13 Kasım 2017 Pazartesi

Rüveyda'ya mektuplar (19)





             kaybetmelere aşina bir adamdım,               o bunu öğrendiğinde, 
             ben onu değil,
             o beni kaybetmişti!

Sevgili Rüveyda,

Bilmiyorum bu mektuplara sayfalar üzerinde daha ne kadar  devam ederim.

Koca ömründe, mektupları, ruh tuvalinde resmettiği bir kadına, yine aynı ruhun tavan arasında yazmış olan bendeniz için, bu şekilde ayan beyan ortada olmak, sanki kısıtlayıcı oluyor. Sanki mahremim, duygularım, tecavüze uğramış gibi, özgürlüğüm elimden alınmış gibi…

Kararsızlığım bu günlerde had safhada... Seni paylaşmak bir yanımı incitiyor. Seni bir ömür içinde yaşamış bir adam için girift bir paradoks, kaotik duygular labirenti. Zaman benim aleyhime işliyor Rüveyda, Bilmiyorum sen bunun farkında mısın?

Hazan kışa doğru boynunu bükmüş giderken
Baharın önünde koskoca bir yaz var…

Kalbim,

Gerçeğini, yani seni görmek hususunda da kendimi çok kararlı bulmuyorum. Sanki gördüğüm zaman, tılsım gidecek, -belki benim, belki senin- bir hareketimiz bizi yani Bir Rüveyda Masalı’nı çizecek…

Seni böyle uzaktan hayal ederek yaşıyorum. Yorgun, yılgın, kederli anlarımda kaçtığımsın. Nefesinden nefeslendiğim, canıma can katanımsın. Bir busen, abıhayat oluyor, boynumda asılı kolye sanki ve toprak bahara uyanıyor...

Öyle güzelsin ki; senin güzelliğinle bir adam en kaba taş olsa, değişir. Seni incitmemek ve mutlu etmek için deli divane olur. Sana bakarak seni okuyarak konuşsa şiir olur, tablo olur.

Salt fiziksel güzellikten bahsetmediğimi biliyorsun. O fiziksel güzellik, manevi güzellikler olmadıktan sonra benim gibiler için çok fazla anlam ifade etmez. Ki bendenize göre topyekûn çirkin insan yoktur, bahsi diğer...

Seni uyurken hayal ediyorum. Evet evet, seni uyurken seyretme isteği ile kıvranıyorum şimdi... Ne kadar karşı konulmaz bir sancı bu...

Nasıl bu kadar güzel olabilirsin, kaşlarının altında bülbüller yuva yapmış. Şehla bakışlarının yörüngesinden bir lahza da olsa çıkmak istemem.

Kor dudaklarının ateşi merhem olur yaralarıma; onlardan abıhayatı yudumlamadan ölmemeliyim. Her neredeysen çık gel artık kadın!

Benim güzel anlayışımın en önemli özelliği, şu cümlede saklı: Sen gönül yormaz, gönül doyurursun ancak...

Seninle zenginleşir şu fakir ruhum.
Seninle şu dünyaya tahammül edilir.
Seninle yorgun gönlüm dinlenip, huzur bulur.
Asaletin en basit sıradan bir avamı bile hizaya getirir.
İyi huyun, en kötüye bile destur çeker.

Yorgun bir adam, üstelik yolu da yarılamış; ya yormadan sevmeli ya da sessizce çekip gitmeli... Allah, iyilerle karşılaştırsın. duasına, gönül yormayanlar tefsirini de parantez içinde eklemişimdir.

Şair ne güzel tercüman olmuş duygularıma:

öyle uzaktan seviyorum seni
yanaklarına sızan iki damla yaşını silmeden en çılgın kahkahalarına ortak olmadan en sevdiğin şarkıyı beraber mırıldanmadan öyle uzaktan seviyorum seni
kırmadan dökmeden parçalamadan üzmeden ağlatmadan uzaktan seviyorum öyle uzaktan seviyorum seni; sana söylemek istediğim her kelimeyi dilimde parçalayarak seviyorum damla damla dökülürken kelimelerim masum beyaz bir kağıtta seviyorum. [¹]

Masum beyaz bir kâğıt üzerine, ne kadar yazılabilir, ne kadar ifade edilebilirsen o kadar işte... Seni yazmak kolay olsaydı, bunca yıl içimde biriktirmez çoktan şu an bile başaramadığımı denerdim… Oysa sustuğumdan çok avazdın kendi gök kubbemde. Gülmek istedikçe, gözlerden süzülen ırmak… Özledikçe kavuşulamayan. Bekledikçe gelmeyen.

Aşkın çocuğu Hz. Mevlana ne güzel kelam eylemiş:

Gönül, bir gün seni gönlünü alana ulaştırır.

Can, bir gün seni Canan’a ulaştırır.

Sen, içindeki derdin eteğini bırakma.

O dert, bir gün seni dermana ulaştırır.

İçimde gözyaşlarımla büyüttüğüm, bin bir kahırla açan bahar goncası Rüveydam,

Senin aşkının eteğini tutmuşum, hiç vazgeçer, bırakır mıyım?

Mutluluk hâllerinin zirvesine çıkmak diye bir şey zaten yok bu dünyada...

Mutluluk dediğimiz şey anlarla sınırlı bir haz.

Bize huzur lazım, huzur verecek insanlar ve tabi bana önce sen Rüveyda...

Yüzünü gördüğüm zaman, içime sevinç ekecek biri...

Birlikte her türlü saçmalamaktan çekinmeyeceğim biri...

Birlikte sevişmenin, birlikte sohbet etmenin aynı derece eşit olduğu bir kadın...

Gözlerin gölgesinde, dudak izlerinden geçer bütün oluşlar...
Sohbet için de öpüşmek için de...

Bir ömür izini süren Murat


[¹] Cemal Süreya