Haklısın aslında, eskisi gibi yazamıyorum! Hem her gün hem de kalite açısından!
Yazmakla da kavgalıyım!
Oysa aklıma çok güzel güncel makale konuları geliyor. Tam niyetleniyorum, sanki bir yüksek dağa tırmanacak gibi yorgunlaşıveriyor göz kapaklarım, vazgeçiyorum.
Benim ne çok vazgeçişlerim oldu biliyor musun?
Nereden bileceksin?
''Bir yudum teselli'' diye boşuna manşet yapmadık. Kendimden kendime, kendimce...
Blog okuma istatistikleri hâlâ ''iyi'' seyir edip, arada dostlardan mailler gelmese, kendime ''ruhumun saçmalıkları''için gizli bir blog açacağım aslında. Hem orada daha özgürce içimi dökebilirim. Burada gördükleriniz, Kaf dağının yalnızca küçük bir yüzü.
''Vasat'' yazarım ben. Hem şair değil ''müteşair''im...Bunu mütevazılık olsun diye de söylememiştim. Bu benim gerçeğim. Bakma sen bir kitabımın olduğuna...Rüveyda'nın aşkına o da...Yoksa benden bir şey olmaz, olmadı da... Rüveyda demişken, son mektupta bahsettiğim gibi bir kararla, bir daha hiç yazmamalıydım aslında!
Bazen çıkıyor güzelleri güzeli bir dilber yoluma, beni bi şey sanıyor, aşk umuyor, aşkına...
Sonra, epey zaman kaybettikten ve benim bir zaman kaybı olduğumu geç de olsa fark edip, demir alıyor limanımdan...
Bir enkazım ben, nasıl doğrulup da, bir güzele râm olabilirim ki?
Bir imkânsızım. İçinde binler sızı saklayan.
Sen ve senin gibi entelektüel insanlara bir şey veremem! Üniversite de bitiremedim hem.
Lise neyime yetmiyordu. Ah Fransızca hocam Sevim hanım. Ne güzel kadındı!
Ya sınıf hocamız diğer Sevim hanım, ne anaç bir kadındı. Halden anlardı.
''Derse çalışamadım hocam!'' dediğimde, benim en çalışkan kız arkadaşımın yanında kopya çekmeme göz yummuş ve notumu verirken: ''Ayıp ya en azından 9 alsaydın bak Cemile 9 aldı, Cemilenin yeşil gözlerine değil, kağıdına bakacaktın a çocuk!'' nasıl sevilmez özlenmez o hocalar ve Cemile...
Vasat ve marjinal olmak alın yazım. Yalnızlığın kolları gibi ikisi de...
Nefsin pisliği nerede biliyor musun?
Benim bilip, kendime zaten her gün haykırdığım şeylerden birisini, değer verdiğim bir dostcanımdan duymak. Hani Hallac'a atılan gül misali..
Aman, aldırma bu da geçer!