... 
Şu gözlerime bir baksan, ne kadar yorgun ve yılgın olduğunu hemen görürsün.
Ve bir aşka karşı inançsız... 
Sen nereden bileceksin, canımın yanmışlığını...
Emeklerimin hoyratça, zalimce çiğnendiğini... 
Bilme de zaten...
Bilmeden suçla beni, suçla ve bilme, hiç bir kadına bu kalpte neden yer olamayacağını... 

Bak, sen çok iyi bir insansın ama bilmediğin çok şey var !

Ben senin gibi iyi biri değilim..
Gönülçelen avare bir serseri...
Yalnız ölmeyi kafasına koymuş bir avare... 
Kelimeler arasında tesellisini bularak, gün sayfasını hızlıca kapamayı; başını tek kişilik yastığa, tek başına gömerek zıbaran, ama kimbilir kaç kadına hülya bir adam... 

Dedim ya, benden bir şey olmaz artık..

Kadına ve aşka inanmayan bende sadık bir gönül de arama... 
Çizdim sadakatin de üstünü, aşk gibi... 
Hayır artık bir sevgilim olmayacak, onlarcası olacak ve ben bu hayırsız gönlü hiç birine yâr etmeyeceğim...
Boş odalarda ölümü bekleyecrğim! 
Buyum işte ben, ne bakıyorsun şaşkın şaşkın!.. 
İmkânsızım, 
Senin imkânsız oluşundan daha imkânsız..!  
  
[Yazının başlığı iktibastır]


3 Haziran 2025 Salı

Yol ve teşekkür

Gidilecek yollar bitince, her nefes, deniz dalgası gibi insanı maziye sürükleyince, orada başlıyor sancılı muhasebe... 



Artık blog yazmak klasiklerden olsa da bu fakir ziyaretçilerine teşekkür ediyor. 

2 Haziran 2025 Pazartesi

Sessizlik [28]


İçimde bestelenmemiş bir güftenin notaları,
Birbirinden bağımsız böylesine dağınık dans ederken, 
Söyle ey sessizliğin dili; 
Hangi gecenin sabahına doğar; 
sonsuzluk şarkım..?


1 Haziran 2025 Pazar

Yetmişine üç varken!


Bahçemdeki çiçekler solmaya yüz tutmuş,
Süpürmek için gittiğimde farkettim...

Kelebeklerden zaten eser yok!
Arılar da yakında kaybolurlar, börtü-böcekler gibi... 

Bahçe depresyona girmiş bir adamın görüntüsünde, sanki tsunamiden kalma gibi..
Güneş varmış, hava sisliymiş, ne gam! 

Ey ölüm! 
Bildiğim bir şey varsa, önümde beni bekleyen tek ''sadık'' gerçeklik sensin... 

İnsan belli bir yerden sonra daha mı fazla bileniyor bu gerçeğe ne..?

Akşam anneme iyi uykular derken, ona belli etmeden daha bir derinden, ''hasretle'' bakarak, öpüşüm bundan olsa gerek... 
Koklayarak bir veda busesi gibi..
Zaten her görüşümüz ''son'' görüşümüz değil mi..? Sonraki ''An''için kesinleşmiş bir randevumuz yok... 

Yetmişine üç varken, yaşlılık hastalığı belini iyiden iyiye büktü anneciğim..
Her sabah kendimi unutup, senin başına neden korkulu bir merakla koşuyorum..
Daha bir farkındalıkla bakıyorum, çocukluğuna dönmüş yüzüne..
Biliyorum, bir an gelecek, ölüm ya seni ya beni alarak ayıracak bizi... 
Bile bile, tutamadan zamanı bakıyorum bahçemdeki ölgün çiçeklere... 

''Bu kış yolculuk var, diyorsa için,
Beni de beraber al anneciğim!... '' 

Necip Fazıl Kısakürek

[2012]




Hindiba'ya Sesleniş / Çıkın


Bırak, rüzgarla yarışmasın saçların,
Taht kuralım zamanın dehlizinde,
Bir yıldız ki gövdesine dokunmayan,
Ne kadar yüksek olursa olsun, yıkılır.
Senin gözlerin, âşiyan, bir kuşun yuvası,
Bırak da, sevdanın canını usulca emsin.

Ben değilim, derin kuyularda yankılanan bir çığlık,
Aksim; bin parçaya bölünmüş aynalarda en sahici fâni!
Sonsuz boşluğa düşen tek bir damla,
Sen, yeryüzünün tüm şarkılarını,
Gönlünün o ince telli sazından çalarsın.
Sana her adım, bir veda,
Benimse her nefesim, bir intizar...

Sen nasıl bu kadar güneşe meftun,
Ve ben nasıl bu kadar gölgede kalırım?
Sen bir dağ, bir su, bir bahar,
Ben ise, kaybolan bir harf, arayışta.
Bir hayalden geçerken, gözlerimden,
Sonsuza açılan bir pencere var mı,
Yoksa rüyamın kölesi miyim, ben?

Sen nasıl bu kadar deniz, bulut,
Ve ben, kaybolan zamanın hüzünlü tınısı?
Dalgaların içinde kaybolurum,
Sen ise, her an bir sahil olursun,
Gözlerinde bir çiçek,
Benimse dilimde bir iç çekiş.

Bütün bu dünyaya bir bakış atarken,
Bil ki, her adımda biraz daha seni bulurum,
Ve sonrasında…
Bir başkası olurum,
Kimse kalmaz, beni bir iz gibi anacak...


K.Banu Dağ
(Nurullah Genç'e Zeyl)


ÇIKIN

Bir kahve fincanında unutulmuş sabahım ben,
çoban usulü uyanırım —
sürüm dağın yamacında,
kalbimse heybesinde kayıp haritalar taşıyan
bir seyisin ürkek tayıdır hâlâ.

Kum dolmuş ceplerimden tarih dökülür,
akika kurbanının tütüsünde saklı bir sızı gibi,
bir himem defterinin kıyısında kurumuş
saç örgüm kalır — ilk kırıla kırıla örülen.

Deniz feneri yanmaz artık o limanda,
kaptanlar başka kalelere sığınır geceleri.
Heybet, sadece suskunlukla ölçülür bazen.
Bir ala geyik geçer içimden, ürkek ve serin.
Boz bir ayı gibi çöreklenir hatıra;
ilk defa korkmadan bakarım ona.

Bir doğum lekesi gibi taşıdım seni
kendi tenimde — müjdesi erken, gelişi geç.
Ebenin usulca fısıldadığı o ilk kelime
artık sadece rüyalarımda var.

Bir hainin adını kazır gibiyim içime,
neşter yerine kağıt kesiğiyle —
öyle ince, öyle geçmeyen.
Bir diş ağrısı gibi sızar geçmiş,
parmak uçlarımda kına;
gönlümde yüzüğü olmayan bir yüzük izi.

Nal sesleriyle uyanır sonra hatıra,
bir çoban ıslığı gibi geçer içimden.
Ak kısrak gözleriyle bakar bir çift göz:
hiç gütmediğim sürülerin sahibi.
Ve ben…
tek bir çıkınla inerim o dağdan,
duvağımı rüzgâra, yolları kaderime bırakarak —
sana varmayan bütün yolları ezbere bilerek.

K. Banu Dağ