"Karşılaşsak, bana güzel bakardın değil mi Rüveyda? Sevgi dolu, sımsıcak, sadık, yalansız, riyasız, sahici..." [Rüveyda'ya Mektuplar, sh:30]
Bu mektubum vesilesi ile biraz kendimin çok bilinmeyen yönlerinden söz etmek istiyorum.
İnsanlara çabuk inanan bir kişiliğim var. Kendim yalanı sevmediğim için, karşımdakini de öyle sanırım. Zaman zaman zararını da görmüşümdür.
Gösterişi sevmem, sade yaşamayı severim. İhtiyaç olmadıkça almak için almam.
İsraftan, pislikten ve cimrilikten çok korkarım. Mesela bu ay devlet doğal gazı ay sonuna kadar bedelsiz dağıtıyor. Bedava diye ihtiyaç dışı üşütmeyen havalarda açmam. Çünkü her şeyden önce o kaynak devletin/milletin değil, Allah'ın insanlara sunduğu sayısız nimetlerden biridir.
Kibirli dış görünüşümün aksine (bazıları da çok zengin biri gibi duruşun var derler) mütevazı, şakacı biriyimdir. Bu noktada kendime eleştirim; mütevazılığı bazı yerlerde terk edip, daha vakur durmayı, daha ketum durmayı başaramıyorum. O zaman da karşınızdaki sizi hafife alabiliyor. Bu baş edemediğim paradokslarımdan yalnızca bir tanesi...(Bu arada görseli önce ekleyip yazıyı sonra yazınca sütun ayarı böyle nesir yazı formunda akıyor ve düzeltilmiyor.)
''Karşılaşsak bana güzel bakardın değil mi?''
Ömrümce ihtiyacım olan şey...
Sadık ve sahici bir güzellikte bakan sevgili...
Baktıkça akan, aktıkça yakan, kendine, içine çeken, burcu burcu aşk kokan sevgili...
Bakışlarıyla gözlerimden gönlüme şifa olan sevgili...
Bakmaya doyamayacağım sevgili...