24 Ocak 2019 Perşembe

Bir uçuşun kısa anatomisi...


Sizler planlanmış yazılarımı okurken, bendeniz ülkeler aştım,insanlar gördüm.Gökyüzünde bulutlarla konuştum. Bulutların üzerine uzanıp, yeni şiirler aradım. Rüveyda'ya 47. kez yazdım.

İnsan eve dönünce, başka ülkede yaşadıklarının hayal gibi, rüya gibi, sanki hiç yaşanmamış gibi. Sanki orası kısa dünya hayatıydı da, gerçek hayata dönmüş gibi...
Hiç yaşamamış gibi, hiç tatmamış, hiç sevmemiş, sevilmemiş gibi...
Garip olurum ne zaman ülkeler aşsam.
Ülkeler şehirler aşmaya benzemez, mahrumluk ve hasret daha bir belli eder kendisini.
Gurbeti, garipliği en lüks ortamlar da bile olsanız hissedersiniz.
İnsanın kendi sınırları içinde olması ile, kendini aşacak risklere kanat açması farklı şeylerdir.
''Ölmek ne garip şey anne'' diyor ya şair.
''Uçmak ne garip şey anne!'' dedim uçarken.
Hem çok sevdiğim hem de biraz korktuğum ''sevmekle korkmanın'', korkarak sevmenin birlikte iki kanat gibi çırpınması...Bu yıl paraşütle mi atlasam ne..!? İzmir'de varmış, geçen TV'de gördüm...
Uçmak güzel şey, kuşları kıskanıyorum. Uçak yolculuklarında da mümkünse ille pencere kenarı isterim. Bulutları, bulutların altından şehirleri, gölleri, nehirleri, minicik evleri...görmek. Büyük resmi anlamınca anlamlandırmak. Kitabın sayfalarını çize çize çevirmek gibi...
Bitiyor be canım, eksikleri tamamlanamadan bitiyor işte ömrümüz...
Kuşlar misali, dün nerede bugün nerede, yarınsa meçhul işte...