“ Lila!
Seninle biz…
Biz seninle, namümkin bir vuslatın nâğmeleriydik…
Notaları el ele, yan yana gelmeyen iki dağ gibi
Bulutlara ektiğimiz hayallerin mahsullerini topluyoruz şimdilerde,
__ bu yağmurda
______seninle biz…
Bu yağmur sensiz nasıl da çoğalıyor…
Kim bilir belki o da seni yâd ediyor; “Yağmur” şiirini severdin sen…
Lila!
Tırtılın kefeniyle, kelebeğin kundağı aynı kaderin kumaşı!
Ölümün içinde yeşerir taze kan!
Yırtılır bir ahunun güzelliğinde hicap perdesi
Ayak üstü yudumlanır serabistan…
Seninle biz…
Biz seninle.. aynı kaderin sancısı.
Kim göze almıştı susmayı?
Nar-ı gah bu sürgünde esir olmayı kim!
Yaraya tuz ekerek büyüttük bu acıları
Islandıkça ölen gözlerimiz, bir yokluktan beslendi
Ben ağladıkça sen…
Sen ağladıkça ben…
Makberden kim seslendi?..
Lila!
Seksen kapıya, doksan değnek çalanlar bilemezler sıdk-ı sevdayı
Göremez h/er kişi, her kapıda Leyla’yı!
Kırk yılda bir gelen o dile devayı
Ateşten duvağı açmayan ne bilsin!..
Seninle biz…
Biz seninle, içinden düşle geçilmeyen deryalara daldık
Kavruk stepler çıktı karşımıza,
Umduğumuz, İrem bağlarından bir avuç üzüm şırasıydı,
____ yudumladığımız çöl!
Duvar gibi örüldük birbirimizin nefesine
Sen yıktın, ben onardım
Nefessiz kalırdık inan, onarmasaydım…
Lila!
Sevincin denk gelir sevincime
Çiçeğine kavuşmuş kiraz ağacı gibi
Nedir bu bahar, yüzündeki kış?
Sinemi korku evine hapsetme!
Kahır dediğin, kırk ayaklı muhannet!
Her ayak sesinde “ YAR” hatırlatır.
Zinhar! Dik dur, yüzünü sürüme!
Seninle biz…
Biz seninle..saadete ayraç bildik bu elleri.
Özledin mi ellerimi?
Ne önemi var, boşver beni.
Haydi yazgından öp!
Lila!
Seninle biz…
Biz seninle…
Ellerine yaktığın kına, niçin ağıt renginde?”
Kanarya Banu Dağ
Sen;
Çatık kaşlı, kahkahası gürz eskiten pinhani dertlerin yüzü!
Ben;
Balıklara su taşıyan merhamet ve arşipele sürüklenen potkalın hüznü...
Kanarya Banu Dağ