29 Ocak 2017 Pazar

Mesnevi'den ders alsak (2)

Nitekim Adem peygamber cennetten çıkınca ona tövbe etmeyi nasip ettin de kötü şeytandan kurtuldu. Şeytan da kimdir ki Ademden üstün olsun, böyle bir düzenle oyunu kazansın, onu alt etsin. Bunların hepsi de hakikatte Adem’in faydasını temin etti. Şeytanın hilesi, düzeni, o hasetçiye lanet edilmesine sebep oldu. Şeytan, bir oyunu gördü de iki yüz oyunu göremedi. O yüzden kendi evinin direğini kendisi kesti.

Gece vakti başkalarının ekinini ateşlemek istedi, fakat yel, ateşi kendi ekinine sürdü. Lanet, Şeytana bir gözbağı oldu, bu yüzden hileyi düşmanı olan Adem’e ziyan sandı. Lanet dediğin de işte insanı böyle ters görünüşlü yapar. Hasetçi, kendini görür, beğenir, kindar bir hale gelir. Nihayet kötülüğün, sonunda dönüp kötülükte bulunana geleceğini, ona ziyan vereceğini anlamaz.

Bu nasihatlerse ebeye benzer. Ebe “ Kadının ağrısı yok, ağrı lazım, ağrı çocuğa yoldur” der.

Hulasa vakitsiz öten her horozun ibret için başını kesmek gerekir. Baş kesmek nedir? Dünyada nefsi öldürmek, nefsin dileklerini terk etmek. Bu da öldürülmekten kurtulsun diye akrebin iğnesini çıkarmak gibidir. Taşla tepelenme belasından kurtulsun diye yılanın zehirli dişini sökersin ya!

Nefsi, pirin gölgesinden başka hiçbir şey öldürmez. O nefis öldürenin eteğine sımsıkı sarıl. eteğini sıkıca tuttun mu , bu, Allah tevfikidir.

Sende beliren her kuvvet, onun seni çekişinden dileyişinden meydana gelir. “  Ma rameyte iz rameyte.” iyi bil. Canın nesi varsa canlar canındandır. Elini tutan, yükünü yüklenen odur. Her an, her nefes o anı, o nefesi ondan um! Onun feyzine geç mazhar olduysan gam yeme.

Bilirsin ki ihmal etmez, imhal eder. Allah rahmeti geç erişir ama adamakıllı erişir, seni bir an bile huzurundan ayırmaz, her an seninledir. Bu vuslatın, bu muhabbetin şerhini duymak istersen
adamakıllı düşünerek “Vedduha” suresini okuyuver! Eğe sen hayır ve şer Ondandır dersen öyledir ama bundan onun kemaline noksan mı gelir ki?

Bu kötülük ihsanı da onun kemalindendir. Dinle ulu kişi, sana bir misal getireyim: Meselâ ressam iki türlü resim yapar. Güzellerin resimleriyle,çirkin resimleri. Yusuf’un yaratılışı güzel hurinin resmini de yapar, ifritlerin, çirkinliğine delil olamaz, bilakis üstatlığına delildir. Çirkini gayet çirkin olarak yapar, o derecede ki bütün çirkinlikler, onun etrafında döner, örülür.

Bu suretle de bilgisindeki kemal meydana gelir, üstatlığını inkar eden rüsvay olur.

Eğer çirkinin resmini yapmayı bilmezse ressam, nakıstır.

İşte bu yüzden Allah hem kafirin yaratıcısıdır, hem müminin. Bu yüzden küfür de Allahlığına Şahittir, iman da. İkisi de ona secde eder. Fakat bil ki müminin secdesi dileyerektir. Çünkü mümin, Allah rızasını arar, maksadı onun rızasını almaktır.

Kafir de istemeyerek Allah'a tapar ama onun maksadı başkadır. Padişahın kalesini yapar amam beylik davasındandır. Kale, onun malı olsun diye isyan eder, fakat nihayet kale, padişahın eline geçer. Müminse o kaleyi padişah için tamir eder, makam sahibi, mevki sahibi olmak için değil. Çirkin, “ Ey çirkini de yaratan padişah, sen güzeli de yaratmaya kaadirsin, çirkini de” der. Güzel de “ Ey güzellik padişahı, beni bütün ayıplardan arıttın” der.

Peygamber, o hastaya dedi ki: “ Sen, şunu söyle; Allah, sen bize güçlükleri kolaylaştır. Dünya yurdunda bize iyilik ver, ahiret yurdunda da. Yolumuzu gül bahçesi gibi latif bir hale getir, ey yüce Allah, konağımız zaten sensin” Müminler mahşerde derler ki; “ Ey melekler, cehennem müşterek bir yol değil miydi?

Mümin de oraya uğrayacaktı, kafir de. Fakat biz bu yolda ne duman gördük, ne ateş. İşte burası cennet, emniyet yurdu. Peki o aşağılık uğrak nerede?” Melekler derler ki: “ Hani geçerken filan yerde gördüğümüz o yemyeşil bahçe vardı ya. Cehennem, o şiddetli azap yurdu, işte orasıydı. Fakat size bağlık, bahçelik, yeşillik bir yer oldu. Siz, bu cehennem huylu, kötü suratlı, ateş meşrepli nefsi çalışıp çabalayıp tertemiz bir hale getirdiniz; Allah için ateşi söndürdünüz: Şulelenip duran şehvet ateşini takva yeşilliği hidayet nuru haline soktunuz; Hırs ateşiniz hilm, bilgisizlik karanlığı ilim oldu; Hırs ateşini attınız; o ateş diken gibiydi, gül bahçesine döndü. Mademki siz kendinizdeki bütün ateşleri bizim için söndürdünüz, bu suretle de zehir, bal haline geldi.

Madem ki ateşe mensup olan nefsi bir bahçe yapıp oraya vefa tohumları ektiniz., Oradaki zikir ve tespih bülbülleri, yeşillikte, ırmak kıyısında güzel bir tarzda ötüşmeye koyuldular. Allah'a çağırana icap ettiniz, nefis cehennemine su serptiniz. Bizim cehennemimiz de size yeşillik, gül bahçesi, ağaçlık haline geldi.” Oğul ihsanın karşılığı nedir? Lütuf, ihsan ve en değerli sevap. Siz biz kurbanız, varlık, iyilik vasıflarına karşı faniyiz: Divaneysek de o sakinin, o kadehin sarhoşlarıyız; onun hükmüne, onun fermanına baş koymakta, tatlı canımızı ona peşkeş sunmaktayız. Sevgilinin hayali, gönüllerimizde oldukça işimiz, kulluk ve can vermedir demediniz mi?

Nerede bir bela çırağı uyandırdılarsa orada yüz binlerce aşığın canını yaktılar. Evin içinde ki aşıklar, sevgilinin cemali çırağına pervanedirler. Gönül, seninle nurlanan yere belalardan sana siperlerden olanların meclisine, Sana canların da yer verenlerin seni şaraplarla dopdolu bir kadeh haline getirenlerin yanına git! Onların canlarında yurt kur; Ey aydın dolunay, gökyüzünde mekan tut!

Onlar sana sırları belirtmek için Utarit gibi gönül defterini açarlar. Madem ki yerin yurdun yok,
bildiklerin yanına var, ay parçasıysan kamil ve tamam bir aya yüz vur!

Sana Padişahların sövmesi, vurması, sapıkların övmesinden daha iyidir . Padişahların tokadını ye de aşağılık kişilerin balını yeme. Bu suretle er olanların ikbali yüzünden sen de bir er ol. Çünkü onlardan hilat gelir, devlet gelir. Onlar, ruhun penahında cesedi, can haline getirirler.

Nerede bir çıplak, bir yoksul görürsen bil ki bir kamilden kaçmıştır. Gönlünün dilediğini yapmak, o kör, o kötü ve sermayesiz gönlün istediğini yerine getirmek için bir üstattan firar etmiştir. Eğer ustanın dilediğine uysaydı kendisini de bezerdi akrabasını da.

Dünyada kim ustadan kaçarsa devletten kaçar, bunu böyle bil. Ten kazancında bir sanat öğrendin, din sanatına da bir el vur!

Dünyada elbisen var, zenginleştin; fakat bu alemden gidince nasıl edeceksin? Ahiret için de bir sanat öğren ki mağfiret kazancını elde edesin. O cihan da pazarla, kazançla dolu bir şehirdir. Zannetme ki kazanma yalnız bu alemdedir ve bu kazanç kafidir! Ulu Allah “ Bu cihanın kazancı, o kazancın yanında çocuk oyuncağıdır” dedi.

Hani çocuklar, dükkancılık oynarlar ya fakat zaman geçirmeden başka ellerine bir şey girmez.
Gece gelip çatar, çocuk evine aç döner, Öbür çocuklar giderler, tek başına kalakalır. Bu alem oyun yeridir, ölüm de gece. Geri döner gidersin, fakat kese bomboş,sen de yorgun argın!

Ey serkeş herif, din kazancı, aşktır, gönül cezbesidir, hak nuruna kabiliyettir. Bu aşağılık nefis, senden fani kazanç ister. Fakat niceye bir aşağılık şeyleri kazanıp duracaksın, bırak artık, yeter.! Aşağılık nefis eğer senden yüce bir kazanç dilese bile bu dilekte hile ve düzen vardır.