16 Ekim 2017 Pazartesi

Rüveyda'ya mektuplar (14)



















         insan bir kere kaçırmaya görsün ipin ucunu, kaybetmeler sonsuzluklara uzanır, yitip giden uçurtmalar gibi...


Sevgili Rüveyda,

Bugün Pazar. Sağanak yağmur yağıyor. Hayır, gözlerimden değil, gökyüzünden… Gri bulutlar hüzünlü yine… Yağmur seslerini bir melodiyi dinler gibi dinliyorum, öyle güzel ki huzur dolu.

İnsanlar günlük koşturmacada, politikada, mitinglerde.

Kimileri polise taş atıyor, kimileri tweet...

Bense dört duvar ardında seni düşüyorum yağmur eşliğinde...

Eski bir şarkı geliyor aklıma: Yağmurun sesine bak/Aşka davet ediyor...

Bugün pazar ve sen yine yoksun…

Bugün pazar ve yağmur altında sırılsıklam oldu ruhum.

Sevgili,

Bazen donuklaşıyor ruhum. Umutsuzluk bulutlarının gönül ülkemin üzerinde fazla yoğunlaşmasından mıdır bilmiyorum, böyle zamanlarda yazmak zor geliyor hatta yaşamak da...

Bir Rüveyda Masalı şiirimi anneme okudum, okuduğuma da pişman oldum. Ağladı. Bir daha ona şiir okumayacağım.

O da bazen şarkı söyler, ben de ağlamamak için işi şakaya vurur, o bildik şaklabanlıklarımla onun hüzün  kuyusuna düşmesini ustaca engellerim. O artık ilk başa döndü, çocukluk mevsimine... O yüzden kandırmak zor olmuyor. Hüzün kuyusunun ne olduğunu sen bilir misin Rüveyda? Hiç bilme, biliyorsan da sakın orada kalma heveslisi olma. Bir kitapta okumuştum: Geçmişin, sizi üzen karelerini silin, silemezseniz de yaşadığınız ana taşımayın. Ne geçmişin keder veren anılarını, ne de gelecek kaygısını ân’a taşımamalı insan. Sen olsaydın, geçmiş ruhuma sarmaşık gibi dolanabilir miydi? Yokluğun sebep bu melali cüretkâr hâlime…

Şu kısacık hayat, bu kadar hoyratça heba edilecek kadar kıymetsiz değil.

Hepimizin hayatında, yüreğimizde derin acılar bırakacak anılar vardır, ya da birçoğumuzun. İnsan öyle bir noktaya gelir ki acılara alışmanın ötesinde, acılardan keyif almaya başlıyor. Bu depresyona giriş kapısıdır ki insanların çoğu ya bu tehlikenin farkında değil ya da umursamaz... Yaşama sevinci, ibadet sevinci... Lezzet almak, güzel görüp güzeli fikir olarak benimsemek ve beslemek…

Keşke bunları yazan bendeniz, bunları uygulamada mahir olabilseydim... Keşke yaralarımı sarabilseydim sana başlamadan önce; gel ki silinsin geçmişe dair ne varsa, gel ki taze bir başlangıcı olsun ömrümün.

içimde taşırım seni yaralı bir kuş gibi...[¹]

Bazılarımız karşı cinsi, bir sevdayı; bazılarımız hüznü ya da maziyi...

Taşımak zorunda olduklarımızın altında ezilirsek ezilmişsek; yaşayan bir ölüden farkımız kalmaz. Ve insanlar, çevremiz, bu hâlimizi anlamaz. Sanırlar ki biz de onlar gibi hayata tutunmuşuz, bir hayat gayemiz var, ideallerimiz için çabalıyoruz. Heyhat!

Kalbim,

Bugün yine seni çok göresim geldi, hatta bu arzu oldukça şiddetlendi. Ressam ne güzel demiş: ben gördüğüm her şeyi çizebilirim Andrea, her şeyi. Ama onun yüzünü çizemiyorum...[²]

Çizilemeyen, erişilemeyen hazlar, lezzetler gibi bazı simalar...

Seni rüyamda gördüm sevdiğim, hayal meyal... Uyandığım ilk saniyeler yüzün netti, dakikalar içinde flulaştı, sisler arasında uzaklaştı ve şimdi kendimi o kadar zorlamama rağmen hiçbir iz yok! Bu nasıl bir şeydir, nasıl bir bilmecedir? Sana onca aşinalığımla olacak şey mi? Oluyor işte...

Ceylan bakışlım,

Bu hayatta olmaz dediğimiz neler oldu da bir sen, bir seninle karşılaştırmadı kader bizi... Bir defacık karşılaşsaydık, bir defa gözlerini görseydim, bana bakışlarını... O anda acaba kim kimden utanır, bakışları ayakuçlarına düşerdi, titrek bir yaprak gibi...

Hele seni kucakladığımı, sarıldığımızı düşünmek bile istemiyorum. Yalan söylüyorum, en çok da bu anı düşünüyorum. Boynuna düşen saçlarının arasına saklıyorum yüzümü, hiç ayrılmamacasına... Nasıl da güzel kokuyorsun, bu koku hangi çiçekte var?

Gördün mü Rüveyda?

İnsanın yaşam sevinci, bir Rüveyda’sı olunca, geçmişin acılarını oldukları yerde bırakıp dondurmak, bu ana taşımamak mümkün olabiliyor...

Geçmiş, zaman zaman penceremize konan bir kuş olsa da perdeleri çekerek yanan sobanın ateşi karşısında sevdiğimizi sevgiyle anmayı sürdürebiliriz.

Hem geçmişte söz gelimi, kaybettiğimiz, toprağa verdiğimiz biriyse o bizim böyle yapmamızı istemezdi; kendi yokluğu ile hayatımızı haczetmemize asla razı olmazdı. Hiçbir seven sevdiğinin üzülmesini istemez, hele kendisi yüzünden... Umarım ve dilerim, senin hayatında hüzünlü bir kare olmam.

Gölgesi hüzün bir Murat


[¹] Louis Aragon
[²] Leonardo Da Vinci