Bağlamak anlamındaki angaje etmek , bağlanmak anlamındaki angake olmak birleşik fiillerinde geçen bir söz (sf.) diye açıklama getirmiş Türk Dil Kurumu (TDK)
Bir başka yerde : '' Bir şeyi yapmak için sözveride bulunmak, sözlü ya da yazılı olarak, bir şeyi yapmayı üstlenmek, yapmayı üstüne almak.'' diye tarif edilmiş. (Özveriyi biliyorduk da, sözveri de yeni uydurulmuş olmalı.MM)
Söz ya da yazı ile bağlanmak.
Fransızca engage kelimesinden türetilmiş, bağlanmak, bağlı olmak manasındaki isim fiil.
Kısaca; bir fikre ya da örnek alınan bir kişiye bağlanarak, hareket etmek, hayatımıza yön,şekil vermek de diyebiliriz.
İnsanların hayatlarına yön veren fikirlerdir. Bazı insanlar için bu fikirler kaynağını dinden alırken, bazıları için de, tamamen seküler, din dışı izm,ideoloji,felsefik düşünceler ve bu düşünce/fikirleri temsil edip,savunan ideologlar olabilmektedir.
Bir insana göre örnek alınacak tek rehber Peygamber iken,(ki Kur'an bize bunu emreder) diğeri için bu hayatın tamamının kapsamaması gereken ''sadece dini alandır,'' belirli zamanlarda,belirli ritüelleri olan...
Diğer bir insan için örnek alıp peşinden gittiği model/lider, Karl Marks olabilmektedir.
Örnekleri çoğaltmak mümkün. Burada, esas olan -eğer iman eden biriysek- angaje olduğumuz örnek model'in Allah tarafından onaylanmasıdır. Bu noktada uzunca bir parantez açıp, dinin bizim için ne ifade ettiği, dinden ne anladığımız,ne anlamak gerektiğine vurgu yapmak şart.
Bu özet girişten sonra, farklı bir konu için işbu, angaje konusunu yazma gereği duyduğumu belirtmeliyim.
İnsan her şeye angaje olabilen yaratılıştadır. Ve ilginç olan,insan mucizesi,Allah'ın muazzam sanatı öyle bir şey'dir ki, kendisi bizzat kendi hakkında yorum yapar, kendisi kendisini yönetirken,(algılarında,ön kabullerinde) irdeler,etkiler,yönlendirir. Yeter ki kendisinde var olan kabiliyetlerin, güçlerin farkında olup,doğru yönde kullansın.
Her maddenin zerresini varlığında barındıran insan, angaje olduğu şeye ne kadar sadıkane inanırsa, o derece başarılı bir taklitçi olarak yola çıkar. Zamanla taklit,tahkik ile olgunlaşarak, kişide ''hal'' karakter olarak belirginleşir.
Örnek verelim : Çok yaygın güncel bir problem olan sigara. Artık günümüzde bunun basit bir tiryakilik olmadığı, bağımlılık derecesinde bir hastalık türü olduğu bilinen bir gerçek. Yani sigara içen birisi, uyuşturucu türlerinden birisine müptela olmuş insan demektir.
Sigaraya,yani tütüne,yani duman yoluyla nikotin almaya devam eden biri, her yemekten sonra, ya da kahve yanında sigarasızlığı asla düşünemez ve yapamaz. Çünkü beyni,düşünce yapısı buna ''angaje'' kanalize olmuştur. Böyle bağlanıp,böyle anlaşma yapmış ve böyle de inanmıştır. Bu anlaşmaya göre yıllarını geçirir. Aksini düşünmek bile istemez, düşünse de, çabuk geçiştirir. Oysa kişi, kendi beyni ile yaptığı anlaşmayı bozup, sigarasız bir yaşama angaje oluyoruz dese ve buna da samimi inansa; bir hafta zorlanmadan sonra, bu yeni durumun da pekala mümkün ve güzel olduğunu görür. Artık yeni anlaşmaya adapte olan beyin, yemeklerden ve kahveden sonra sigara şartından gittikçe uzaklaşır. Bir şeye sinirlendiğinde sigaranın o şeye çözüm olmadığını yaşayarak görür. Geriye baktığında sigaralı yıllarına hem anlam vermez, hem de üzülüyor.
Unutulmamalıdır ki, insanlık içinde,irade gücü olarak bir insanın başardığını, yapabildiğini diğer insanlar da pekala yapabilirler. İradesel meselelerde doğuştan kabiliyete ihtiyaç yoktur. Bilinçli bir yöneliş (angaje) kişiyi sonuca götürmeye yeter.
Bir başka örnek; birisi birisini tutku derecesinde seviyor, aşık..!
Kendisini ona adamış, onsuz asla yapamam diyor. Sürekli onu düşünüyor ve istiyor ama karşılığı yok. Sevip,düşündüğü kişi, beklediği cevabı vermiyor ve vermeyecek..!
O zaman beynimizle ve dahi kalbimizle yeni bir anlaşma yaparak, bu tutku, saplantı derecesindeki bağımlılığımıza son verme zamanıdır.
Aşık olduğumuz kişiyi hayatımızdan, düşüncemizden güzelce uğurluyoruz. Varlığına, yaşattığı duygulara teşekkür ederek, yaralı ve borçlu kalmadan veda ediyoruz.
Kutsal alan dışında, hiç kimse vazgeçilmez değildir. Ve yine başta peygamberler,sahabe ve veliler dışında kimseye hayranlık duymak durumunda değiliz. Hele bağımlılık, saplantı derecesinde asla !
Hayat devam edecektir. Yeter ki biz bunu bilerek isteyelim. İnsan beyni istemediği bir şeye ne inanır, ne de angaje olur. Önce samimi inanıp istemek lazım, gerisi gelecektir. İrademizin gücü, aklımızın rehberliğinde o kadar çok şeye galip gelme kapasitesine sahipken bizim bunu gözardı edip, karamsarlık ya da başarısızlığa teslim oluşu seçmemiz, tamamen kendi tercihimizdir.
Nasıl ki, doğada her canlı türüne gerekli olan ihtiyaçları, silahları Yaratan tarafından verilmişse, bukalemun gibi bir dizaynı siretinde barındıran insan da, her şarta angaje olabilme kabiliyetine sahip olarak, iyiye,güzele ve doğruya erişmekte ''isterse'' zorlanmayacaktır.
Sonuç olarak, insan, kendisine verilmiş akıl ve iradesi ile dilediği inancı ve o inanç temeli üzerine bina edeceği yaşam biçimini kendisi seçecek,seçimlerinin de sonuçlarını hem bu dünyada, hem de sonsuz hayatta görecektir.