İnsan ümitle yaşar, ümidi olanın sevgisi de vardır, lakin sevgisini kaybetmediği halde ümidini kaybetmiş nice insan bilirim...
Tolstoy nasılsa kalkıp itiraz edemez ya da haklısın üstadım, bu derece derin düşünmemiştim diyemez.(Kendi kendisini güldüren adam.)
Örnek mi, üniversite sınavında üst üste 2 yıldır aynı bölümü istediği halde tutturamayan biri kendisinden ümit kesebilir ama aslında dünyanın sonu değildir. Başka bölümden mezun olup iyi bir işe başlayınca, ısrar ve uzun süre kendisine küsüp üzülmelerinin boşuna olduğunu anlar...
Bazen de iki sevgili ya da karı koca ayrılırlar, henüz mahkemede boşanmamışlardır, taraflardan birinde ya da ikisinde saklı bir ümit, belki bir sebep olur da barışırız diye...
Sevgililer, birbirlerini engelleyene, telefonlarını, resimlerini silene, vedalar edilene kadar hep o saklı barışma ümidi, hatta kimi zaman silseler de...
Ümidin bittiği yerde, (tıpkı yağı bitmiş lamba fitili gibi) ümidin kesin olarak net bir şekilde bittiği, kalpte karar kıldığı yerde, ümit ateşi söner, ayrılık o vakit başlarmış...
Artık veda oku hedefine ulaşmıştır...
Gerçekten şu hayatta ümitsiz, hayalsiz, sevgisiz yaşanmıyor...
Özgür bir hayata sahip olsanız bile, esaret içinde geçen günlerin bir önemi yoktur. Akşam olsa da çabucak uyusam, gün bitse, yıl bitse, ömür bitse...Bir ideali, yapacak bir işi, beklentisi, beklediği olmayan birisi için, ne gelen günün isminin, ne de yaşanan ayın kaçı olduğunun bir önemi, anlamı yoktur...
Bu yüzden ne olursa olsun, ne yaşarsanız yaşayın; ümidinizi, hayallerinizi kaybedecek kadar kendinizi kaybetmeyin.
Hayat bir şekilde Allah'ın bizlere takdir ettiği güne kadar devam edecektir.
Olmayanda hayır vardır diyerek, her şeyi oldurana tevekkülle, nefes almaya devam, diyen akla, kalbi tabi kılma mücadelesinde, kader yolunda yürüyeceğiz