Adam taksiye biner, Washington'ın en ünlü konser salonuna gidip, sahneye çıkar..! En ucuz biletin 85 dolar olduğu salon, tıka-basa doludur. Çünkü bu kişi Grammy ödüllü Joshua Bell'den başkası değildir. Kemanı da 300 senelik 3.5 milyon dolarlık Stradivarius'tu.
Neredeyse genel geçer kaidedir. Kabiliyetler, özellikler içinde bulunulan ailede,çevrede hak ettiği değeri bulmaz,bulamaz...En yakınlarınız sizi çok yakından gördükleri için göremezler. Deneyin, bir objeye,cisme çok yakın bakarsanız,asla bütünü göremediğiniz gibi, gördüğünüzden de bir şey anlamazsınız. Hani fil örneği gibi. Karanlıkta filin uzuvlarını tutan adamların fil tarifleri gibi bir şey.
Yine hemen hiç bir Peygamber, hepsine selamların en güzeli olsun; yaşadıkları kasabada,şehirde genel kabul görmemişlerdir. O mu, o bizim okuma yazma bilmez, bazen çobanlık yapan,bazen birisi için ticarete giden falancamız, iyidir, emin kimsedir ama hepsi bu..!
.
Yıllar geçer, o falancamız denilen, ''Ben Allah'ın elçisiyim'' diyerek bu sözünü mucizelerle desteklese de; inananları ilk başta fakir,köle ve toplumun ezilen hor görülen kesimidir.
İmaj denilen, algı denilen şartlanmışlık prangası...
Okulda,eğitim adına ne öğretilmişse onlar doğrudur (mu?) Bize öğretilenlerden zerre kuşku duymak aklımızdan geçmez nedense. Çünkü adı okuldur,kitaptır,hocadır...
Kimse temel eğitimin zıddı fikirleri dinlemek,kafa konforunu tekrar dizayn etmek istemez. Geçenlerde bir kanalda Darwin teorisinin okul kitaplarından çıkarılacağı tartışılıyordu da, biri çıkıp destekliyorum dedikten sonra; ''çünkü iman ettiğimiz Allah'ın kitabı bize, bütün insanların Hz.Adem (as) ve Hz.Havva'dan geldiğini'' yani maymunlukla bir alakamızın olmadığını, böyle inanmayan birisinin imanını kaybedeceğini söyleyemedi. Üstelik dayatılan şey ispat bile edilmemiş, edilemeyecek olan ''teori''den başka bir şey değilken...
Sorgulamıyoruz, ilk başta kendimizi, hayatı,bilgilerimizi.
İki içiçe konu bir yazıda, Joshua Bell ile giriş yaptık. İmaj ve algı üzerine.
Son örnekle sözü uzatmayayım : Evlilikler de böyle. O ilk aşkın gönle düştüğü sevgili dönemlerindeki bakışımız ne çabuk ölüyor da;tartışmalar hakarete hatta cinayetlere evriliyor!
Çok hızlı yaşıyoruz ve Halil Cibran'ın :
“Yalnız açığa çıkan ışığı görebiliyorsan… Yalnız söylenen sesi duyabiliyorsan… Ne görebiliyorsun, ne duyabiliyorsun.” noktasını aşamadığımızı da göremiyoruz.
Kimbilir çevremizde ünlü olmadan yaşayan nice kabiliyetler, değerler var.
Bir de bu değerlerin, bu kalp sahiplerinin Allah'ın en kıymetlileri içinde yer aldığını düşünebilsek,işin rengi,mihengi,nirengi noktası daha da değişecek!
Sevdiklerinize, bilgilerinize,her nefeste nefeslerinize ve hayata imaj ve dikte edilenlerden sıyrılarak bir daha bakmaya ne dersiniz ?