Bırak, rüzgarla yarışmasın saçların,
Taht kuralım zamanın dehlizinde,
Bir yıldız ki gövdesine dokunmayan,
Ne kadar yüksek olursa olsun, yıkılır.
Senin gözlerin, âşiyan, bir kuşun yuvası,
Bırak da, sevdanın canını usulca emsin.
Ben değilim, derin kuyularda yankılanan bir çığlık,
Aksim; bin parçaya bölünmüş aynalarda en sahici fâni!
Sonsuz boşluğa düşen tek bir damla,
Sen, yeryüzünün tüm şarkılarını,
Gönlünün o ince telli sazından çalarsın.
Sana her adım, bir veda,
Benimse her nefesim, bir intizar...
Sen nasıl bu kadar güneşe meftun,
Ve ben nasıl bu kadar gölgede kalırım?
Sen bir dağ, bir su, bir bahar,
Ben ise, kaybolan bir harf, arayışta.
Bir hayalden geçerken, gözlerimden,
Sonsuza açılan bir pencere var mı,
Yoksa rüyamın kölesi miyim, ben?
Sen nasıl bu kadar deniz, bulut,
Ve ben, kaybolan zamanın hüzünlü tınısı?
Dalgaların içinde kaybolurum,
Sen ise, her an bir sahil olursun,
Gözlerinde bir çiçek,
Benimse dilimde bir iç çekiş.
Bütün bu dünyaya bir bakış atarken,
Bil ki, her adımda biraz daha seni bulurum,
Ve sonrasında…
Bir başkası olurum,
Kimse kalmaz, beni bir iz gibi anacak...
K.Banu Dağ
(Nurullah Genç'e Zeyl)
ÇIKIN
Bir kahve fincanında unutulmuş sabahım ben,
çoban usulü uyanırım —
sürüm dağın yamacında,
kalbimse heybesinde kayıp haritalar taşıyan
bir seyisin ürkek tayıdır hâlâ.
Kum dolmuş ceplerimden tarih dökülür,
akika kurbanının tütüsünde saklı bir sızı gibi,
bir himem defterinin kıyısında kurumuş
saç örgüm kalır — ilk kırıla kırıla örülen.
Deniz feneri yanmaz artık o limanda,
kaptanlar başka kalelere sığınır geceleri.
Heybet, sadece suskunlukla ölçülür bazen.
Bir ala geyik geçer içimden, ürkek ve serin.
Boz bir ayı gibi çöreklenir hatıra;
ilk defa korkmadan bakarım ona.
Bir doğum lekesi gibi taşıdım seni
kendi tenimde — müjdesi erken, gelişi geç.
Ebenin usulca fısıldadığı o ilk kelime
artık sadece rüyalarımda var.
Bir hainin adını kazır gibiyim içime,
neşter yerine kağıt kesiğiyle —
öyle ince, öyle geçmeyen.
Bir diş ağrısı gibi sızar geçmiş,
parmak uçlarımda kına;
gönlümde yüzüğü olmayan bir yüzük izi.
Nal sesleriyle uyanır sonra hatıra,
bir çoban ıslığı gibi geçer içimden.
Ak kısrak gözleriyle bakar bir çift göz:
hiç gütmediğim sürülerin sahibi.
Ve ben…
tek bir çıkınla inerim o dağdan,
duvağımı rüzgâra, yolları kaderime bırakarak —
sana varmayan bütün yolları ezbere bilerek.
K. Banu Dağ