18 Aralık 2019 Çarşamba

Bir b/aşka açıdan Rüveyda'ya Mektuplar

Uzun zaman önce gelen aşağıdaki mektubu yayınlamayı düşünmüyordum. Ama sanırım ''bütün dünyanız kadınlara mektup yazmak'' diyen ön yargı nefsime dokundu! Ne diyeyim her kap içindekini sızdırır. Düşüncen ne ise gördüğün de ondan ibarettir, dedikten sonra sizleri dikkat, rikkat ve nezafet ehli okurumun -sonsuz teşekkürlerimle- mektubu ile baş başa bırakırken nefsimi şımartan iltifatları kestiğim için ayrıca özür diliyorum.

''......Hakikaten bir bilmece, bir sır sizin bu kitap ve siz!
Kitabınızı yeni bitirdim ve  zaman zaman Rüveyda'ya mı yazılmış, Alemlerin Sultanı'na  mı bilemedim.
....................
Mesela yazar burada bence kendisine hitap ederek : ''Sen,
Bilmediğim bir yerlerde, şefkatsizlik çölünde üşüyen kadın!(Murat)'' çöller gibi yangınlar içinde şefkate susamışlığını dile getiriyor. Ama kimden gelecek şefkate,kereme! (36.mektup)

''Sahi, seven için imkânsızlık, uzaklık diye bir şey var mı? Kavuşmak, visal; vuslatın şartı değil ki...
Seven için, visal de, vuslat da hep gönül dağının o büyük ovasında cenkte değil mi?'' (sh;161)

''Ah Aşk!
Sonunda ruh tuvalimde sürmeli gözlerinizin rengi belirginleşmeye başladı. Onları görebilme iklimine nihayet eriştim. Bir baktınız, sonsuza dek yaktınız... Gayri sönmek bana haram olsun, odum daim olsun. Bu aşk, mübarektir, mübarek kıla, daim ola...'' yıllardır sizi takip eden bir okurunuz olarak bu cümleler güzeller güzeli Efendimize (sav) değilse ben de......değilim!

Şimdi bu mektubun Peygamberimize (sav) yazıldığını iyice ispat zamanı: ''Önce gülleri kıskandıran kokunuz vurdu beni, bir sabah yelinde, kalbimin tam orta yerinden... Sendeledim, sarsıldım, sarhoş oldum, dizlerim bağı çözüldü, ayaklarım beni taşıyamaz oldu, çöktüm aşkın kokusunun önünde... Öyle bir koku, cihan ne duydu, ne bildi, ne de sizden gayrısına nasip oldu. Kim anlatabilir kokunuzu kim?'' çünkü bloğunuzda buna benzer şiirleriniz mevcut. La mevcuda illallah...

İspatı keskinleştireyim müsadenizle: ''Nerede görülmüş böyle bir gülistan? Elleriniz gül kokar sizin, açıverseniz bahtıma avuçlarınızı, öpe koklaya kalsam orada öylece ve ecelim avuçlarınızda bulsa beni... Ay gördü yüzünüzü ziyasından utandı, güneş gördü endamınızı, gölgesizliğinize vurulup kendisini kehkeşanlara vurdu... Bülbüller aşkınız için bin nağmeye seda oldu da gül cemalinize biçare bir acziyetle, gözyaşından medet umdu, çöllerine... Ummanında bir katre olmayı cana minnet bildim ey ahu bakışlı, sürmeli gözlüm...''

Ya buna ne demeli: ''...Rüveyda, seni tekrar etmek şu canıma şifa, ruhuma gıdadır. Seni tekrar etmek, her defasında aynı kelimelere, bamb/aşka anlamlar yüklemek, yine, yeni, yeniden yenilenmek, dirilmektir. Sonsuzluk bestesinin nağmeleri arasında kaybolmaktır.''

Bunlara itirazz edip kaçamak cevaplar verseniz de işte yine yakalandığınız bir dem: ''...seninle
gül keşfedildi... Adın anılınca, tüylerin gülün dikeni gibi aşkına kıyama, ay yüzüne, ihtiramla durduğuna şahit oldu cihan... Adının bir harfine, binler can feda olsun ey adı gibi güzel, kendi güzel!''

Ve uzatmayayım işte final güzel gönüllü adam: ''...Hiçbir şey yazmaya takatim, yüzüm yok... Bu hadsiz, edepsizliğimi varlığınızın; size bende olmaklığımın sekr hâli saymak şanınıza ne güzel de yakışır.'' ve dikkat sayfa 163 bilmiyorum bilerek mi öyle dizayn ettiniz, tevafuk-u takdirin işleri mi? 1 rakamı Hz. Allah azze ve cell, 63 ise Resulün terk-i dünya ile ahirete irtihal sayısı...1/63

Allah hep dilediğiniz güzel akibeti gül kokuları içinde size ve bize ve cümlemize yaşatsın inşaAllah.''