Sosyal medyada, Kanarya Banu Dağ hanımefendinin, şiirlerine,sözlerine rastlıyordum.
Derin ve zengin şiirlerini ihtiva eden kitabının olduğunu öğrenince edinmek istedim. Robert Suares'in "Her isteyen şair olamaz. Şair olmak için mısralar sıralamak yetmez. Şairlik az kimsenin nasibine düşen bir altıncı duygudur." sözleri aklıma geldi.
İçinde unuttuğumuz, ''unutturulan'' kadim medeniyetimizin lisanı, sizi başka bir ruh iklimine davet ediyor. Gerçekten kelime hazinesi çok zengin bir şair Kanarya Banu Dağ hanımefendi...
Kapak tasarımını çok beğendiğim kitap, 204 sayfadan oluşuyor. doğrusu bu hacimde beklemiyordum. Ki, iç dizaynı,yazı karakteri boyutu gibi konulara yayın evi özen gösterse, okunuş kolaylığı ile kesin 250-300 sayfayı
bulurdu.
Kapaktaki, ''Şiir nâzil olmayı dilediği ruha, rahmet olur da iner...'' mecazını, Hz.Mevlana mecazlarına, müteşabihlerine benzettim, cesurca..!
Bunlar elbette işin zarfı, kabuk kısmı. Mazruf ve ruh olarak, beni sayfalar arasında nelerin beklediğini merak etmekteyim. Esasen bir kitabın tamamını okumadan üzerinde kalem oynatmam. Şu farkla ki, şiir kitapları, roman ya da başka bir kitap gibi okunmaz, okunmamalı. Okunursa, şiirselliği ölür. Bu hacimdeki bir şiir kitabı en az iki ayda bitmeli...Sindire sindire, kokusunu çeke çeke, iklimine, atmosferine girerek, yaşayarak...
Kanarya Banu Dağ hanımefendi'ye sonsuz teşekkürlerimi arz ile;dileyen kitabı : http://www.molakitap.com adresinden temin edebilir,diyerek sözü şairimize bırakalım.
Bir batak ki kaldığım, çamuru pıhtı kandan
Gitmek için benden O'na çok menzilim yandı
Sakladığım günahları bir bedevi buldu
Üfledi ölülere, bugün mavera yandı
Koza koza g/ördüğüm rüyalarım kaybolmuş
Buldum sandım Temmuz'da ipek böceğim yandı
Derin yarelerim gönülde kabuk tutmadı
Canımın yangısında nice tabipler yandı
Sulak yerin uğultusu, nüvelerim hercai
Bağrımda kızıl şafak, eyvah gözyaşım yandı
Konak ettim dağları adımlarım münzevi
Ashab-ı Kehf'i ararken uykularım yandı
Taştan taşa çalınmışım al'dır ak duvağım
Esen yeli incitmedim bak dostlarım yandı
Ben değil miydim şu yolların revanı sanki
Akşamdan erken söndü kandil, umudum yandı
Canıma bir damla bal sür, cefa zehri acı
Arıya âyân olmuş gamım, kovanım yandı
Civan yoluna serdiğim ser'de şimdi duman
Turnam uçmuyor gayrı harda kanadı yandı
Kalbim kan kaybediyor can çekişir haldedir
Melekül mevt geliyor işte ömrüm de yandı
İntizara meylettim baharım kış giyindi
Gün gitti
Gece bitti
Hayat yitti
Beklemem bundan sebep nice mevsimler yandı...
Sen mi geldin Süveyda?
yırtılan gömleklerin ağlamasını duyup sen mi geldin?
yorgunsun bilirim;
uzağın da uzağında kalan yollardan geldin
yar başında zılgıt çeken kızların derdi derin
yiğitlerin çektiği cefa sır
ağu katılmış lavaşlarına
sularında kahır!
sen mi geldin Süveyda?
dağlar üzerimde yeşillenirken sen mi geldin?
akbabaların pençelerinde taze kan
dokunma sakın nabzıma
tenim soğumadı henüz
çağırma zelzeleleri başıma;
bak ölmedim!
sen mi geldin Süveyda?
güneşe iman eden geceleri görüp sen mi geldin?
ay tarağını kaybetmiş, saçları dağınık
senin aynanda farkettim
ağır halatlar sallanıyor göz kapaklarımda
hepsi bir şükrün secde başında
"İnnallahe meassabirin" fermanında;
bana kaç avuç dolusu hıçkırık içirdin?
sen mi geldin Süveyda?
bilendikçe su olan uykularımı vermeye sen mi geldin?
kara haber getirme gayrı kölen olayım
essen şöyle bir hafiften
koptu kopacak ömür ipliğim
demir gülleler iniyor gördün mü kirpiklerimden
öyle ağır ki taşıyamaz mendilim
sen mi geldin Süveyda?
karada yüzen gemilerin düdüğünüçalmaya sen mi geldin?
ah o ne tatlı bir vehim
yerim dar zannetmeyesin
ağırlarım, gönlüm ve ömrüm üzere seni
kapıları kapatmış kader açamam ve lakin
sen mi geldin Süveyda...sen mi geldin?
Kapaktaki, ''Şiir nâzil olmayı dilediği ruha, rahmet olur da iner...'' mecazını, Hz.Mevlana mecazlarına, müteşabihlerine benzettim, cesurca..!
Bunlar elbette işin zarfı, kabuk kısmı. Mazruf ve ruh olarak, beni sayfalar arasında nelerin beklediğini merak etmekteyim. Esasen bir kitabın tamamını okumadan üzerinde kalem oynatmam. Şu farkla ki, şiir kitapları, roman ya da başka bir kitap gibi okunmaz, okunmamalı. Okunursa, şiirselliği ölür. Bu hacimdeki bir şiir kitabı en az iki ayda bitmeli...Sindire sindire, kokusunu çeke çeke, iklimine, atmosferine girerek, yaşayarak...
Kanarya Banu Dağ hanımefendi'ye sonsuz teşekkürlerimi arz ile;dileyen kitabı : http://www.molakitap.com adresinden temin edebilir,diyerek sözü şairimize bırakalım.
Bir batak ki kaldığım, çamuru pıhtı kandan
Gitmek için benden O'na çok menzilim yandı
Sakladığım günahları bir bedevi buldu
Üfledi ölülere, bugün mavera yandı
Koza koza g/ördüğüm rüyalarım kaybolmuş
Buldum sandım Temmuz'da ipek böceğim yandı
Derin yarelerim gönülde kabuk tutmadı
Canımın yangısında nice tabipler yandı
Sulak yerin uğultusu, nüvelerim hercai
Bağrımda kızıl şafak, eyvah gözyaşım yandı
Konak ettim dağları adımlarım münzevi
Ashab-ı Kehf'i ararken uykularım yandı
Taştan taşa çalınmışım al'dır ak duvağım
Esen yeli incitmedim bak dostlarım yandı
Ben değil miydim şu yolların revanı sanki
Akşamdan erken söndü kandil, umudum yandı
Canıma bir damla bal sür, cefa zehri acı
Arıya âyân olmuş gamım, kovanım yandı
Civan yoluna serdiğim ser'de şimdi duman
Turnam uçmuyor gayrı harda kanadı yandı
Kalbim kan kaybediyor can çekişir haldedir
Melekül mevt geliyor işte ömrüm de yandı
İntizara meylettim baharım kış giyindi
Gün gitti
Gece bitti
Hayat yitti
Beklemem bundan sebep nice mevsimler yandı...
Sen mi geldin Süveyda?
yırtılan gömleklerin ağlamasını duyup sen mi geldin?
yorgunsun bilirim;
uzağın da uzağında kalan yollardan geldin
yar başında zılgıt çeken kızların derdi derin
yiğitlerin çektiği cefa sır
ağu katılmış lavaşlarına
sularında kahır!
sen mi geldin Süveyda?
dağlar üzerimde yeşillenirken sen mi geldin?
akbabaların pençelerinde taze kan
dokunma sakın nabzıma
tenim soğumadı henüz
çağırma zelzeleleri başıma;
bak ölmedim!
sen mi geldin Süveyda?
güneşe iman eden geceleri görüp sen mi geldin?
ay tarağını kaybetmiş, saçları dağınık
senin aynanda farkettim
ağır halatlar sallanıyor göz kapaklarımda
hepsi bir şükrün secde başında
"İnnallahe meassabirin" fermanında;
bana kaç avuç dolusu hıçkırık içirdin?
sen mi geldin Süveyda?
bilendikçe su olan uykularımı vermeye sen mi geldin?
kara haber getirme gayrı kölen olayım
essen şöyle bir hafiften
koptu kopacak ömür ipliğim
demir gülleler iniyor gördün mü kirpiklerimden
öyle ağır ki taşıyamaz mendilim
sen mi geldin Süveyda?
karada yüzen gemilerin düdüğünüçalmaya sen mi geldin?
ah o ne tatlı bir vehim
yerim dar zannetmeyesin
ağırlarım, gönlüm ve ömrüm üzere seni
kapıları kapatmış kader açamam ve lakin
sen mi geldin Süveyda...sen mi geldin?
Kitapta çok beğendiğim ''Usta !'' şiirinin, (sh:11-14) seslendirilmişini keyifle dinleyeceksiniz.