"Izninizle size 'kendi kendisini harcamış yazar' demek istiyorum. Kendinizi ciddiye alıp önemsemiş olsaydınız, onlarca kitabınız olurdu üstadım. Mesela şu 'Sessizlik' serisi ya da diğer etiketler ve hatta dini konular. Yazık olmuş bu güzel kaleme."diye devam eden iltifat dozu yüksek mektup sahibine öncelikle teşekkür ediyorum.
Şu tespitinize katılıyorum; insan bir şey yapıyorsa, hem o şeye hem kendisine inanacak. Şiir yazıyorsa müteşair değil, şairim diyecek. Makale yazıyorsa, yazarım efenim diyecek. Fotoğraf sanatıyla uğraşıyorsa, resim vb çiziyorsa...
Aşıksa, kavuşacağına inanacak ve kendi benliğine...Gitgelleri, kompleksleri olmayacak mesela...
Müziğe de ilgim vardı. Bir dönem org almıştım, baktım tek elle bir şeyleri geçemedim, buna kabiliyetim yok. Vurma sazlarda fena değilim. Ama asıl ben solistim. Fena söylemiyorum. 😌
Derken geçen yıl bir şey fark ettim ve ilk kez burada paylaşıyorum, hangi sanatçıyla birlikte söylesem sesim onun ses rengine bürünebiliyor ama yalnızca şarkıya eşlik ederken.
Bir mektup, bin konu...
İnsan kendisini tanımadan göçüp gidiyor. Kendimizi keşfe zaman mı yok, sanmam, bu konuda bilinç, bilgi yok. Eminim çok insan saklı kabiliyetleri ile yaşayıp gidiyor.
İnsan kendi içsel coğrafyasını keşfetmeden, yeryüzünde keşiflere yelken açan, sömürgeci acaip çıkarcı bir mahluk.
Evet dediğiniz gibi, kendimi hafife almasaydım, asosyal yaşam biçimini tercih etmeseydim, bugün farklı bir yerde olabilirdim. Daha önce de burada bahsettiğim gibi, insanın kendisini pazarlaması ayrı bir sanat. Bazen görürsünüz iki lafı zor bir araya getiren, diksiyonu bozuk nice insan, medyada mikrofon ellerinde meslek icra ediyorlar(!)
Çünkü onlar kendilerinde bir eksik, bir yetersizlik görmedikleri ve işlerine inandıkları için, emeklerinin ekmeğini yiyorlar.
Uzattım, son cümle; insan kendisine ve yaptığı işe inanırsa başarılı olur.