Bu cuma sizlere geçmişte olmuş bir kıssayı aynen naklettikten sonra; kıssada dikkatimi çeken bir başka nükte için kısa yorum yapmak istiyorum. Önce kıssayı okuyalım :
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Sizden önce yaşayanlardan üç kişi yola çıktılar. (Akşam olunca) geceleme ihtiyacı onları bir mağaraya sığındırdı ve içine girdiler. Dağdan (kayan) bir taş yuvarlanıp, mağaranın ağzını üzerlerine kapadı. Aralarında:
"Sizi bu kayadan, salih amellerinizi şefaatçi kılarak Allah'a yapacağınız dualar kurtarabilir!" dediler. Bunun üzerine birincisi şöyle dedi:
"Benim yaşlı, ihtiyar iki ebeveynim vardı. Ben onları çok kollar, akşam olunca onlardan önce ne ailemden ne de hayvanlarımdan hiçbirine yedirip içirmezdim. Bir gün ağaç arama işi beni uzaklara attı. Eve döndüğümde ikisi de uyumuştu. Onlar için sütlerini sağdım. Hâlâ uyumakta idiler. Onlardan önce aileme ve hayvanlarıma yiyecek vermeyi uygun bulmadım, onları uyandırmaya da kıyamadım. Ben ise süt kapları elimde, onların uyanmalarını bekliyordum. Derken şafak söktü:
" Ey Allah'ım! Bunu senin rızan için yaptığımı biliyorsan, bizim yolumuzu kapayan şu taştan bizi kurtar!"
Taş bir miktar açıldı. Ama çıkacakları kadar değildi.
İkinci şahıs şöyle dedi:
"Ey Allahım! Benim bir amca kızım vardı. Onu herkesten çok seviyordum. Ondan kâm almak istedim. Ama bana yüz vermedi. Fakat gün geldi kıtlığa uğradı, bana başvurmak zorunda kaldı. Ona, kendisini bana teslim etmesi mukabilinde yüz yirmi dinar verdim; kabul etti. Arzuma nail olacağım sırada:
"Allah'ın mührünü, gayr-ı meşru olarak bozman sana haramdır!" dedi.Ben de ona temasta bulunmaktan kaçındım ve insanlar arasında en çok sevdiğim kimse olduğu halde onu bıraktım, verdiğim altınları da terkettim.
Ey Allah'ım, eğer bunları senin rızayı şerifin için yapmışsam, bizi bu sıkıntıdan kurtar."
Kaya biraz daha açıldı. Ancak onlar çıkabilecek kadar açılmadı.
Üçüncü şahıs dedi ki:
"Ey Allah'ım, ben işçiler çalıştırıyordum. Ücretlerini de derhal veriyordum. Ancak bir tanesi [bir farak pirinçten ibaret olan] ücretini almadan gitti. Ben de onun parasını onun adına işletip kâr ettirdim. Öyle ki çok malı oldu. Derken (yıllar sonra) çıkageldi ve:
"Ey Abdullah! Bana olan borcunu öde!" dedi. Ben de:
"Bütün şu gördüğün sığır, davar, deve, köleler senindir. Git bunları al götür!" dedim. Adam:
"Ey Abdullah, benimle alay etme!" dedi. Ben tekrar:
"Ben kesinlikle seninle alay etmiyorum. Git hepsini al götür!" diye tekrar ettim. Adam hepsini aldı götürdü.
"Ey Allah'ım, eğer bunu senin rızan için yaptıysam, bize şu halden kurtuluş nasip et!" dedi. Kaya açıldı, çıkıp yollarına devam ettiler."
[Buhârî, Enbiya 50, Büyû 98, İcâre 12, Hars 13, Edeb 5; Müslim, Zikr 100, (2743); Ebu Davud, Büyû' 29, (3387).]
*Hadis, günahı bir noktada terketmenin, o noktaya kadar olan evveliyatını affettireceğini de ifade eder; amcasının kızına, son anda teması terketmesi, o ana kadarki günahlarını affettirdi ki, bu "terk"le yaptığı dua makbul oldu.
*Tevbenin makbul olması halinde, geçmişi affettireceği de hadiste ifade edilmektedir.
*Geçmiş milletlerde cereyan eden hadiseler, dinleyenlerin ibret almaları için anlatılabilir.
ALLAH'IN MÜHRÜ
"Allah'ın mührünü, gayr-ı meşru olarak bozman sana haramdır!"
İbretlerle dolu kıssadan alınacak çok hisse,dersler olduğu aşikâr. ''Allah'ın mührü'' tabirine takıldım.
Muazzam,sarsıcı ve ne kadar zarif bir tanımlama...
Kızlık,bakirelik zarı diye bilinen olguya ''Allah'ın mührü'' tanımlaması...
''Allah'ın mührü'' ancak Onun izni ve gösterdiği usul ile açılabiliyor : Dini nikah ile tarafların
karşılıklı rızaları.
''Allah'ın mührü'' iki çeşittir. Yok bazılarının sandığı şeyi demeyeceğim. Gayr-i meşru açılan zarın, evlilik öncesi yakın tarihte doktor tarafından sun'i olarak dikilerek erkeğin aldatıldığı,sahtekârlığı değil !
''Allah'ın mührü'' derken, birincisi doğal,zahiren mevcut olan bakirelik zarı...Üzerinden evlilik geçiren bir kadında tabiatıyla bu zar artık yok.(Nadiren doğuma kadar kalanları da mevcut) Yani evlenip boşanmış bir kadının, görünüşte bakirelik zarı meselesi yok!
Bu zar, zahiri olanı, somut...Bir de batıni,soyut zar/perde var. Bu tıbben görülmese de, manen hep vardır ve yine nikahsız o geçit haram kılınmıştır.
''Allah'ın mührü'' rahimlerde de vardır, kalplerde de...Rahimlerdeki Ondan izinsiz tahrif edildiğinde, iman eden bilir ki, büyük günahkar olur, şer'an (yani din hukukunda) cezası çok ağırdır.
Kalplerdeki mühür ise daha büyük beladır. Kul, Allah'ın,yaratıcısının, sebepler halk ederek,yaratarak,kendisini imana çağırışına baş gözleri kör, baş kulakları sağır kalmayı seçerse, ilmi ezelde de bu bilindiğinden; gelecekte de kendi cüz'i iradesiyle asla iman etmeyeceği,iman davetini umursamayacağı bilindiğinden, kalbine de mühür vurularak Allah korusun cehennem halkından olur!
Hududullah, yani Allah'ın hududu,çizdiği sınırlar.
Aynı amaca giden iki farklı yol. Ya nikah yaparak,nefsinin emellerine ulaşır,tatmin olmak; ya da aynı amaca, ''Allah'ın mührü'' Onun rızası dışında, tahrip edilerek ilahi gazaba uğramak !
Olmak ya da olmamak..! Cennette ya da cehennemde..!
Cum'a hürmetine bizleri ve sevdiklerimizi Cennet ehlinden eyle Allah'ım;amin.