Buraya yazdığım yazılar ve içimin saçmalıkları (siz onlara şiir diye değer veriyorsunuz); bir çok yerde paylaşılıyormuş. Çoğundan sizlerden gelenler sebebiyle haberim oluyor.
Buradan topluca tekrar çok çok teşekkür ediyorum.
Bu girişten sonra konumuza geçebiliriz.
''Ramazan ayının ilk gecesi girince şeytanlar ve cinlerin azgınları zincire vurularak bağlanır. Cehennemin kapıları kapatılır, hiçbir kapısı açılmaz. Cennet kapıları ise sonuna kadar açılır, hiçbirisi kapalı tutulmaz.” (Buhari, Savm:5; Müslim, Sıyam:2)
İnsana şüphe ve vesvese veren sadece şeytan değildir. İnsanın nefsi emmaresi de her zaman görev başındadır.
Hadiste geçen "Merede", inatçılar, direnenler, saldırganlar demektir. Bu ifadeyle, şeytanların en azgınları, ipe-sapa gelmezleri, gözü dönmüşleri kastedilmektedir. Evet, bu mübarek ayda, "merede-i şeyâtîn" zincire vurulmaktadır.'' (iktibas)
Bu da Allah'ın, bu ay hürmetine bizlere ikramlarından olsa gerek.Böylelikle orucu daha rahat tutmak, kendimizle hesaplaşmada habire şeytanı bahane edip suçlamaktan da uzaklaşarak; kendi karakterimizi, kişilğimizi analiz etme imkanına kavuşmuş oluruz...
Bir gereç için, garantisinden dolayı servise defalarca gittim. Dalga geçer gibi, bugün git yarın gel dediler.İşi savsakladılar.Zira bu memlekette maalesef (istisnalar dışında, onlar da neredeyse bir türlü bana denk gelemediler) insana ''saygı'' yok ! İşini dürüst yapan da...!
Oruç gibi ciddi bir ibadetle uğraşmasaydım, mutlaka olay çıkartır, servis sahibini bir güzel öperdim (!)
Ama bilincime öyle kazımışım ki, sinirlenmenin, tartışmanın, yalanın, dedikodunun bu sevabı kat kat olan ve ''mükafatını yalnızca Allah'ın bildiği '' oruç ibadetine özenli olmam gerektiğini; işin doğrusu oradaki ahlaksızlığa karşı, sabrıma ben bile ayrılırken şaşırdım.
Keşke dedim bir zaafım var ki, onda da böyle sabırlı olabilsem...
Belki de nefsimizin bize izin verdiği kadar Müslümanlığımız var...!
Bu cümlemin altını çizmeli...
Kim hangi ibadeti yapıp ediyorsa, aslında genel olarak nefsinin/egosunun izni kadar...
Sonra mı ?
O kadar olsun demeler, Allah affetsin diye geçiştirmelerle, kendi iç sesimize de kulak tıkayarak güzel Müslüman olduğumuz kanısı ile, ''mesut suç'' (felix culpa) derdi bir eserinde rahmetli Necip Fazıl bu tür hallerimize...
Suçlarımızın üzerine mutluluk örtüsü örtüyoruz.
Bu dünyada işimiz iş yani...
Oysa ''er yarın hak divanında belli olur'' der Yunus Emre (ks)
Nefsinden emin olmak, bilgilerine sonsuz güvenen ve ''ben oldum'' edası ile yazmak, konuşmak...
Kendimizi bir çırpıda cennetlerinin en iyisinde, köşklere kurulmuş moda sokabiliyoruz da..!
Oysa, o, saadet asrının Peygamber (sav) lisanıyle ''cennetle müjdelenenleri'' buna rağmen belki
ne olur ne olmaz diye, kaygısız, gözyaşsız ve taatsiz olmadılar...Bize ne oluyor..?
En büyük tehlike işbu, kendinden emin oluş ve dindar-dinsiz herkes, hepimiz için geçerli...
Ve Allah, bu kibir (ucb) kokan hali asla onaylamıyor !
Ah bir anlayabilsek..!