- Zaten oruç başıma vurmuş...
Etme..!
- Bak git, sigarasızlık beynime vurmuş gelme üstüme !
Etme..!
- Ya ben çok acıktım,
Etme..!
- Az da değil arkadaş, 17 saat
Etme..!
Allah'ı gücendirme..!
Bu şekilde oruç tutulmaz. Gelen inciterek ağırlanamaz...
Başa kakarak, neredeyse. eskilerin deyimiyle lanetleme iş yapılmaz.
Derin Müslüman içinden bile geçirmez, içinden geçse, bu nefsimin sesi, benden değil Rabbim, diyerek her mevsim ve şartta niyetini, fikrini güzel olumlar ve beynini, bu yönde yönetir.
O Allah emrettiyse, istediyse bu, benim dünyada ve ahirette yararımadır teslimiyeti içinde, orucun içindeki huzur iklimine yelken açar.
Gözüne, diline, kulağına da oruç tutturur. Bu ayda dedi-kodu yapmamaya çalışarak (malum bir mezhepte gıybet orucu bozar) başkalarının arkasından konuşmamayı öğrenir. Bunu disiplin haline getirmeyi başarırsa, ramazan bitince, haşa sanki her şey yeniden mübahmış, serbestmiş gibi davranıp, bu aydaki tüm kazanımlarını hızla tüketmez.
Susmayı öğrenir, sükutun derinliğinde, tefekkür buudunda; ''bana eşyanın hakikatini teşhir eyle'' nidasını arar.
Meselesinin hangi gıdaları tüketirsem oruca rahat dayanırım (!) olmadığını, gıda vesilesi ile vücuda gücü/enerjiyi verene Rezzak'ı görür ve bilir ki, her şey Ondandır.O'nun ilahi taktiri iledir. O ol demekdikçe hiç bir şey olmayacaktır ve sebepler dünyasında-tabiki sebepleri terketmeden- sebeplerin müsebbibi olan Allah'a giden sayısız yollardan birinde iz sürmenin adıdır, bir anlamıyla oruç.
Yalanın oruçla, yalanın Müslümanla yanyana gelemeyeceğini, bunun ne büyük bir günah olduğunu anlamanın bilinci ile, dilini yalana, kötü söze karşı da oruçla bağlar.
Bakışlarına da çeki-düzen verir.Helal, güzel ve temiz olanın dışında bir şeyi görmemesini gözlerine tembih ederken, yaratılmışlara ibret nazarı ile bakarak: ''Sen bunları boş yere yaratmadın.Seni tenzih ederiz Rabbim'' diye içi coşar. Bahçesindeki çiçekleri sularken, kendisini kainat sarayının içinde, emrine sunulan güzellikler karşısında şükürden yana yetersiz bularak; hamdini yeniler.
Bu ayda kulaklarına şarkı-türkü yerine bol bol Kur'an dinletir.Kur'an ayında, Kur'ana yönelir.
Yoksa siz hala eline hiç Kur'an almayanlardan mısınız ?
Etme..!
Yazık bir ömre imza atma..!
Vaktiyle anne-babanızın sizi kursa öğrenmeye göndermemesini mazereti,siz de biliyorsunuz ki, ölünce geçerli olmayacak. 2 haftanızı ayırsanız, bir çok dünyevi şeyi çarçabuk öğrendiğiniz gibi, Rabbin kelamını da, bizler için gönderdiği Kitabı da öğrenmeniz işten bile değildir.
İnsan yeterki istesin, yeterki istesin...
Meal değil, asla değil, tefsir olmalı. İlahi mesajı elin batılısı kadar da merak etmiyor musun?
Bu iki kapak arasında, muhatap alınıp, değer verilen insan için onu yaratan neler buyurmuş, insan için kainat sarayında çok büyük masraflar yapan, sanatkarın Kitabını nasıl hala dikkate almamış olabirsin ?
Emekli olunca mı, hadi canım güldürme beni. Ne ereceğin belli, ne de öğreneceğin.
Samimi olan, an bu an der ve kolları sıvardı.
Hele bu anda ve bu ''mübarek'' ayda değilse ne zaman ?
Günler uzun, sıcak, acıktım, susadım diye tweetler, paylaşımlar atma !
Etme..!
Ondan yakınma, yan, hararetin demlerinde Hüseyni makamlarını tat da, aşkla yanamıyorsan da, çöl esaretiyle kavrulmanın şanını yaşat vücut ülkene...
O zaman belki Hz.Hüseyin (ra) Efendimizin babası, Allah'ın Arslanı Keremli Hz.Ali (ra) gibi :'' En sevdiğim ibadet uzun yaz günlerinde susuzluk çekerek oruç tutmak...'' sırrının gölgesine erişmeye imkan kapıları açılır.
Sana orucu gönderen, senin bu şikayet eder hallerini de görüyor...
Gönüllü saygıyla iman edip salih amel edenlerden olabilmemiz duasıyla, işte göz açıp kapayıncaya dek, zaman denen meçhulde hızla aktık ve şehr-i ramazanın 18. gününe de nefes verdik, nefes almaktayız..
Uzun 17 saati bırak bir kenara, bak 17 gün geçti bile, geçen ömrün gibi...Daha dün 17'sindeydin sen de...
Etme nefsim, kendine merhamet et, kendine acı ve bizi cehenneme sokma..!
Etme..!