eskici eskici, alsana beni!
çok para etmem korkma, alsana beni! eskici eskici, götürsene beni!
kadir kıymet bilen o eski yıllara!
Sevgili Rüveyda,
İnsanlar, insanların aptal olanlarından kaçarlar; erkekler, çok güçlü kadınlardan!
Ne hızlı bir mektup başlangıcı oldu değil mi? Damdan düşer gibi...
Bu kez seni, kendisine çok güvenen, kendinden emin, özgüveni yüksek biri olarak hayal ediyorum... Bu beni ürkütüyor, susturuyor sanki...
Senin sultani bir havan olsa, ses renginde insana hem huzur veren bir ahenk, hem de yine o kahrolası özgüven, sanırım bu her erkeğin arzu edebileceği şey değil. Şimdi, bir şiir dinlemek vardı sesinden, Şimdi, o şiire sarılıp uyumak vardı... Sokaklar eskisi gibi üşümüyor diye, Beni de öyle sanma!
Biz erkekler hâkim olmayı severiz hayata ve o hayatın mayası olan kadına... Yine o hâkimiyetin içinde çocuk yanımızla teslim olmayı da severiz. Boşuna dememiş Alexis Carrel, İnsan bu meçhul diye...
Yalnızca biyolojimiz karışık bir ahenk değil, kilometrelerce damar ve bu damarlara giydirilmiş incecik deriden bir elbise gibi. Hem ruhen hem bedenen bu yüzyılda bile birçok konuda çözülememiş meçhuller manzumesi insan… Ve o insanlar arasında çözülüp anlaşılması en zor kılınanı kadın… Kadın bazen annemiz, bazen kızımız.
Kaybettiğimiz annemizin şefkat koynunu, bir kadının göğsünde, saçlarımız okşanırken hatta ağlarken yaşamak bize göredir. İsteriz ki o anda, gözyaşlarımız silinsin, Kıyamam sana, canım. melodileri çalınsın...
Bazen de kızımız...
Küçük bir kız çocuğuna verdiğimiz şefkat ile kadınımızın zayıf kalmışlıklarına şifa olmayı isteriz. Sanki kış ortasında sokakta titreyen yavru bir kedi... Kadın miyavlasın, biz koynumuzda ısıtalım, Ah kedicik, gel bakayım pisicik! Bilmişlik taslayan, erkeğinde sürekli eksikler görüp bunu başa kakan kadını ise çoktan gömmüşüzdür de, haberi olmaz! Sanır ki artık biz o evde birlikte yaşıyor, birlikte sevişiyoruz. Ha bir ceset ha biz!
En bilge/zeki kadın, erkeğine cahil görünen demeyelim de çok bilgili görünmemeyi başaran ve fakat erkeği kendisinden cahilse; ona su gibi şekil vermesini bilen kadındır. Ama hangi kadın kendisinden geride bir adama razı olsun ki… Bilirsiniz sular, en sert kayalara bile zamanla şekil verir. Bir kadın da güzel, sabırlı huyu ile erkeğine yön verebilir, yeter ki istesin.
Sevgili Rüveyda,
Bilmiyorum, içimdekileri kaleme döküp anlatabiliyor muyum dersin?
Belki beni karmaşık buluyor belki de labirentin içinde sıkışmış hissi ile Ne zor adam! diyorsun. Aslında her zaman (özelimi) karşımdaki kadına, (insanlara) şifre gibi sunan biriyimdir.
Everest’i keşfe çıkma zorluğu yaşatmam, bu keşif meselesini yalnızca duygusal alanın cinsellik kısmına saklarım. Orada, karşılıklı ve uzun bir keşif güzel olur; bir ülkeyi gezer gibi. Yüksek tepelerinden, ovalarına, kıvrımlı yamaçlarına, akarsularına, kuyu ve kuytularına varıncaya dek... Define aramaya çıkmış bir kâşif gibi... Ruhun ve bedenin (G) noktalarını sabırlı bir eda ile hiç aceleye getirmeden Almanların (Genißen) dedikleri gibi...
Bir piyanist edasıyla, bestenin en iyi icrası adına, doğru tuşa, doğru zamanda dokunuş...
Bir arkadaşım sormuştu; Evlilikte cinsellik diye sorsam, tek cümle ile ne dersin? diye. Ona : Her şey değil, ama çok şey. demiştim. Cinsel kenetleniş, cinsel uyum, eşleri birbirlerine çok daha yakın eder, aralarındaki bağa, sıkı bir kör düğüm olur.
Sevgili,
Mektubumun bu noktasında kendime tebessüm ettim. İyi ki dedim… Sultani özgüveni yüksek bir kadından ürküyormuşum! Baksana bu ürkme ile neler döküldü sadrımdan satırlara... Sözün tesirlisi kısa ve söyleyen tarafından samimi inanılarak sarf edilendir, deyip bu mektubuma da öpücüklerimle imzamı atayım.
Sultani kadına bende bir Murat