bazı insanlar besteyi yaşar,
diğerleri sadece şarkı dinler...
Hey Rüveyda!
Sesim geliyor mu?
Leyleğin ömrü gibi
Rüveyda diye diye Kaf Dağı’na mı seslenmekteyim.
Görüş alanında değilsem, sağır da değilsin ya...
Merhametin azsa, zalim de değilsin ya Gururun varsa da kibir senden uzak olsun!
Surete bakıp kın sebebi ile kılıcı görmeyenlere yazıklar olsun!
Hey Rüveyda!
Elma da dersem çık, armut da dersem çık ve sobele beni! Muhatap al, Sevmedim, sevemedim seni! de… Yeter ki senden bana bir hitap gelsin!
Görmüyor musun, özlüyorum; hayır ölüyorum!
Ölüm kurtuluş; ben, inim inim inliyor, çekiyor ama ölemiyorum...
Bırakmıyorsun da, bir gece sabaha dek uyuyayım…
Hey Rüveyda!
Madem sevmiyorsun, sevdiğimi umursamıyorsun! Ne diye her gece rüyalarımdan içeri giriyorsun, Ne kapı çalmak var, ne de ben geldim demek!
Gelirsin, uyumaya çalıştığım demlerde, saçlarımı, yanağımı okşarsın.
En sessizinden ama en ateşlisinden bir buseyi enseme kondurursun.
Bir çocuğu seyreder gibi, beni seyreder, derin derin iç çekersin.
Uyurken ancak dalmışken rüyalarımda seven sen, niçin uyandığımda bana kâbus olursun?
Hey Rüveyda!
Bunaldım, ama yorulmadım seni sevmekten, seni beklemekten, seni özlemekten, seni istemekten, yolunu gözyaşları ile yıkamaktan... Ben bu derdi seviyorum. Hoş gör, Sevgili Rüveyda diye başlamadım, başlayamadım bu kez... Cinnet hâlidir bu, sesini duyamamak, hitabına erememektir beni bu hâle koyan...
Hey Rüveyda!
Sen belki de bir başka kalbe verdin kalbini. O kalp de seni en az senin onu sevdiğin kadar seviyor mu? Dahası benden çok sevmeli, benden çok hak etmeli. Sahi hak ediş, neye göre bilir misin ölçüsünü?
Orkideler uğruna nice papatyalar, kasımpatılar, gelincikler yok sayılmış, nefeslerinde saklı sesleri duyulmamıştır! Orkideyi sevenler, papatyalardan çıkarmışlardır hınçlarını, seviyor-sevmiyor!
Sev, sevil. Varsa biri ömründe... Ama bir kez, bir kez bunu sen dile getir bana... Sevmiyorum! de, Başkası var! de, ama sen de, bana söyle... Bunca sevgim, bu kadarcık bir hitabı da mı hak etmiyor? Etmiyor mu sahi?
Hey Rüveyda!
İsmin var, cismin yok ve hiç olmadı, oysa tükenmede ömrüm, bak artık inişe geçtim... İşlenmemiş elmas gibiydi ruhum, senin ellerine teslim edecektim. Gidiyorum, neredesin? Bu can, ismine böyle cismini, canını adamışken cismine neler vermez, neler yapmazdı!
Rüveyda!
İncinirim sonra, inci inci döktüklerimi gözlerimde arama! Sadece gözler mi ağlar sanırsın? Gözlerden akan, her insanda tadı, yoğunluğu farklı gözyaşıdır. Ya ruhun, gönle döktüğü inci taneleri...
Bir görsen incilerden hazine biriktirdim sana... Alsana![1]
İnci tanesinin Murat’ı
[¹] Bu mektubumu, sevgili blog yazarı arkadaşım Gönül H. seslendirerek kıymetlendirmiş. Kanalımdan dinleyebilirsiniz…